Önce doğaya zarar vermemeyi öğrenmeli, sonra da sebep olduğumuz tahribatı temizlemeliyiz. Çöplerimizi kimse bizim yerimize atmayacak, bunun için sihirli bir lambamız da yok. Anı düşünerek geleceğimize yönelmeliyiz ki, akıl sağlığımıza yatırım yapalım, çünkü bugün en önemli şey akıl sağlığımız.
Her zaman yapılan yanlışlar doğa tahribat verir ve bazı yanlışlar vardır ki tamamen acı ve ızdırap çekmeye yöneliktir. Bunlardan biri de enkazlardaki katı atıklardır. Bu atıklar halk sağlığına, çevreye ve eko sisteme zararlı maddeler barındırmaktadırlar. Yapılan bir çalışmaya göre; afet nedeniyle oluşan enkaz hacmi yıllık atık üretiminden katbekat fazladır. Moloz, yıkıntı, akıntı, evsel atıklar, atık sular ve tıbbı atıkların hepsinin o toz bulutunun içinde olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Bu, hiç şüphesiz şu ana kadar doğaya verdiğimiz zarardan daha büyüktür.
Bu atıkların hem insan sağlını bozmadan hem de eko sistemi tamamen tahrip etmeden çözülmesi gerekiyor. Geri dönüştürerek bu sorunun ötesine geçebiliriz, tabi önce detaylı bir ayrıştırma yapılmalı. Afet atıkları yönetimi devreye sokmak için acilen hareket edilmeli, çünkü ilk değil hatta son da değil!
Nasıl ki, depremzedelere ücretsiz psikoloji eğitimi veriliyorsa bu konuda da gerekli eğitimler sağlanmalı, yoksa hastalıklar çoğalacak ve ölümler artacak. Bu atıkların yok edilmesi hem iklim krizini tetiklemekte hem de sera gazı emisyonlarının çoğalmasına neden olmakta. Buradan hareketle, sera gazı emisyonlarının izlenmesi ve raporlanması üzerine analizler yapılarak öngörüler ortaya konulmalı. Bu büyük bir çevre felaketidir!
Şimdi bu atıkları kategorilere ayırarak sınıflandıralım.
Afet yıkıntı atıkları: Deprem sonrası yıkılan ve yıkılması zorunda olunan binalardan çıkan moloz, ağır metaller, plastikler, patlayıcı toksik ve kanserojen içeren malzemeler insan sağlığını tehdit etmektedir. Yalıtım malzemesi olan asbest ise insanı zehirleyen bir malzemedir. Solunduğu takdirde ölümle sonuçlanır o yüzden maske takmak gereklidir.
Organik ve evsel atıklar: Evsel katı atıklar sıcak havalarda haşere, kemirgen ve diğer hayvanları kendine çekebiliyorlar, dolayısıyla hastalıklara sahip olan mikroorganizmaları insanlara taşıyorlar, bu da salgın hastalıklara neden oluyor. Hatta atıklar zaman zaman yangın riskini ortaya çıkarıyor.
Atık sular: Depremde alt-üst yapı ilişkisi önemli, ama altyapı sistemi çöktüğünde su şebekeleri ve kanalizasyon sistemleri durumdan etkileniyor. Sistemin çöküşüyle beraber şebeke suları kanalizasyon sularıyla karışıyor. İşte bu da içme suları için büyük bir tehlike! Su ihtiyacını karşılamak için şehir dışından getirilen plastik pet şişeler kirliliğe sebep oluyor, ki bu çevre için en büyük kötülük.
Seyyar tuvaletlerin toplanmaması ise diğer sorunlardan biri, çünkü salgın hastalıklara davetiye çıkartıyor.
Tehlikeli ve tıbbi atıklar: Sanayilerden tehlikeli atıklar ile hastanelerden çıkan tıbbi atıkların uygun bir şekilde toplanıp yok edilmesi gerekiyor. Yer altı suları için tehlike arz eden maden işletmelerinin de denetimden geçmesi şart.
Bu denli büyük bir depremden çıkan milyonluk ton inşaat atığı gerçekten çevre için en kritik tehdit! İşin tek olumlu tarafı molozların %80-90 oranında geri dönüşebiliyor oluşu.
Tabii bu molozların vadi tabanlarına, nehir ve dere yataklarına, doğal sulak alanlara, denizlere, ormanlara, tarım alanlarına dökülmemesi gerekiyor.
Peki, nasıl bir yol izlenmeli? Enkazlardaki asbest, plastik ve camlar ayıklanmalı, ayıklandıktan sonra da geniş çukurlar kazılmalı ve o çukurlar arasına yer zarı dediğimiz yalıtıcıları serilmeli, son olarak da bohça yapıp içine atılmalı. Bu işlemin devamında ise, o bohçaların ağzı iyice kapatıldıktan sonra üzerine toprak örtülmeli. Ayıkladığınız atıkları da geri dönüşüme yollarsanız işlem doğru bir şekilde tamamlanmış olur.
İşlemi doğru bir şekilde yapmayıp atıkları Kuş Gölüne atmak nasıl bir doğrusallık? Bunları tarım alanlarına atarlarsa su kirliliği olur ve o kimyasallar bitkilere geçer, bu da bize kanser olarak geri döner. Tarımsal alanların %21’i deprem bölgelerinden geliyor, eğer bunları bilip bilmeden tüketirsek 10 yıl sonra ciddi anlamda kanserin artacağından rahatlıkla söz edebiliriz. İşte o zaman daha büyük bir felaketle sonuçlanacak.
Gelelim diğer haberlere… Maraş'ta, molozlar kentin Adana otoyolu girişi yönündeki dere yatağı ve havzasına dökülmüş. Adıyaman'da ise enkaz atıklarının yerleşim yerlerine yakın bir bölgedeki "Moloz Dökmek Yasaktır" yazan bir dere yatağına ayrıştırma işlemi yapmadan atılmış. Yine Hatay Antakya'da Altınözü çıkışında iş makinelerinin molozları boş alanlara herhangi bir ayrıştırma, depolama yapmadan boşaltma yapması korkunç bir şey!
Sonuç olarak; atık meselesi hala çözülememiş durumda, zira herkes hayatında hiçbir şey olmayacakmış gibi yaşadığı için toplumun sağlığı tam anlamıyla bozuk. Birimizin sebep olduğu sorun, ne yazık ki toplumsal kıyametlere neden oluyor. Şunu sormak istiyorum: Doğa bizi neden affetsin? Onca mal mülk, şu an tuzla buz oldu, tekrar bumerang gibi geri dönmesinin de imkânı yok. Bizim olana şimdi sahip çıkmazsak, yakında geri dönüşü olmayan bir yola gireceğiz. Her kötülüğün bir sonu vardır ve sonsuza dek sürmesi mümkün değildir, içinizdeki ışığa çağrı yapın ve hep beraber ışıldayalım.
YORUMLAR