İki kızımız var, beni aldatıyor ve ne yapacağımı hâlâ bilmiyorum.
Ona boşanmak istediğimi söyledim. “Mademki sevgilin var, onun yanına git, ben çocuklarla beraber bu evde yaşarım, istediğin zaman onları görürsün” dedim. Kabul etmedi. “Ben gideyim, bize ev tut” dedim, “Olmaz” dedi. “Ne yapacağız o zaman?” dedim, cevap vermedi, vermiyor.
Yeni değil. Önce hevestir geçer diye düşündüm. Bekledim. Ama geçmedi. İki sene oldu, gönül macerası aynı kadınla devam ediyor.
Şöyle başladı.
Gergin, huzursuz, suratının asık, bana tahammülsüz, çocuklara anlayışsız olduğu günlerde bir gün eve çok mutlu geldi. İşte iyi bir gün geçirdiğini düşündüm, müdürüyle arası bozuktu uzundur. Sonraki günler bu mutluluğa dalgınlık eklendi. Küçük kız kucağında soru soruyor, gülümseyerek onu dinliyor ama cevap vermiyor. Televizyonda komedi izliyoruz, biz kahkaha atmaya başladıktan sonra gülmeye başlıyor, ama neye güldüğünün farkında değil.Akşamları eve geç gelmeye başladı. “Yemeğe bekleyelim mi?” diye arıyorum cebini hemen açmıyor. Sonra arıyor ama acele acele “Beni beklemeyin, siz yiyin” deyip kapatıyor. Gerçekten söylediği gibi mesaide mi diye işten aradım bir gün, saat sekizdi. “Çıktı” dedi güvenlik. Çocuğu tanıyorum, sordum, normal saatinde yani altıda çıkmış. Eve geldiğinde dokuzu geçiyordu. “Yorgun görünüyorsun. Çok mu çalıştın?” dedim. “Ya sorma” dedi. “Bir ay sonra bayiler toplantısı var, rapor hazırlıyoruz. ”
Ertesi günlerde de bana aynı yalanı söylemeye devam etti. Bu arada arabada torpido gözünde el kremi, ön koltuğun altında saç tokası buldum. “Bunlar kimin?” diye sorduğumda, benim de tanıdığım iş arkadaşlarına ait şeyler olduğunu söyledi. Toplantıya gidiyorlarmış, orada unutmuşlar. Öyle dedi.
Cep telefonuyla tuvalette uzun uzun kalması, bir şey unuttuğunu söyleyip arabada uzun konuşmalara dalması aynı günlere denk geliyor. Bir gün banyoya girerken telefonunu salonda bıraktı. O yıkanırken aldım, ismini kaydetmediği numaranın sahibini o gün beş kere aradığını gördüm. Mesajları silmeyi akıl etmiş. Ama o sırada aynı numaradan gelen mesajı silme şansı elbette yoktu. “Seni çok özledim. Cumartesi gecesi için sabırsızlanıyorum.” Ayaktaydım, sendeledim. Boşluktan aşağı düşüyormuşum gibi geldi. Koltuğa zor oturdum.
Cuma akşamı yazlığa gitme planı yapmıştık. Ama onun dönüp geceyi sevgilisiyle geçirme planları içinde olduğunu bilmiyordum. Kendimi toparlayıp numarayı bir kâğıda yazdım, telefonu yerine koydum, mutfağa gittim. Büyük kız su içmeye geldi. “A-a! Anne ne oldu?” dedi. “Hiç” diyebildim. “Domates bitmiş, alıp geleyim. Sen kardeşine göz kulak ol.” Beş yaşındaki kızı on iki yaşındaki kıza teslim ediyorum, çünkü babaları banyodan çıkınca onlarla değil sevgilisinin mesajıyla meşgul olacak.
Çıktım, yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Eve döndüğümde kapıyı üçü birden açtı. Kızlar sarıldı, kocam “Bir saattir neredesin sen? Telefonunu niye yanına almıyorsun?” diye kükredi. “Çocuklar ne kadar merak etti seni.”
Aslında hemen o anda o evden ayrılmam gerekiyordu. Beni merak etmeyen bir adamın yanında ne işim vardı ki... Çocukları da alıp gitmeliydim. Nereye, kime, ne kadarlığına gittiğimin de bir önemi yoktu. Önemli olan o cesareti göstermekti. Sonrasına bakardım.
Ama eve girdim. Bir de özür diler gibi “Telefonu cebimde sanıyordum, domatesler ezik büzüktü, ilerideki markete gittim” diyerek. Bir umuttu işte benimki. Hafta sonunu hep beraber yazlıkta geçireceğimize inanmak istiyordum, o isimsiz mesajın yalan olduğuna. Zaten elimde somut kanıt yok ki... Mesajın ona geldiğini ispatlayamam, ancak takip edip birlikte oldukları sırada baskın yapmam lazım.
Hiç unutmuyorum. Günlerden 19 Mayıs’tı. Ben akşam yemeğini hazırlarken içeriden bağırdı “Acıktım. Ne zaman hazır olur sofra?” “1 saate.” Ses çıkarmadı. Salona gittim, baktım elinde telefon mesaj yazıyor. Kafasını kaldırmadı bile. Tatil gününü sevgilisiyle değil de evde ailesiyle geçirmenin stresini yaşıyordu kocam. Çalan telefonu saklamaya çalıştığı gülümsemeyle açıp “Ne? Depoda yangın mı çıktı? Hemen geliyorum” diye kapatmasından, süründüğü kokulardan banyoya sevgilisi için girdiğini anladım. Çıkarken ona kapıda “Depodaki yangını söndürmeye parfümle mi gidiyorsun?” dedim. Bana düşmanıymışım gibi bakıp kapıyı hınçla çekti.
Bu sefer banyoya ben girdim. Suyu açtım, küvetin içinde hıçkırarak ağlamaya başladım.
YORUMLAR