Sadece 1 dakikalığına ergenlik günlerinize dönün. O heyecan dolu ama bir o kadar depresif ve kaygılı hallerinizi hatırlayın. Bir yandan “Sen çocuksun” diye eleştirilirken, diğer yandan “Artık büyüdün” baskılarına maruz kaldığınız o günleri... Her gün kafamızda aynı sorularla uyandık: “Ben kimim, acaba normal miyim?” Sanki hepimizin içine o dönemde bir canavar kaçmıştı. Barut gibiydik. Artık ne kadar çektirdiysem, o dönem ailemden en çok duyduğum söz şu olmuştu: “Çocuğun olunca anlarsın kızım...”


Sahiden bu dönemde ne oluyor bize? Cevabı çok basit, hormonal değişimlerin yanı sıra kendi içimizde duygusal gelgitler ve çatışmalar yaşıyoruz. Tepkilerimiz abartılı hale geliyor, kendimizi dünyanın merkezinde sanıyoruz. Her şeyi sorguluyor, dış dünyaya yabancılaşıyor ve yalnız hissediyoruz. Kimsenin bizi anlamadığını düşünüyor, kimlik bocalaması cabası... İşte tehlike çanları da bu noktada çalmaya başlıyor. Çünkü hıncımızı en yakınımızdan, annebabamızdan çıkarıyoruz. Onlar ne kadar sorumluluk yüklemeye çalışırsa o kadar kaygılı hissediyor, olgunlaşmayı reddediyoruz. Onlardan uzaklaşmaya ve bağımsızlaşmaya yelteniyoruz. Kendi seçimlerimizi yapmak, hayatımıza dair her şeyi kendi ellerimizle düzenlemek istiyoruz. Her iki cümleden biri “Onlar nereden anlayacak ki?” oluyor, isyankârlaşıyoruz. Bu dönemde ailemizden ne denli uzaklaşıyorsak arkadaşlarımızı da bir o kadar yakın hissediyor ve önemsiyoruz. Bizi anlayan ve her şeyi bilen tek canlı artık onlar oluyor!


Çok geçmeden ruhsal sorunlar baş gösterir, gidişat artık hiç de küçümsenmeyecek hale gelir. Öyle ki olay intihara kadar varabilir. Bu süreci atlatabilmek için elbette en önemli rol ebeveynlere düşüyor ama anne olma yaşı ilerledikçe çatışmalar da artıyor. TÜİK’in verilerine göre, Türkiye’de ortalama çocuk doğurma yaşı 25.2. Önceki yıllara kıyasla kadınlar daha geç yaşta anne olunca çocuklarına karşı tahammülleri de azalıyor. İşin içine yoğun çalışma koşulları ve stres de eklenince durum içinden çıkılmaz hal alıyor.



Asla söylemeyin


  • Cezasını sen çekeceksin.
  • Sen zaten hiçbir şeyi beceremezsin.
  • Ben senin yaşındayken...
  • Ne halin varsa gör!
  • Beni dinleseydin bunlar başına gelmezdi.
  • Sana güvenmiyorum.

Bunları da unutmayın


  • Evinizde arkadaşlarıyla vakit geçirebileceği programlar yapmasına izin verin.
  • Başkalarının yanında onu asla rencide etmeyin.
  • Seçimlerini çok sık yargılamayın. Aksi halde çocuğunuz sizden uzaklaşır.
  • Üzerinde gerektiğinden fazla baskı kurmayın, özel hayatına saygı duyun.
  • Gereksiz cezalar vermeyin. Ceza vermek zorunda kaldığınızda sebebini izah edin.
  • Sorumluluklar verin, zaman zaman hata yapmasına izin verin.


Kriz anlarında...


1- Büyük çıkış yaptıklarında ufak tepkiyle karşılık verin, hatta susun. Çünkü uzmanlara göre bu tip fırtınaların kavgayı sakinleştirme etkisi var. Yani patlama yapmasına müsaade edin.


2- En sık duyulan ergen tepkisi “Beni anlamıyorsun” a karşılık bağırmak yerine “Anlamama yardımcı olabilirsin” şeklinde uzlaşımcı tepki verin.


3- Düşünmesini teşvik edecek sorular sorun. “Oraya gitmek senin için neden bu kadar mühim?”, “Bunu almazsan ne olur?”... Sonuçta istediği şeye izin vermeseniz bile onu dinlemeye fırsat verdiğinizi anlamış olacak.


4- Her tartışmayı kazanmaya çalışmayın. Kendini savunmasına izin verin, bu müzakere becerisini artıracaktır. “Kararımı aldım, konuşmaya gerek bile yok” demeyin.


5- İşin içinden çıkamıyorsanız “Gel bunu cumartesi sabahı yeniden konuşalım” gibi cümlelerle erteleyin. Konu üzerine bir süre düşünmek istediğinizi vurgulayın.


6- Tartışma duygusallaşıyorsa yatıştırıcı sakinleşmesini sağlayacaktır. strateji uygulayın. Konuyu bir süreliğine değiştirmeyi deneyin.


7- Tansiyon ne kadar yüksek olursa olsun şaka yapmaktan korkmayın. Ufak şakalar gerginliği azaltmak için iyi bir yöntem!


8- Tartışmada yeri geldiğinde çocuğunuzun olumlu yanlarını takdir edin, onun yaptıklarını önemsediğinizi ve farkında olduğunuzu hissettirin.


9- Tartışma esnasında başka bir işle uğraşmayın, mutlaka göz teması kurun. “Her şeyi bilirim” tavrından kaçının. “Anladığım kadarıyla” gibi sözlerle başlayan cümleler kurun. Anlamaya gayret etmeniz onun da sakinleşmesini sağlayacaktır.


10- Öfkesini kontrol altına almak için önce kendi öfkenizi kontrol altına almayı öğrenin, soğukkanlılığınızı kaybetmeyin. Sinirliyken kesinlikle tartışmayın, sakinleşmeyi bekleyin. Öfke kontrolü sağladıktan sonra, uygun yer ve zamanda neler hissettiğinizi, onun için neden kaygılandığınızı anlatmak istediğinizi söyleyin. Duygularınızı ve neye üzüldüğünüzü anlatın, sizi üzen, takıldığınız olaya odaklanın.


11- Kişiliğine yönelik ağır sözler söylemeyin, fevri davranıp başkalarıyla, özellikle de arkadaşlarıyla kıyas yapmayın. Çünkü bu kendini değersiz hissetmesine neden olur. Kişiliğine saldırı yapıldığını hisseder ve kendini savunmaya geçer. Öfkesinden gündeminizdeki konuyu pas geçer, konu dağılır. Yaptığı hatayı göremez.


12- Asıl meselenin dağılmaması için konudan konuya geçmeyin. “Yeri gelmişken...” stratejisi durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirir.


13- Ne kadar sinirli olursanız olun gülümsemeyi unutmayın, sözlerinize onun fikirlerini balyozlayarak ya da “Benimle böyle konuşamazsın” çıkışı yaparak başlarsanız iletişim baştan kopar, unutmayın. Bunun yerine “Anlıyorum ama...” diyerek başlayın, onu dinlemek istediğinizi hissettirin.




Haber: Sema Ereren


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.