Bence hayatta iki çeşit anne var.


İlki; doğuştan anne olanlar.


Anaç bir ruha sahiptir bu kişiler. Küçükken bile evciliklerde, hep anne rolünde olanlar. Bu kişiler evciliklerde bile rollerini çok iyi oynar, anneliğin hakkını verirler. En azından benim zamanımdaki evciliklerde hep böyle olurdu. Süslü süslü giyinirler, topraktan otlardan yemek hazırlar, çocuklarını yani bizi yatırır, sabah okula yollarlar. Bu anlattıklarım topu topu 15-20 dakika uzunluğunda olur ama bize saatlerce gibi gelirdi. Bir noktadan sonra bu kişiler, rol yaptıklarını unutur, bazen bize gerçek ot yedirmeye kalkarlardı. Yemediğimizde de anne silahını ellerine alırlar bize fırlatmaya kalktıklarında, ‘sen gerçek anne değilsin ki’ diyerek onları uyarır ve bu işkenceyi sonlandırırdık.


Anne silahının ne olduğunu bilmeyenler için söyleyeyim: ortalama 37-38 cm olan, alt tabanı genelde kauçuk olan, üst kısımları annelerin zevkine göre değişkenlik gösteren ama çoğunluğu tüylü olan, annelerin çok iyi kullandığı, attıkları zaman hedefi hiç bir zaman şaşmadıkları ve denk gelen yerin acı acı yandığı silahın adı: TERLİK!


Tropik ülkelerde yaşayanlar için bu farklı bir türmüş. En azından kayınvalidem farklı bir silah kullanırmış: içi boş hindistancevizi.


Bizim buralarda hindistancevizi var da biz mi kullanmadık?


Neyse dönelim konumuza.


Doğuştan anne olan bu kişilerin Cindy, Barbie koleksiyonları olup her birine farklı bir isim koyar ve çeşit çeşit koleksiyon hazırlarlar. Bir anne ikiz çocuklarını nasıl ayırt edebiliyorsa, onlar da fabrikasyon ürünü olup, aynı seriden olan yirmi küsür bebeği ayırt edebilirler.


Bebeklerini karıştıran benim gibi ilgisiz arkadaşlara ise Ayşe ile Fatma’yı karıştırdığımız için günlerce trip atar dururlar. Biz de bu arkadaşların triplerini çekerdik.


Sevdalı oldukları bir diğer oyun ise; kostüm değiştirme. Nerede Disney prenseslerinin kostümleri o zamanlar... Bu arada 60-70 yaşlarında değilim ha. 28 yaşındayım.


Annelerimizin dolabında ne varsa onu giyerdik. Misafir umduğunu değil, bulduğunu giyer hesabı.


Bu arkadaşlar genelde buldukları tüm beyaz elbiseleri gelinlik yapma veya gelinliğe benzetme gibi doğaüstü güçlere sahiptirler. Ondan sonra da kostüm değiştirme ya da annelerimizin dolabını altını üstüne getirme oyunumuz olur sana düğün.


Buldukları her fırsatta düğün, annelik temalarını işler, sizin ağaca tırmanma, yakartop, çamlak çömlek oyununuzu erkeksi bulur sizi erkek Fatma ilan eder ve damarlarınıza pembe pembe hikayeler yüklerler. Acaba dersiniz? Acaba ben mi kız olmayı başaramıyorum, beceremiyorum? 5-10 dakika sersemler, pembe pembe takılmaya kalkar sonra da bir silkelenirsiniz.


Sizi bilmem ama ben, bunları gerçekten yaşadım.


Ben hep o erkek Fatma’ydım. Bir de o zamanlar bitlenmeyen yoktu okullarda. Biz de 4 kız kardeşiz. Birimiz getirmese bile, ötekimiz getirirdi bitleri. Sonra hop diye kesilirdi omzumuzda olan saçlar. Ben çocukluk döneminde uzun saçlı olduğumu hatırlamam. Hep kısaydı. Bir noktadan sonra da ben uzatamadım. Bünye kaldırmadı. Alışmadık başta uzun saç durmazmış.


Yani anlayacağınız, doğuştan annelik ruhu felsefesi bana hep ters geldi. Ben madalyonun öteki yüzünde duranlardanım. Ama birçok arkadaşım, akrabam vardı madalyonun bu yüzünde. Güzel bir şey bu da. Herkes farklı ya, herkesin uğraştıkları sevdikleri falan da farklı haliyle diyor, bu doğal anne arkadaşları sevin diyorum. Onlardan öğreneceğimiz birçok şey var.


İyi ki varsınız doğal analar.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.