Fransız çocuklar günde sadece 4 öğün yeneceğini biliyor, pasta için akşamüstünü bekleyebiliyor, buharda pişmiş enginarı afiyetle yiyor. Fransız kadınları fazla kilolarıyla değil, ince görüntüleriyle anılmaktan memnun görünüyor. Fransa’da Akdeniz tipi beslenmenin esintileri olsa da ülke aynı zamanda pastacılığı dünyaya öğretiyor.


Dünyada obezite salgını halen büyük bir sorun olmaya devam ediyor. Öte yandan bebeklerin ne yiyeceklerine kendilerinin karar verdiği BLW (baby led weaning) yöntemi yeni bir akım haline geliyor. Yemek yapmayı sevsek de sevmesek de sağlıklı beslenmeye ihtiyacımız var. Tüm bunların yanında yaşam hızlı bir tempoda akıyor ve yemeğe vakit ve emek vermek gittikçe zorlaşıyor. Hem çocuklukta hem yetişkinlikte sağlıklı yemeklerden keyif almak için neler yapılabilir? İşin sırrına, yemeğe yaklaşımlarıyla ünlü olan Fransızlar sahip gibi görünüyor.


İngiliz eşi ve 3 çocuğuyla birlikte Fransa’da yaşayan ABD asıllı gazeteci Pamela Druckermann, Fransızların sağlıklı yemeklerden keyif almayı çocuklara nasıl aşıladığını “Bebeğinize Fransız Kalın” isimli kitapta masaya yatırıyor. Ailesiyle birlikte dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan ve “Eskimolar Bebeklerini Nasıl Sıcak Tutar?” kitabıyla ebeveynlik yöntemlerini inceleyen bir yazar olan Mei-Ling Hopgood, kitabında “Fransızlar Çocuklarına Sağlıklı Yiyecekleri Sevmeyi Nasıl Öğretir?” diye sorarak Fransız yemek kültürünün izini sürüyor. Yemek yemekle olan ilişki, kültürün bir parçası olarak alışkanlıklarımızı etkiliyor.


Yeme-içme kültüründe dünyanın belki de en ünlü ülkesi olan Fransa, yaşamsal öneme sahip beslenmeyi çocuklarına küçük yaşlarda aşılıyor ve Fransız bebekleri kültürün bu faydalı yönüne zaman içinde uyum sağlıyor. Elbette Fransa’daki bebekler ve küçük çocuklar da sebzeleri reddediyor, yemek seçiyor ve tatlı yemek istiyor. Özellikle de pastacılıkta dünyanın en ünlü okullarının olduğu bir ülkede! Tatlılar Fransızlar için de günlük yaşamın ve kutlamaların bir parçası. Ancak Mireille Guiliano’nun “Fransız kadınlar niçin kilo almaz: Keyif için yemenin sırrı” kitabında da ele alındığı gibi Fransız kadınları ince kalmayı önemseyerek porsiyonlarını küçük tutuyor. Çocuklarına ise hızla hazırlansa ve basit görünse bile sebzelerle dengelenmiş öğünler sunuyor. Elbette ki fazla kilo problemi Fransa’da da konuşuluyor. Fast-food yayılmacılığı obezite oranlarını arttırıyor. Ancak devlet hemen kampanyalarla duruma el koyuyor. Peki, kültür sağlıklı beslenmeyi nasıl sürdürüyor? İşte Fransızların sırları;


  • “La joie de manger” – “Yemek yeme zevki” Özellikle de Fransa’nın güneyine has en temel değerlerden biri, yemek yeme zevki. Hopgood’un kitabında, bu zevki aşılamanın örneği olarak bir anaokulunun profesyonel şef ve diyetisyen tarafından hazırlanan menüsü gösteriliyor. Buharda pişmiş pırasa, mısır ve enginar kalbi salatası, fırınlanmış balık püresi ve pancar salatası, mantarlı sebzeli kiş gibi yemekler sıradan bir anaokulu menüsünü oluşturuyor. Çocukların bahçede çalıştıkları, baharatlarla oynadıkları anaokulu nadir bir örnek gibi görünse de, Fransız anaokullarının yemek menülerinin özel bir komisyon tarafından hazırlanıp denetlendiğini söylemek gerek. Rafine damak zevki, dengeli ve düzenli öğün gibi konularda Fransa devletinin sıkı politikaları var. Öte yandan emzirme oranlarında Fransa ilk sıralarda değil. Beslenme konusunda mükemmele ulaştıklarını söylemek mümkün olmasa da yemekten zevk almanın bir yaşam anlayışı olması, konunun belkemiğini oluşturuyor.

  • Çocuklar bir yiyeceği tadıp sevmediğinde, anne-babalar tekrar denemekten asla vazgeçmiyor. Süreç aylar alsa da reddedilen yiyecek bir süre sonra çocuğa tekrar teklif ediliyor. “Asla yemiyor” demeden, çocuklara tekrar sunuluyor ve denemeleri isteniyor. Fransızların çocuklarına sebzeyi sevdirmek ve damak zevklerini geliştirmek için formülleri basit. Tekrar tekrar denemek için acele etmemek, bunu aylara yaymak, gerekirse farklı şekillerde sunmak ve bu konuda taviz vermemek. Sunulan yemeği reddeden çocuklar şunları sıkça duyuyor: “En azından denemelisin. Sevmeme hakkın var ama denememe hakkın yok.”

  • Yenecek olan şey küçük bir atıştırmalık olsa bile yemek zamanı adeta kutsal kabul ediliyor. Her yemekten önce “Afiyet olsun” demek oldukça önemli. Bu, yemeğin özel bir zaman olması ve ritüel haline gelmesinin bir sembolü oluyor. Ne yenirse yensin yiyecekleri onurlandırmak, bütün ailenin sofrada bir araya gelmesi öne çıkıyor. Amerikalı efsanevi şef Julia Child, Mastering the Art of French Cooking kitabında “Fransa’da yemek pişirmek ciddi bir sanat ve ulusal bir spordur” diyor. Elbette Fransa’da ve özellikle trafiğiyle meşhur Paris’te de insanlar yemek hazırlamaya zor vakit buluyor. Ancak net sınırlarla yaşanan öğle yemeği zamanı, gelişmiş bir ülkede bile yemeğe ayrı bir zaman ayrılabileceğini gösteren bir örnek oluşturuyor. En azından bir öğünü özel hale getirmek, modern toplum için uygulanamayacak bir hedef gibi görünmüyor.

  • Fransızlar yemeğe olan yaklaşımlarında, yemek yemeye zaman ayırmayı, bu zamanda da sadece yenilen şeyle ilgilenmeyi öneriyor. Yemek yerken yiyecekten bahsetmek, sadece yenilen şeyi ve iyi beslenmeyi onurlandırmak değil, aynı zamanda o anın hakkını verip değerini bilmeyi de hatırlatıyor. Bu, yoğun geçen yaşamlarda adeta akıl sağlığını korumaya hizmet eden bir mola haline geliyor. Fransız cafeleri bunun en güzel örneklerinden biri.


Türk asıllı ve doğma büyüme Paris’li olan İlgün çiftine, bu kültür hakkındaki deneyim ve gözlemlerini sorduk. Üç çocuk sahibi çift, ağırlıklı olarak Türk yemekleriyle beslenseler de çocuklar Fransa devletinin okullarda uyguladığı yemek politikasıyla büyüdüğü için sebze yedirmek konusunda zorlanmadıklarını ifade ediyor. Elbette herkesin kendine özel bir damak zevki bulunuyor. Yine de her yemeğin tadına bakılması ve yeni tatlara şans verilmesi kuralı bu evde de geçerli. Yemeğe oturulduğunda “Afiyet olsun” demek, yemekler hakkında konuşmak, sofradan kalkarken tekrar “Afiyet olsun” diyerek tabakla birlikte kalkmak en temel alışkanlıklar olarak sektirmeden uygulanıyor. Küçük yaşta tekrar tekrar hatırlatılarak öğretildiği, toplum yaşamında da yer aldığı için çocuklar bunları içselleştirmiş bir şekilde uyguluyor. Eğitim, bebeklikte ek gıdalara geçiş döneminde başlıyor.


Yaşadığımız topraklarda bayram sofralarına, aile yemeklerine, el emeğiyle hazırlanan yiyeceklere çok önem veriliyor. Öte yandan fast-food yiyecekler günlük yaşamın içine git gide daha fazla sızıyor. Bebek ve çocuklara TV karşısında veya tabletle yemek yedirme, kaşıkla peşlerinden koşma da kültürün bir parçası olarak dikkat çekiyor. BLW gibi yeni yöntemler yeni nesiller için umut verici olsa da içinde yaşadığımız kültürün yemeğe yaklaşımına tekrar bütünüyle bakmak ve yeni alışkanlıklar geliştirmenin zamanı gelmiş gibi görünüyor.


Haber: Senem Tahmaz



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.