Işık uyandı. Uyanır uyanmaz gözlerini kırpıştırarak baktı yeni güne…

Ortada hiçbir şey olmadığını sandığı, normal bir güne uyandığı sabahlardan biriydi.

Ancak kalkar kalmaz yine o sıkıntıya uyanmıştı.

“Of!” dedi içinden. “Yine buradasın. Nerede olsam, bulsam kokundan tanıyorum artık seni. Peki… Gel bakalım… Anlatmaya çalıştığın şeyi anlamaya çalışacağım bu sefer...”

Her hissin bir kokusu vardı onda.

Mesela yaşama sevincinin kokusu lavanta, çocukluk anılarının bıraktığı neşenin kokusu yumurtalı ekmek kokusuydu. Her hissine bir koku, anı bulabiliyordu da…

Uzunca bir zamandır adını, sanını koyamadığı, kokusunu da bulamadığı, kendine hem yabancı hem de çok tanıdık olan bu içindeki sıkıntıya bir tanım koyamıyordu.

Gölge gibi izliyordu onu bir taraftan sanki…bir isim bulmaya çalışsaydı ona ne derdi diye düşünürken… Buldu.

Tanımsızlıklarda boğulan çok tanıdık bir gölgeydi kendisi evet.

Kovduğu da olmuştu gölgesini. Fakat başından savmak işe yaramamıştı. Gölge onu başından savanlara daha büyük bir güçte hükmederdi. Biliyordu. Olmadık zamanlarda, bilinmeyen yerlerden çıkıp “Beni yok saymanın bedeli büyük bak seni uyarıyorum” der gibi taa gözlerinin içine bakmıştı zaman zaman.

Gölge ne zaman gözlerinin içine baksa ışığın, ışık gözlerini kaçırıyordu.

İnsan en çok kendi gölgesinden korkardı, ruhu biliyordu bunu.

İşte o sabah yine kaçamamış, gölgesiyle koyun koyuna oturuyordu. Hoşlanmadığı bir arkadaşına katlanmak zorunda kalan, hayır demeyi henüz öğrenemeyen insanlar gibi sıkıntılıydı yanında…

Tanımlanamayan, ancak aslında o çok tanıdık olan misafir işte yine çok samimi bir şekilde kucağındaydı.

Şırnaşık bir şekilde, arsızca gülümsüyordu kendisine.

Işık sordu, gölgesine…

“ Bu sefer neden geldin?”

Cevapladı gölge.

“Ne demek neden geldim. Yine gittiğim yanılgısına düşmüşsün. Hep buradaydım ve buradayım. Sen sadece beni bir türlü sahiplenemiyorsun o kadar… Bir yere gittiğim olmadı. Beni kendine yakıştıramayacak kadar kibirli olmaktan vazgeç artık. Ancak bu şekilde barış içerisinde birlikte yaşayabileceğiz.”

Işık cevapladı.

“Ben ışığım… Ve sana hükmedecek kadar da güçlüyüm. Sadece benimle aydınlanabileceğini biliyorum. Benim dediğim olacak!”

Gölge burun bükerek cevapladı.

“Gerçekten ışık olsaydın, sadece beni sahiplendiğinde şifalanacağını bilirdin… Sen sadece ışık olduğunu düşünüyorsun o kadar. Halbuki ışığın yolu, beni bükmek yerine, şefkatle kucakladığında açılır… Yol, kendini öylece gölgelerle dolu bile olsa ona kendini bıraktığında açılır ama ben seni sakince izlemeye devam edeceğim tüm karanlığında... Beni tüm bükmelerine ragmen çünkü bilirim ki bazen bükülmeye, eğilmeye, kırılmaya izin veren en güçlüdür.”

Ve devam etti gölge…

“Ben senim ışık. Sen olamayacağımı sandığın kadar senim hem de… Hatta bazen asıl ev sahibi olurum ki beni bir an önce farket ve kabul et.”

Tüm bunların üzerine, ışık tam ayağa kalkmış gürleyecekken gölgeye öfkeden.

O sırada bir şey oldu….

Tüm karışmış seslerin arasından bir ses tok ve herkesi etkileyen bir ses tonu ile tartışma sahnesine doğru konuştu.

“Şimdi söylediklerime kulak versin herkes!”

Konuşan sesin bir kimliği olsaydı, sabah güneşiyle her gün denizde yürüyen, denizlerin atası olurdu.

Devam etti bu etkileyici tok ses konuşmasına…

“KARMAŞANIZA BİR SON VERİN ARTIK. Her şey yerli yerindedir bu hayatta. Işık sadece gölgeyle… Gölge sadece ışıkla var olabilir. Bilikte uyum dansı yapabilmeyi öğrenmelisiniz ki…tamamlanmış hissedebilin.”

Gölge ve Işık birbirlerine tuhaf gözlerle baktılar bu cümleden sonra…

Gölge... Belli belirsiz fısıldadı.

“ Dengeden bahsediyor olmalısın.”

“Evet” dedi. Denizlerin o koca dalgalarına ragmen, her şeyi kendi sukunetine kavuşturan atası…

“Dünyada, dünyanızda aslında her şey dengededir. Siz sadece olmadığını düşünürsünüz o kadar!”

Gölgenin çevresinde dolaşmaya başlayarak devam etti.

“Ve sen gölge, ne zaman bizlerin dengesini fena şekilde bozmaya gelsen, yitirdiğimiz o dengede, daha çok kendimizi bulup, hizalanıyoruz. Yani, içimizde bir yerde yok ettiğini sandığın her şey, en başından sağlam temellerle yeniden yapılanıyor…”

Işığa döndü Ataların atası yani kaynağa…

“Sadece ve sadece gölgeni kabul ederek, daha fazla parlayabilir ve etrafını aydınlatabilirsin…”

Işık, anlayan gözlerle gölgeye baktı ve sonunda o cümle çıktı ağzından…

“Peki tamam, anladım artık, seni kabul ediyorum. Seni kabul ettikçe, daha çok parlayacağımı biliyorum çünkü… Hoş geldin ve hep var ol…”

Ve böylece, belki de ilk kez ışık ve gölgenin uyumsuz zannettiğimiz o müthiş ahenkli dansı başlamış oldu.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.