Önce elimi kalbime koyup duygularımı yazmak istiyorum çünkü günlerdir yüreğim pır pır. Ne kadar nefes alsam yeterince alamamışım hissi ciğerlerimde. Bir mide bulantısı ara ara yokluyor, bir resimle, bir sesle eşleşiyor, çağrışımlar çok net. Evde otursam oturamıyor, dışarı çıksam hiç bir yerde rahat edemiyorum. En ufak seste irkiliyor, zaman zaman çevreye şüpheli gözlerle bakarken kendimi yakalıyorum. Bir de içimde kimseye belli etmemeye çalıştığım duygular var. Sol yanımdan çaresizlik, sağ yanımdan mutsuzluk, tepemden öfkeyle karışık hüzün bastırıyor. Hepsinin toplam etkisi ise bedenimdeki enerjiyi çekiyor, bedenimde yorgunluk, kırılganlık. Bir psikolog olarak kendime teşhis koyuyorum; evet akut* stres tepkileri veriyorum.
Şimdi iki elimin arasına aldığım başımın içinde uçuşan bilgilerin sesi yükseliyor.
Bir insan ne zaman akut stres tepkileri verir?
- Eğer kendimiz ya da sevdiğimiz birinin fiziksel ya da psikolojik bütünlüğü ani bir şekilde tehdit edilirse,
- Bu ani, beklenmedik olay karşısında yoğun korku, çaresizlik ve dehşet duyguları hissedilirse,
- Bu tepkiler olayın ardından en fazla 1 ay kadar sürer ve günlük hayatımız bu tepkiler nedeniyle olumsuz yönde etkilenmeye başlarsa, akut stres tepkilerinden söz edebiliyoruz.
Peki, ne tür olaylar akut stres tepkileri doğurur?
1. Doğal yollarla oluşan travmatik olaylar; örneğin deprem, sel, kasırga gibi doğal afetler.
2. İnsan eliyle oluşan travmatik olaylar; örneğin kaza, savaş, terör eylemleri, patlama, katliam, taciz, tecavüz gibi olaylar ve daha çok psikolojik tehdit oluşturan ihmal, dışlanma, terk edilme, aşağılanma gibi duygusal olarak zorluk yaratan yaşantılar.
O zaman adını koyabiliriz. Biz bugün insan eliyle oluşmuş, hem fiziksel hem de psikolojik bütünlüğümüzü tehdit etmiş bir travma ile karşı karşıyayız. Günlerdir birbirimizden şüphe ediyor, her gün duyduğumuz haberlerle şaşırma tepkimizi giderek kaybediyor, bir de felaket senaryoları içerisinde hayata devam etmeye çabalıyoruz. Nitekim maruz kaldığımız bu durum, çok değil 1 hafta önceki geçmişte kurduğumuz hayallerimizi ve yine çok değil 1 hafta sonraki gelecek için yaptığımız planları bütünüyle etkilediği için, bizi sıkıştırılmış, tedbirli bir dar zamanı yaşamak konusunda zorluyor. Dar alanlarda, kızıyoruz, üzülüyoruz, sıkılıyoruz, isyan ediyoruz, sorguluyoruz, konuşuyoruz, küsüyoruz, vazgeçiyoruz, yeni planlar yapıyoruz, içimize dönüyoruz, sevdiklerimize sarılıyoruz ve çocuksu bir tedirginlikle iyi bir gelişme bekliyoruz. Her gün benzer bir döngüde sırayla tüm bu eylemleri yaparken dikkatimi bir şey çekiyor; sanırım çoğumuz o günden beri ertelememeye çalışıyoruz. Eldeki tek pozitif aksiyonumuz bu, hiç olmadığımız kadar “an”dayız.
Misal ben, evde uzun süredir yapmayı planladığım işleri tek tek yapmaya koyuldum, aranacak kişileri aradım, anne-babama onları ne kadar sevdiğimi söyledim, eşime her akşam daha çok sarıldım, canım o an ne istiyorsa pişirdim, yemeği tadını hissederek yedim her seferinde, gittim saçlarımı kısacık kestirdim, yorulduğum an oturdum, o an ne hissediyorsam kabul ettim, kâh ağladım kâh güldüm, lafı hiç dolandırmadan söyledim, hatta bazı insanların hayatımdan çıkmasına izin verdim…
Böylece tüm varoluşçu psikoterapi yaklaşımlarının benimsediği, kişiyi daha farkında ve sorumluluk sahibi yapan “şimdi ve burada” olma halini deneyimleme eşiğinde kendimi, daha iyi hissettiğimi keşfettim. Bu deneyimi sizinle de paylaşmak istiyorum. Varoluşçu kuramlar “şimdi ve burada” olmayı içinde bulunulan zamanı tam olarak yaşama, hissetme ve değerlendirmeyi öğrenme olarak tanımlar ve sürdürülebilir olması durumunda kişilerin yaşam doyumunu, kendileri ve diğerleri ile olan temaslarını, ihtiyaçlarını karşılama yönündeki eylemlerini arttırdığını söyler. Olumlu ya da olumsuz o ana dair ne varsa kabul etmek, fark etmek ve zihninizin sizi geçmişin pişmanlıkları ya da geleceğin kaygılarına sürüklemesine izin vermeden o duygu ve duyumlarla, düşüncelerle kalmaya çalışmak…
Eğer hala denemediyseniz küçük bir egzersizle başlamanızı öneririm:
- Hemen şuanda bulunduğunuz mekânı ve zamanı sözcüklerle tanımlayın; örneğin “Şu anda evimin salonunda koltukta oturuyorum, günlerden Perşembe ve akşam olmak üzere”
- Birkaç dakika boyunca, hemen şu anda neyin bilincinde, farkında olduğunuzu anlatan cümleler söyleyin. Bunlar her biri “şu anda” ya da “burada” sözcükleri ile başlayan ve duygularınızı, düşüncelerinizi, bedeninizdeki duyumlarınızı tarif eden ifadeler olabilir. Önemli olan şimdiki zamanlı cümleler kurmak…
Bu tür “an”da kalmakla ilgili pek çok egzersiz var ve size geçmiş-gelecek arasındaki kaygılı savruluşları dindirmek, zorluklara karşı direncinizi arttırmak için yardımcı olabilir. Unutmayın literatürdeki tanımı ile travma sonrası stres tepkileri “anormal bir olaya verilen normal tepkiler”dir. Olağan insan bünyesi tepki vermelidir. Siz de duygularınızı, bedeninizdeki duyumları ihmal etmeyin, onlar travmaların sessiz kayıtlarını tutarlar ve fırsat vermezseniz kendilerini farklı ruhsal ya da bedensel tepkilerle ortaya çıkarmaya çalışırlar. Ve maalesef o anda yaşanması ertelenen her duygu kendimize ve hayata açılan kanalları tıkayan birer tortu işlevi görür. Bu travmatize olduğumuz, pek çok duyguyu bir arada yaşadığımız günlerde ne duygularınızı ne de hayatı ertelemeyin olur mu?
*Akut; kronik seyirli olmayan, hastalık veya semptomun ani başladığı ve nispeten kısa sürede sona erdiği durumlara ilişkin kullanılan terimdir (TDK).
Yazı: Klinik Psikolog Hilal Çerçel
YORUMLAR