Üstlerine evlilik tanımadım!

Gördüğüm en olağanüstü evlilik Akdeniz’le Ege’ninki. Uyumları, aşkları, ender de olsa kavgaları bile pek leziz! Üremelerinin sonucu bir coğrafyada yaşamanın en güzel yanıysa toprağın da denizin de havanın da her ikisinin özelliklerinin en güzel yanlarını barındırıyor oluşuna her gün şahit olmak. Diyeceğim o ki çocuk enfes olmuş azizim! Uzun yıllar boyu kendini Kuzey Ege' nin bereketine teslim etmiş biri olarak sayelerinde Güney Ege’de özellikle toprağa dair ezberlerimin bozuluşuna saygı duruşunda bulunuyorum her gün.


Güzün, yaz sebzeleri diye bildiğimiz domatesin, biberin, patlıcanın, salatalığın buralarda şâha kalktığı bir mevsim oluşu misal… Güneşin Aralık ayına kadar etkili olması, üstüne bir de yaz güneşinin yakıcılığında da olmayışı eklenince tam bir lezzet ve renk patlaması yaşanıyor toprağın bereketinde.


Ağustos’un ilk haftası güz sebzelerinin ekim dönemi. Toprağını ekmek isteyen herkeste bir telaş… Tohum yetiştirenler tohumlarının, fide ekecek olanlar fidelerin peşinden koşuyor. Acemi sevinçlerde biri de ben… Başta anne-babamınki olmak üzere hayatımda pek çok kez toprakla işim oldu; sebze ektim, meyve ağacı yetiştirdim. Acemilik ilk kez yapacak oluşumda değil, ilk kez toprağa bu kadar yakın yaşayışımda. Ektiğim ne varsa an be an gelişimlerine şahit olacak olmakta.


Bir gün önceden alınmıştı fideler. Aynı gün dikmek istememe rağmen olamadı, sabaha kaldı. Ekmeden önce de biraz iş var; toprak karışacak, havalanacak. Geçirdim elime eldivenleri. Toprağa dalacağız ya, eller kirlenmesin, sonra tırnaklar falan da batıyor! Şöyle bir baktım eldivenli ellerime. Aynen geri sıyırdım hepsini. Eh, kirden ölmeyeceğim garanti. Biraz toprak bulaşsın yüzüme gözüme. Nitekim bittiğinde neredeyse boğazıma kadar toprak olmuştum. Serotonin düzeyim hayli yüksek olduğuna göre sorun yok. Epey bir gülüyorum çocuksu neşeme, elimi nereye atsam toprak bulaştıran halime. Kendim yetmiyor, halimi gören komşuyu da güldürüyorum. “Kolay gelsin” derken ayıp olmasın diye bıyık altına gizlemeye çalışıyor gülüşünü. Baştan aşağı toprak bu halimi anneannem görse “Seni sulasak bir yerinden sen de yeşerirsin” derdi.


Ekilene kadar susuz kaldığı için azıcık boynunu bükmüştü domates fideleri. Minicik fidelerin kocaman olup kilolarca domates vermesi doğanın hokus pokusu değilse nedir dedim kendi kendime. Can sularını verir vermez boyunlarını kaldırdı domatesler. Eh, en çok sevdikleri iki şeyden biri, su… Diğeriyse elbet masalın ana kraliçesi, güneş…


Domatesin, biberin Aralık ayına kadar devam ediyor olmasından ötürü mutfağı kışa hazırlamak da çok geç başlıyor buralarda. İlk senemde Ağustos sonunda kaynatılıp saklanacak domatesler için kavanozları yüklenip geldiğimde şaşkınlıkla bakmıştı arkadaşım. Ben de ona tabi. Biri kuzey kutbu biri ekvator olmasa da farklı iklimlerde yetişmiş iki insanın birbirini garipsemesi… Sevimli bir şapşallık. “Domates daha aylarca devam ediyor, kasım sonunda kavanozlarsın” demişti de zaten yer olmayan ufacık mutfağımda üç ay daha bomboş kavanozlarla yaşamıştım.


“Yaşadığın ev ve evlendiğin kişi bir hayat tarzı seçimidir” demiş kim olduğunu unuttuğum bir zat-ı muhterem. Tüm bunlardan yola çıkarak diyorum ki Ege’yseniz Akdeniz gibi birini, Akdeniz’seniz Ege gibi birini arayacaksınız. Arayacaksınız ki eviniz de, evinizin bereketi de bire üç versin. Başta da dediğim gibi üstlerine evlilik tanımadım!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.