Yazan: Pınar Güler

Anadolu topraklarında kadınlar, binlerce yıl, sütlerini hem kendi bebeklerine hem de diğer ihtiyacı olan bebeklere aktarmışlardır. Sadece Anadolu topraklarında değil, tüm dünyada süt anneliği (wet nursing) yaygın bir biçimde sürdürülmüş, hatta yetim bebeklere süt sağlamak üzere hastaneler kurulmuştur. Anadolu topraklarında sürdürülen bu gelenek, Avrupa’dan çok daha eski yıllara dayanmaktadır ve Anadolu kadını doğal bir biçimde, yani başka bebekleri emzirerek sütünü aktarmıştır.


Avrupa’daki ilk yetimhane 1445 yılında kurulmuş ve anne sütünden mahrum kalan bebeklerde ölüm oranı %30’lara çıkmıştır. Bunun üzerine 1900 yılında imzalanan Innocenti Bildirisi ile süt anneliği (wet nursing) uygulaması, ilk kez zorunlu bir uygulama olarak Innocenti Hastanesi (İtalya) bünyesinde başlatılmış ve uygulama sonucunda bebek ölüm oranlarının azaldığı gözlemlenmiştir.


Bakın! Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF bir bebeğin sağlıklı gelişimi için beslenme modelinde zorunlu bir sıralama yapıyor ve bir bebeğin beslenmesinde formül mamayı son seçeneğe koyuyor.

1. Kendi annesinin sütü (Taze)


2. Kendi annesinin sağılmış sütü (Dondurulmuş)


3. Başka bir annenin sütü (Donör)




Eğer bunların hiçbiri yoksa,



4. Formül süt (Endüstriyel Bebek Maması)






Görüldüğü gibi uluslararası sağlık otoritelerinin önerisine göre, eğer bir bebek kendi annesinin sütüyle beslenemiyor ise başka bir annenin sütü ile beslenmesi, mama ile beslenmesinden daha sağlıklı bir seçenektir. Bu bilgi doğrultusunda, 2005 yılında Uluslararası HMBANA Kongresinde verilen bir kararla Uluslararası Süt Bankacılığı girişimi ile (IMBI) bugün dünya genelinde 33 ülkede süt bankası oluşumu gerçekleşmiştir.


Ancak, elbette süt bankası oluşumu, pek çok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bunlardan en önemlisi, şüphesiz ki “Sağlık durumunu bilmediğimiz bir annenin sütünün başka bir bebeğe aktarımı!” meselesi... Bunun üzerine sağlık otoriteleri, Holder Pastörizasyon ve Pretoria Pastörizasyon olmak üzere iki özel pastörizasyon tekniği sunuyorlar. Holder Pastörizasyon süt bankalarının kullandığı bir teknik ve anne sütünün 30 dk. süresince 62.5 derecede tutulması ile oluyor. Pretoria Pastörizasyon ise, daha kapsamlı bir teknik ve bilimsel olarak kesin bir sonuç elde edilememekle beraber, anne sütündeki HIV virüsünü yok edebilmek amacı ile geliştirilmiş. Dolayısıyla süt bankaları için değil HIV virüsü taşıyan annelerin bebekleri için uygulanıyor (özellikle Afrika’da).





Kısacası, anne sütünü pastörize etmek mümkün ama aynı zamanda bu bir tartışma konusu da oluyor. Deniyor ki, “Sağlık kontrolünden geçen annelerin sütlerini alın ve alınan süte müdahale etmeyin!”. Bu tartışma akla yatkın geliyor, çünkü pastörizasyon yöntemlerinin anne sütündeki bazı değerleri yok edebileceğine ilişkin bulgular da mevcuttur. Ancak her durumda sağlık otoriteleri, pastörize edilmiş bir anne sütünün formül mamadan daha sağlıklı olduğunu öne sürüyorlar.


Bu tartışmalar süre dursun, bizim Anadolu topraklarımızda süt anneliği binlerce yıl süren bir gelenek olmuş ve anne sütü ne pastörize edilmiş ne de annenin ve sütünün sağlığından şüphe duyulmuş. Üstelik geleneklerimizde süt anneleri süt bebeklerini, sütlerini sağarak değil doğal bir biçimde emzirerek beslemişler; yani başka bebeklerle aralarında solunum ve ten ilişkisi de kurmuşlar. Ülkemde en sevdiğim gelenek bu, ülkemdeki binlerce kadın başka bebekleri de “İnsan evladıdır” deyip, bağrına basmıştır.





Peki, öyleyse bizim ülkemizde neden süt bankası uygulaması yok?

Oysa biliyoruz ki, Anadolu’da hala süt anneliği geleneği devam etmektedir. Ancak ülkemiz genelinde ilk 6 ay anne sütü ile beslenen bebek oranı %30'larda bulunuyor. Bu demek oluyor ki, çoğu anne eğer bebeğini emziremiyorsa formül mama ile besliyor. Uluslararası sağlık otoritelerinin önerisi olan donör süt seçeneği neden ülkemde uygulanamıyor?





Aslında Türkiye’de süt bankası oluşturma girişimi, 2012 yılında İzmir İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yapıldı (bakınız) fakat bu girişim, ülkemizde pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi.


Denildi ki; "Anadolu topraklarında süt anneliği bir gelenektir ve aynı anneden süt alan çocuklar, aynı anneden doğmasalar da kardeş sayılırlar ve süt bankasında aynı anneden süt alan çocuklar da kardeş sayılacaklardır. Bu durumda, ileride kardeş sayılan çocukların evlenme olasılığı -ahlak dışı- bir sonuca neden olacaktır”.


Anlaşılacağı üzere, ülkemizdeki (aslında güzel olan) bu gelenek, süt bankalarının kurulması önünde önemli bir engel oluşturmuş ve 2013 yılında bakanlığın yeni önerisi “Süt bankaları” değil, “Süt Anne Merkezleri”nin kurulması yönünde olmuştur (bakınız). Ancak günümüzde tüm bu girişimler, rafa kalkmış gibi görünüyor.


Oysaki, ülkemizde bugün terk edilen ve yetimhanelerde büyüyen bebeklerin sayısı azımsanamayacak ölçüdedir ve de daha acısı yetimhanede büyüyen bebeklerin bir çoğu öz anne ve babalarını bilmemektedir. Yani, aynı sütle beslenme nedeniyle çocukların kardeş sayılması bir yana, yetimhanede büyüyen aynı anne ve babadan doğan kardeşlerin de birbirini bilememe olasılığı söz konusudur. Bu konuya bir de bu yanıyla bakması önerilebilir.


Şahsi fikrim, bir Anadolu geleneği olarak süt anneliği ve süt kardeşliği çok güzel bir gelenektir. Kan bağı olamayan insanların birbirini kardeş sayması, ne güzel...


Ancak bilimsel olarak, iki insanın ayrı anne ve babadan doğup aynı annenin sütüyle beslenmesi, o iki insanı kardeş yapmaz. Elbette, manevi olarak insanların birbirini kardeş sayması güzel ama bu durum, biyolojik olarak bir birlikteliğe risk oluşturmuyor. Ayrıca, ülkemizde yaygın anlamda öz kuzen çocuklarının evlenmelerinde bir sakınca görmeyen anlayışın, aynı annenin sütüyle beslendi diye iki insana biyolojik kardeş anlayışıyla yaklaşması üzerine çok sıkı düşünülmesi gerek. Haydi, diyelim ki bu anlayışı bertaraf edemedik, öyleyse süt annelerinin kimliklerini bilmeyi talep etme hakkımız olabilir; bu da bir yol. Dolayısıyla “Süt anne merkezleri” mantıklı olabilir.


Ben sadece, daha sağlıklı bir nesil yetişmesi için sağlığa ilişkin bilimsel doğrulardan şaşmadan, hiç olmazsa anne sütünden ve anne kokusundan mahrum kalan yetimhanedeki bebeklerin anne sütü alma haklarının korunmasını istiyorum.


Tüm derdim budur.


Tartışalım, konuşalım...




Önemli Not: Süt bankaları girişimi, günümüzde sadece anne sütünden mahrum kalan bebeklere süt aktarılması yönünde değil, aynı zaman da kanser hastalarının iyileşmesindeelde edilen bilimsel veriler sonucunda önemli bir umut oluşturması bakımından da olumlu bulunmaktadır.







Günümüzde yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda, anne sütünde kanser hücreleriyle mücadele eden bir protein türü Alfa-laktalbumin bulunmuştur. Tümör hücrelerini öldürdüğü anlaşılan bu maddeye HAMLET adı verilmiş ve kanser hastaları üzerinde yapılan çalışmalarda şaşırtıcı düzeyde iyileştirici sonuçlar elde edilmiştir.Bugün ülkemizde pek çok onkolog, hastalarına (eğer ulaşabiliyorlarsa) anne sütü önermekte ve elde edilen sonuçlarda belirli oranda iyileşme bulguları elde etmektedirler. Dolayısıyla, anne sütü bankalarının kurulması ve yaygınlaşması, kanser hastalarımız için de bir umut olabilir.

Yazan: Pınar Güler


Yararlanılan kaynaklar:

1. UNICEF Innocenti Research Centre. (2005) 1990-2005 Celebrating the Innocenti Declaration Onthe Protection, Promotion, and Support of Breastfeeding: Past Achievements, Present Challenges and the Way Forward for Infant and Young

2. World Health Organization. (2007) Indicators for assessing infant and young child feeding, in Conclusions of a consensus meeting held 6-8 November 2007 in Washington DC, USAhttp://www.who.int/child_adolescent_health/documents/pdfs/iycf_indicators_for_peer_review.pdf

3. UNICEF, WHO, UNESCO: Facts for life: A Comminication Challenge. New York: UNICEF 1989; p.20.

4. https://en.wikipedia.org/wiki/Human_milk_bank

5. http://www.hips.hacettepe.edu.tr/tnsa2013/rapor/TNSA_2013_ana_rapor.pdf

6. Aits S, Gustafsson L, Hallgren O, et al. (2009) HAMLET (human alpha-lactalbumin made lethal to tumor cells) triggers autophagictumor cell death. International journal of cancer. Journal international du cancer 124(5):1008-19


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Yetim Çocukların da çocuğu sahiplenen akrabaları vardır. Aileleri buluşturan kan merkezlerine benzer kuruluşlar oluşturulursa güzel olur
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.