Altı aydır tenis kursuna gidiyorum. Dün bir kadınla eşleştim. Karşılıklı oynarken birden durdu ve dedi ki:
“Neden düzgün oynamıyorsun? Neden topa o kadar sert vuruyorsun?”
Hemen itiraz ettim:
“Her zamanki gibi vuruyorum. Beceremiyorsan oynama!”
Sonra beni hocaya şikâyet etti.
“Hocam eşimi değiştirir misiniz? Bu kadınla oynamak istemiyorum.”
Atıldım:
“Asıl ben onunla oynamak istemiyorum.”
Hoca bir şey demeden bizi ayırdı, başkalarıyla oynadık.
Akşam eve geldiğimde hâlâ sinirliydim. Eşime anlattım, hiçbir yorum yapmadı. Öfkem katlandı. Beni haklı bulmadığı için ona da çattım.
Sabaha kadar uyuyamadım, korttaki diyalogları yeniden yeniden yaşadım. “Ona göstereceğim gününü” deyip durdum kendi kendime.
Sabah bu itirafı yazıyorum. Benden “bu kadın” diye bahsetmesi değildi sinirimi bozan. Kadın Rus, dili o kadar dönüyor. Bunun kaba bir ifade olduğunu bilmiyor. Sinirimin esas sebebi kadının varlığı. Sarışın, uzun boylu, mum gibi bacakları var, karnı dümdüz, teni mermer gibi. Kortta boy gösterdiğinde, kadın erkek demeksizin herkes ona bakıyor. Onun tenis kursuna gelmesini istemiyorum. Bütün dikkatleri üzerine çekmesine katlanamıyorum. Herkes bana bakacak, beni beğenecek ama onun yüzünden kimse benimle ilgilenmiyor gibi geliyor. Onu kendime rakip olarak görüyorum. Benim evli olmam, onun bekâr olması bir şeyi değiştirmiyor. Beğenilen, bakılan, dikkat çeken, ilgilenilen ben olmak istiyorum, en azından o olmasın istiyorum. Eşimin beni dinleyip susması beni çileden çıkardı, çünkü onun da onu daha görmeden beğendiğini düşündüm.
Kıskanıyorum. Ben bu kadını kıskanıyorum, kursa gelmesini istemiyorum. Onunla aynı mekanda bulunmak istemiyorum.
Aylin R.
Facebook Yorumları