Sağlık çalışanları kadar hastanelerde mesai harcayan doğum fotoğrafçılarını da pandemiden etkilendi. Hastanelerdeki çekimler yasaklandı. Şu günlerde ise birçok hastanede bu yasak kalktı. Ancak bir şartla... Doğum fotoğrafçılarının haftalık kovid 19 PCR testi negatif test sonuçlarını hastane ile paylaşmaları gerekiyor.


13 yıldır doğum, bebek ve aile fotoğrafçılığı yapan Sema Korkmaz; test sonuçları istenmesinin ‘mantıklı’ olduğunu ancak bu durumun kendileri için sıkıntı yarattığını söylüyor. Bu testlerin ‘tüm çalışanlar için ücretsiz ya da ödenebilir makul ücretler karşılığında’ olmasını isteyen Korkmaz, “Pandemi döneminde hiçbir iş garantiniz yokken sürekli test yaptırmak, maalesef ciddi bir ekonomik yük getiriyor” diyor.


İşini çok severek yapan ve “Her bebek, her can özeldir; doğumu, ailelerine kavuştukları anlar fotoğraflanmaya değerdir” diye düşünen Sema Korkmaz’a pandeminin etkilerini sordum. Fotoğrafçılık serüveninin ilk başladığı günlerden bugünlere nasıl geldiğini anlatırken bir doğum fotoğrafçısı olarak salgınla birlikte yaşadığı duyguları da dile getirdi.





Sema Korkmaz, sorularımı şöyle yanıtladı:

Kendinizden söz eder misiniz? Ne zamandır doğum fotoğrafçılığı yapıyorsunuz?

15 yıllık profesyonel fotoğrafçılık hikâyem, on dört yaşımdayken Zenith marka fotoğraf makinası ve Rus tipi bir çanta agrandisörle başladı. Siyah-beyaz filmli, amatör, DSLR makinamla sokak aralarında bolca fotoğraf çektim. Yaşımın küçük olmasına rağmen objektifim hep insana dönüktü. İnsan yoksa deklanşöre basmıyordum. Siyah-beyaz filmlerin banyo edilmesini hevesle bekleyip, baskıları amatör yöntemlerle kendim gerçekleştiriyordum. Hayatın 'anlamını' sanatla bulma arayışlarım İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nde aldığım eğitim sırasında sekteye uğrasa da kısa sürede bu yanlıştan dönüp, fizik bölümünden ayrıldım ve gazetecilik hevesiyle haber peşinde koşmaya başladım. Bazı ekonomi dergilerinde, internet haber sitelerinde muhabirlik yaptım. Takip ettiğim haberlerin fotoğraflarını ara ara kendim çekiyordum.


2000 krizinde işsiz kalan gazeteciler arasına katıldım. Krizi fırsata çevirip, işsizlikte Güzel Sanatlar Fotoğraf Bölümü’ne hazırlandım ve bir zamanlar hayalini bile kuramayacağım, Mimar Sinan Fotoğraf Bölümü’nü kazanmayı başardım. O ağır objektifler, tripodlar artık sırtımdan eksilmeyecekti. Okul hayatım boyunca belgesel fotoğraf derslerinde çok daha başarılı olduğum gerçeğine rağmen, ürün ve stüdyo fotoğrafçılığı da denedim. Basında fotoğraf çekmeye yeniden dönüş yaptım ve birçok ekonomi ve sektör dergisinde yönetici portreleri ve röportaj fotoğrafları çektim. Bu arada sektörlerinde önemli firmaların etkinlik ve lanslamalarını fotoğraflamaya başladığımda yine belgeselci bakış açımı değerlendirmekten son derece mutluydum.


Kurumsal firmalara fotoğraf hizmeti verdiğim yıllarda, çok da hayatımızda olmayan doğum fotoğrafı talepleri gelmeye başladı. İşte tüm tecrübelerimi birleştirebileceğim bir alan, diye düşündüm. İlk denemeden sonra bir daha ne zaman çekeceğim diye heyecanlandığımı hatırlıyorum. Çok beklemedim ve art arda gelen isteklerle artık bilinen bir doğum fotoğrafçısıydım. Bebekler peşinde koşacağım doğum günleri, dış mekân yaş dönümleri, hamile ve aile fotoğrafçılığıyla işimi geliştirdim. 13 yıldır sadece doğum, bebek ve aile fotoğrafçılığı yapıyorum.


“Virüs kapar mıyım?” endişesi

Pandemi yaptığınız işi etkiledi. Bu etki ne şekilde oldu?

Doğum fotoğrafçılığı salgından en hızlı ve en çok etkilenen işlerden biri oldu, ne yazık ki… Malum, hastane ortamı insanların kaygıları çok arttı. Sadece doğum yapan ailelerin değil bizlerin de korkuları vardı. Hastanede “Acaba virüs kapar mıyım?” endişesi yüzünden zaten çekime gitmeye çekiniyordum. Anne adayları hem kendileri hem de bebekleri için kaygılıydı. Böyle bir süreçte doğum yapmak zaten endişe vericiydi. “Doğum fotoğrafçısı da olmayıversin” diye düşünen pek çok aile oldu, haklı olarak.


Pandemiden önce sözleştiğim ailelerle, sular durulunca evlerinde çekim yapmak üzere hastane çekimlerini iptal ettim. Tabii en belirleyici etken, hastanelerin doğum fotoğrafçılarını kabul etmemesi oldu. Bu yaşananlar oldukça haklı ve doğal. Ancak ilk zamanlarda hastalanırım endişesiyle çekime gitmemek rahatlatıcı olsa da zaman ilerledikçe iş miktarının azalarak sürmesi endişelendirmeye başladı.


İşler nasıl yürüyecek? Tamamen belirsizlik vardı. Haziran ayında tedbirler gevşetilince, hastanede ertesi gün aile ve ev çekimlerine başladım. Elbette normal zamanlara göre çekim sayısı yarı yarıya düştü. Salgının olumlu yanlarından biri ise tüm bu zorluklara ve engellere rağmen doğum fotoğrafının vazgeçilmez bir hizmet olduğunun bir kez daha kanıtlanmasıydı. Aileler tedbirlerin alındığı bir ortamda, bu özel zamanları kalıcı kılmak için profesyonel hizmet almak istiyor. Hastaneler bir çözüm buldu. Şu günlerde ise pek çok hastane kapılarını yeniden doğum fotoğrafçılarına açtı. En önemli koşul ise haftalık kovid 19 testinizin negatif sonucunu hastane ile paylaşmanız.


“Azalan işlere, test masrafı eklendi”

Her hafta test yaptırma zorunluluğu ek bir külfet değil mi? Bir yanda salgın, diğer yanda zorunlu ters, işiniz çok zor. Neler anlatırsınız?

Evet. Kovid 19 testi istenmesi ne kadar mantıklı olsa da bizlere ciddi bir ekonomik yük. Testleri özel bir laboratuvarda yaptırmak zorundasınız. Bunun bir maliyeti var elbette. Zaten pandemide işlerin azalması bağımsız çalışanları zorladı. Şimdi azalan işlerin üzerine bir de haftalık kovid 19 PCR testi masrafı eklendi. Pandemi döneminde hiçbir iş garantiniz yokken sürekli test yaptırmak, maalesef ciddi bir ekonomik yük getiriyor. Test gereksiz mi? Elbette değil! Annelerin, bebeklerin, doktorların, sağlığı için hayati bir önlem özelliği taşıyor. Hatta sadece doğum fotoğrafçılarından değil, aktif çalışan, her gün hayata katılan herkesten kovid 19 testi istenmeli. Ancak bu testler, tüm çalışanlar için ücretsiz ya da ödenebilir makul ücretler karşılığında olmalı.





Doktor gibi 7-24 acil doğuma çağrılmak…

Doğum fotoğrafçılığı çok özel bir alan. Ebeveynlerin en özel ve mahrem anlarına tanık oluyorsunuz... İşinizin güçlükleri nelerdir?

Bu işi yaparken doğumun aileler için çok özel olduğunu unutmamak gerekiyor. Tam da bu yüzden görsel olarak tıbbi bir operasyon değil, anne ve babanın bebeğine kavuşması hikâyesini belgeleme amacındayım. Her ne kadar bu büyülü ortamda duygularınız yoğunlaşsa da soğukkanlılıkla profesyonelce, en doğru açılardan, en doğru zamanlarda deklanşöre basmalısınız. Doğumhane veya ameliyathane, dar ve hareket kısıtı olan mekânlar. Bu ortamda önceliğin sağlık çalışanlarında olduğunu, asla unutmamanız gerekir.


Doğum fotoğrafçılığının en zor yanlarından biri de asla plan yapamamanız. Tatil, arkadaşlarla kahve veya işlerinizle ilgili kesin planlar yapamazsanız çünkü 7-24 acil bir doğum için çağrılabilirsiniz. Bu yüzden her zaman hazırlıklı olmalı, ekipmanınızın şarjı dolu, hafıza kartları boş, çekime hazır halde, bulundurmalısınız. Bitmeyen ve asla düşmeyen bir tempo içinde çalışmayı baştan kabul etmelisiniz. Teknik bilgi kurallara hâkim olmak dışında toplum yapısı ve psikolojisi hakkında da öngörüleriniz ve fikirleriniz olması gerekir. Önseziler devreye girmeli. Elbette bu önseziler, ruhani metafizik şeyler değil. Davranışlardan ve somut bilgilerden yola çıkarak edinilen izlenimden bahsediyorum. Hele hele ailelerin duygusal iniş-çıkışlarının ortaya çıktığı bir ortam olan doğum sürecinde psikoloji, baştan aşağı belirleyici olabiliyor. Çekim sırasındaki yönlendirmelerinizi, psikolojik faktörleri göz önünde bulundurarak yapmanız, kullandığınız kelimeleri dahi özenlere seçmeniz, iyi fotoğrafları elde etmenizi sağlayan en önemli faktörlerden biri. Örneğin ikinci bebeğin doğumda minik bir abla veya abimiz de hastanede bizimle. Kardeş geldiğinde duygusal çalkantılar yaşıyor. Fotoğraf çekimi bu duygusal patlamanın ilk yaşandığı anlardan biri oluyor ama fotoğrafçının ne yapıp edip, ailenin en önemli üyelerini katarak iyi fotoğraflar çekmesi gerekir. Çocuklar kendine saygı duyulduğunu hissettiği an sizinle işbirliği yapmaya hazırlar. İyi bir iletişim kurup ne kadar güzel bir şeyin parçası olduğunu hissettirmek fotoğrafçının görevi oluyor. Onunla gerçek bir iyi ilişki kurmalı, anne babaya destek olmalısınız. İşte bu, fotoğrafçının görevi. Eğer işinizde tecrübeli ve uzmansanız zorlukların hiç bir önemi yok. Kolaylıkla üstesinden gelirsiniz.


“Her gün doğum enerjisini yüklenmek”


Güç olduğu kadar güzel yönleri de olmalı... Doğumuna girdiğiniz bir çocukla daha sonra tanıştınız mı mesela? Bence büyülü bir an olabilir o tanışma anı...

Aslında zorluklarını sorduğunuz bölümde bahsettiklerim, aynı zamanda bu işin güzellikleri. Oldukça ilgimi çekiyor insan faktörü, oldukça kıymetli. Hayatın içinde bir iş. Her gün doğum enerjisini yüklenip hayatınıza devam ediyorsunuz. Bunu bir şans olarak görüyorum. Çocuklar zaten dünyanın en kıymetlileri. Onlarla birlikte bir şeyler yapmak her zaman çok özel, hele ki hayatlarında olumlu bir iz bırakmayı başardıysanız bundan daha güzel bir şey olamaz.


Anneler bebeklerinle ilk sohbetlerinde mutlaka doğum hikâyelerini anlatır. Bu hikâye anlatımı bir doğum albümü ve doğum filmi eşliğindeyse değmeyin keyiflerine. Doğum albümleri onlara gösteriliyor ve doğum hikâyeleri adeta onlara tekrar yaşatılıyor hem de en güzel yanlarıyla. Varlığınızı bildiği ilk insanlardan birisi oluyorsunuz. Doğumunu çektiğim bebeklerle ileriki zamanlarda, yakınlarının doğumlarında veya doğum günü partilerinde, bazen tesadüfen yollarda sıklıkla karşılaşıyorum. Anneleri “Bak doğum albümün var ya arada bakıyoruz, sen çok seviyorsun. İşte o fotoğrafları Sema Abla çekti” diye tanıştırıyorlar beni. Çocukların o anki gözlerini ve heyecanlarını görmenizi isterim. “Yine senin fotoğraflarını çekeyim mi?” diye sorduğumda ise hevesle “Evet” demeleri; iyi ki bu işi yapıyorum, dedirten anlardan.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.