Kar, 3 gündür beyaza boyadı İstanbul'u... Çatılar, ağaçlar, arabalar, çamurlu yollar, hatta çöp yığınları, hep beyaz... Temiz ya da kirli, renkli ya da renksiz ne olursa olsun, her taraf bembeyaz.


Kenti kaplayan kar, tüm kötü şeylerin de üstünü kapatmış gibi. Sanki bombalar patlamamış, suikastler yapılmamış, onlarca kişi yaşamını yitirmemişcesine; usul usul sessizce yağıyor kar ve yumuşacık görünüyor. Evlerinde ölüm acısını yaşayanlar, sokaktaki evsizler, yurtsuzlar, sahipsiz hayvanlar aklımdan çıkmıyor.

Ve şimdi huzurlu evimde, kederler içinde yazıyorum... Aslına bakılırsa hayattan çok az şey bekledim hep; bir parça huzur, mutlu olmama yetti. Fakat artık öyle değil, sanırım daha çok şey istiyorum.


En basitinden, yaklaşan sömestr tatilini planlamak istiyorum. İzmir'deki yeğenlerimin yanına gidip hasret gidermeyi düşünürken bomba paniğine yenilmeden onlara götüreceğim hediyeleri tasarlamak istiyorum.


Markette denk geldiğim komşumla kızının o gece, o saldırı anından 15 dakika önce Reina'da olduğunu değil, kedilerimizin camdan cama nasıl kur yaptıklarını konuşmak istiyorum.


Henüz güneş doğmamışken, sabah ev ahalisinin mutfaktan yayılan radyo sesiyle uyanması için düğmeye bastığımda şehit cenazelerinin kaldırıldığı haberlerini değil, rutin aktüel haberleri dinlemek istiyorum.


Empatisi yüksek insanlar olarak ülkede yaşanan acı ve üzüntü karşısında kendi olağan yaşantımızdan utanç duymak değil, günlük hayatın tekdüzeliğinde kaybolmak istiyorum.


Bazı kadınlar üzüntülerini bastırmak için nakış işler, bazıları örgü örermiş. Ben de örmek istiyorum, ama keyiften... Bir zanaatkâr ya da sanatçı gibi, yaşamın yükünü hafifletmek için sanat yapmak istiyorum.


Gelecek güzel günlerden haber almak istiyorum. Hatta bu "güzel haber için, iskambilden ya da faldan medet bile umabilirim."


* * *


Fakat hepimiz, kendi dışımızdaki koşulların tutsağıyız. Portekizli şair ve yazar Fernando Pessoa, 'Huzursuzluğun Kitabı'nda şöyle der:


"Diyebilirsiniz ki; karnın doyuyor, başını sokacak bir yerin var; evet var... Uyumak ve yazmak için vaktim de var, üstüne üstlük... İnsan daha ne ister? Sınırsız düş kurmak ister." Aslında herkes düş kurarmış, ama bizi birbirimizden ayıran şey, o hayalleri gerçekleştirecek güçmüş.


Eğer sınır koymaz, tüm gücümüzle düşlersek, neden olmasın?.. Mesela; konserde müzik dinlemek istiyorum. Kırların üzerinde masmavi gökyüzü görmek, tablolara benzer manzaraların içinde kaybolmak istiyorum; bir ağacın altında huzur içinde kitap okumak, yazmak... Uzaktaki bir deniz fenerinin ışığına ihtiyaç duyuyorum. Barış istiyorum, sevgi, mutluluk... Neşeli günler ve insanlar görmeyi hayal ediyorum. İhtiyarlamak istiyorum.


Kısacası...


"Telaşla uçan bir martının kanadındaki beyazlığı görebildik mi, bu iş tamam"...


Hayriye Mengüç


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir kışların daima içimizi ısıtacağı günler olması dileği,temenni olmaktan çıktığı zaman, barış,sevgi,neşe... beraberinde insanı martı özgürlüğüne taşır.özleminizi ve yazınızı içten bir hevesle okudum. kaleminiz ve yüreğiniz kış sıcaklığında olsun hayriye hanım.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.