Elleri limon kokan kadın

Portakalın, limonun, mandalinanın baharına ayrı bir isim koymalıymış şu insanoğlu. O ismi koyarken de mutlaka arılardan fikir sormalıymış. Söz konusu bahar oldu mu, bütün çiçeklerle ama sanki en çok narenciye çiçekleriyle aşka duruyorlar zira. Bir narenciye ağacının metrelerce uzağından vızırdayan arıların sesini duymak mümkün.


Ne güzel anlatır Yaşar Kemal, portakal ağacına “cokuşan” arıların senfonisini. Coşkumu onun kadar iyi anlatacak kelimeler arıyorum, bulamıyorum. Bazen böyle hallerde ben de bir Yaşar Kemal karakteri olsaydım keşke diyorum. Karınca Adası’nın taş evlerinden birinde, bahçesindeki portakallar, limonlar çiçeğe durduğunda sandalyesini kapıp bütün gün o ağaç altı senin, bu ağaç altı benim dolaşan Girit göçmeni masalcı bir kadın olsaydım misal. En büyük maharetim hayvanlarla konuşmak, onlardan aldıklarımı çocuklara masal eylemek ve çocuk kalmayı başarabilmiş büyükleri şıp diye gözlerinden tanımak olsaymış.


Evime, saçıma, tenime ama en çok da ellerime sinmiş limon kokusundan tanınsaymışım bir de. Çocuklar, anlattığım masalları dinlerken ellerimdeki limon kokusunun sevdasına dizlerime uzanabilmek için yarış etselermiş. En büyük kavgaları sadece bundan kopsaymış. Buz gibi bir bardak limonatanın çözemeyeceği hiçbir çocuk kavgası yokmuş ki!


Evlerinin mahzeni fıçı fıçı şarap dolu olan tüm ada halkının tek istisnası olsaymışım misal. Elleri limon kokan kadın olmanın hakkını verircesine limonatalar taşsaymış dolaplarımdan. Giritli kadınların balkonlarında ya da pencere pervazlarında kahvelerini yudumlarken taze nane kokusuna olan aşklarının temsili, tüm pencerelerimde ama en çok da mutfağın dibinde ekili olsaymış naneler. Bir küp buzu limonatanın içine gönderir göndermez içine düşselermiş.


Kimi zaman reçel, kimi zaman şekerleme yapmak için kaynasaymış kocaman bakır kazanlar. Bahçenin bir köşesinde yanan odunların üzerine yerleşmiş kazanın dumanıyla tütsülenseymiş tüm ada. Ahali, limon, portakal, mandalina reçeliyle şenlenecek kahvaltılarının haberini önce havadaki kokudan, sonra da o günkü masal dinletisinin sonunda çocuklarının kol altlarına sıkıştırılıp eve gönderilen reçel kavanozlarından alsalarmış. Öyle bir ada ki, tüm limonlar yediveren, tüm portakal, mandalinler coşkun.


Bütün işi gücü bırakıp narenciye ağaçlarını ne kadar sevdiğimi anlatırsam zeytin ve bademin gönlünü kırmaktan korkarım. Tüm bu çok sevdiğim ağaçlar arasında ayrım yapmak evlat ayırmak gibi. Lakin narenciyeleri, onların arasından da limonu bir parça daha fazla sevdiğimi kimden saklayabilirim ki!


Tam iki yıl oldu, balkonumun sağında ve solunda iki kocaman limon ağacıyla birlikte yaşıyorum. Bir senelik döngüde varlıklarıyla mutlu etmedikleri tek an yok. Çiçek açışı ayrı, yeşil meyveleri büyütmeleri ayrı, üzerlerindeki arıları izlemek, o kokuyla mest olmak ayrı, yaprakların arasındaki o muhteşem sarıyı izlemek ayrı keyif.


Ben çapa yapar, o ot yolarken bahçeden bahçeye sohbette canım yan komşumun dediği lafı, başımın üzerinde görünmez bir buluta yazdım:


Mutsuz olduğun zamanlarda böyle limon ağaçlarım var diye bak ve sevin! Gerçekten işe yarıyor.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Süper bir yorum
    CEVAPLA
  • Misafir Muhteşemsin güzel kız, hikayelerinle ve limon kokusunu taşıdığın için taaaa İstanbul❤
    CEVAPLA
  • Misafir Yüreğinize ve kaleminize sağlık. ..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.