Çocuklara susmayı değil çığlık atmayı öğretelim
Gündemin tartışma konusu cinsel suçlulara yönelik cezaların artırılması, hadım, idam... Bu tartışmaların gölgesinde cevap aranan soru ise şu: Her çocuk, haksızlığa uğradığında ya da tacize uğradığında çığlık atar mı? Atarlar. Peki; çığlık atamayan, hatta atmasını bilmeyen ya da atmaması gerektiğini düşünen çocuklar. Onlar, neden susar?
Cevabı basittir. Susarlar çünkü; dünyaya geldiği andan itibaren ‘sessiz çocuk’ olmaları istenir onlardan. ‘Hayır’ kelimesini kullanma, 'itiraz etme' haklarının olmadığı öğretilir.
Örneğin; okulda, evde, parkta, alışveriş merkezinde vs... Canını sıkan bir durum karşısında sesini çıkaramaz. Boynunu büker. Saatlerce kendisine hakaret eden, kulağını çeken, tokat atan öğretmenine cevap veremez. Vermeye çalışırsa alacağı üç aşağı beş yukarı cevaplar şöyle olur:
“Sen küstah bir çocuksun. O senin öğretmenin, üzerinde emeği var, sana bağırabilir, hakaret de edebilir. Cevap vermeyeceksin.”
"O senin kardeşin, dayın, teyzen, amcan, annen, baban. Büyüğün. Büyüklere saygılı olacaksın. Yanağına bir şaplak atınca dünyanın sonu mu geliyor…”
Elbette genelleme yapmıyorum. Bu diyaloglarda adı geçen özneler, tüm değerli öğretmenlerimizi dahil etmiyorum. Hatta bu konuda çocuk ve ebeveynlerin farkındalıklarının artmasından dolayı çok mutluyum.
Ancak; sorgulamak istediğim mesele şu. Sizce doğdukları andan itibaren susması, yukarıdaki yanıtlardaki gibi kayıtsız, koşulsuz büyüklerine itaat etmesi, istenen, hayırlarına saygı duyulmayan bir çocuk çığlık atabilir mi? Ruhu, kalbi, bedeni acıdığında, birileri tarafından acıtıldığında ‘avazı çıkana kadar hayırrrrrrr’ diye çığlık atabilir mi?
Kaldı ki; akademik araştırmalar, polise, adliyeye yansıyan dosyalar gösteriyor ki; hayırlarına saygı duyulmayan istismara uğrayan çocuğun, 'hayır’ derse bunun büyüklere karşı gelmek olduğunu ya da ona kimsenin inanmayacağını söylediğini biliyor muydunuz?
O nedenle; lütfen onlara, en değerli varlığımız çocuklarımıza, seni üzen bir durum olduğunda karşındakine; “Bana hakaret etmenize, sözlü ya da fiziksel şiddet uygulamanıza izin vermiyorum. Burası benim özel alanım, burası benim mahrem yerlerim, buna izin vermiyorum!" şeklinde yanıt vermeleri gerektiğini anlatalım.
Bu yazıyı yazma amacım olan kamuoyunun tartıştığı hadım, idam tartışmalarına gelince… Bu konuyla ilgili sayısız yazılar yazdım. Yazmaya da devam edeceğim. Ancak; bir başka detaya daha dikkat çekmek istiyorum. Ben diyorum ki; suçlularla mücadele etmek için cezaların artırılmasının yanı sıra, öncelikle; ‘şiddet kültürüne’ nasıl son vereceğimizi sorgulayalım, tartışalım.
Özellikle cinsel suç işleyen, örneği pedefoli olan birinin cezaevinden çıktıktan sonra, dışarıdaki hayatında da takip edilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Pedefoili olan bir tutuklunun, kimlik, foto, ikamet bilgilerinin oturduğu mahalle sakinleriyle paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Tabii bu bizim kültürel yapımıza uyarlanabilir mi? Bu ayrı bir tartışma konusu. 2008 yılından itibaren savunduğum bu konuyla ilgili ülkemizde aylar önce bir adım atılmıştı. Peki sonra ne oldu? Anlatayım.
Birçok ülkede kimlik bilgileri okullara bildiriliyor
Temmuz 2017 yılında Adalet Bakanlığı tarafından bir yönetmelik yayınlanmıştı. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan, "Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlardan Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi ve Diğer Yükümlülükleri” kapsıyor. Ancak; mevcut yönetmelik itirazlar üzerine 7 aydır askıda.. Oysa ki; eksiklikler olsa da beni heyacanlandıran, desteklediğim düzenlemeler mevcuttu. O maddelerden biri ise; cinsel saldırı suçu işleyenler mağdurun oturduğu, çalıştığı yerlere yaklaşamayacak, çocukların bulundukları alanlarda çalışamayacak olduklarına ilişkin içerikti.
Cinsel suç işleyenler çocuklara yaklaşamasınlar!
Umarım hayata geçer. Geç bile kaldık. Bu uygulama da dünyanın birçok ülkesinde, İngiltere, Almanya, ABD’nin bazı eyaletlerinde yıllardır uygulanıyor. Örneğin; riskli olduğu tespit edilen cinsel suçtan hüküm giymiş kişilerin bilgileri ifşa bile ediliyor. Yaşadıkları ilgili kurumların internet ortamında kimlik bilgileri, fiziksel özellikleri, adres bilgileriyle açıklanıyor. Okul müdürüne, çalıştığı işyerine, mahalle sakinlerine gibi bilgiler periyodik olarak bildiriliyor.
Cinsel suç işleyenlerle ilgili veri tabanı oluşturulsun!
Bir başka örnek. ABD’de Child Protective Services (CPS)’in federal düzeyde yaptırımları var. Resmi kurumlarca geliştirilen 'Amber Alarmı' adlı bir akıllı telefon uygulaması. Uygulama, çocuk tacizcisi olduğundan şüphelenilen kişilerin anında ihbar edilmesini sağlıyor. "Benzer uygulamanın, 'Ulusal Cinsel Suçlular' veritabanın ülkemizde de oluşturulması gerekiyor. Böylece aileler oturdukları evin, gittiği okulun yakınlarında yaşayan cinsel suçtan hüküm giymiş bir suçlunun olup olmadığını internet üzerinden kontrol etme imkanı olabilecek.
Temennim, bu yönetmeliğin kararlı bir şekilde uygulanması, caydırıcı sonuçlar alınması...
Peki başka ne yapmak gerekir? Birçok yazımda, bu konuyla ilgili yazdığım bir kitabımda, konferaslarımda anlattıklarımı şu satırla özetlerim her zaman: “Onları korumak istiyorsanız. Lütfen onlara çığlık atmayı öğretin. Hayırlarına saygı duyun, itiraz etme hakları olduğunu anlatmayın, gösterin. İşte o zaman, emin olun susmayı değil gerekli durumda çığlık atmayı başaracaklardır…"
YORUMLAR