Kitap okumayı sevmiyorlar çünkü...
“Çocuğum kitap okumayı sevmiyor… Ne yapsam, ne etsem kitap okumayı sevdiremedim"
Defalarca duyduğumuz bir söylem. Peki neden? Neden öğrenciler kitap okumayı sevmiyor olabilir. Hiç sorduk mu? ONLARA değil de kendimize. Oysa ki; okuma alışkanlığı kazandırmanın o kadar basit bir formülü var ki... Ayna tutmak. Ne demek ayna tutmak. Aynayı çocuğa değil kişinin kendisine tutması.
Babam kitap okurken ben…
Küçükken babamı şu karenin içinde hatırlıyorum. Bir koltukta oturmuş elinde kitap, bazen bir ansiklopedi ya da bir gazete. Her gün aynı koltuğuna oturur, okuma gözlüğüyle kalın kitapların içinde saatlerce kaybolan bir adama dönüşürdü. Babam, kocaman salonun içinde yoktu sanki. Etraftaki hiçbir sese tepki vermeyecek şekilde kaybolmuş gibiydi evde sanki. Yüzünde kitap okumanın mutluluk izleri, saniyeler içinde aşağıya yukarıya indirdiği kaşlarındaki dairesel hareketleri, mimikleriyle yüzünde değişen kıvrımların izleri... Küçükken en çok onun kitap okurken yaşadığı bu değişimi izlemeyi severdim. Babamı izlerken derdim ki: “Acaba çok mutlu göründüğü bu dünya nasıl bir yer? O kitapların içine ne olabilir?” Ve kitaplarını yıpranmasın diye gazete kağıtlarıyla birlikte ciltlediğimiz vakitler...
Yaş ilerledikçe fark ettim ki, kitap hayat demekti, ekmek, su gibi... Okuma yazma bilmiyor iken babamı hayranlıkla izlerken önce merak ettiğim için daldığım sayfaların dünyasında kitaplar en iyi dostum oldu her zaman.
“Çöpte Dostoyevski buldum…”
Kitapların hayatları nasıl değiştirdiğine kanıt olarak gazeteci olarak katıldığım bir panelin katılımcısının anlattığı yaşam öyküsünü aktarmak istiyorum. Yaşam hikayesi ‘Çöpte Dostoyevski Buldum ‘Recyling Life' adıyla Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nde kısa bir belgesele bile konu olmuş. Adı Oktay Çetinkaya. Adana’da başlayan zor bir hayat sarmalından İstanbul’a yolu kağıt toplayıcılığı ile kesişiyor. Ve hayatını çöpte bulduğu Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’ adlı kitabı değiştiriyor. Önce bu kitabı sonra bir diğerini derken kendini o kitapları çöp torbalarına değil kaldığı barakaya biriktirmiş olarak buluyor. Ve bir kitap okuyarak başladığı serüvenin sonunda kağıt toplama işini bırakıyor. Şimdi sahafçı olarak hayatını kazanıyor.
'Çocuğum kitap oku!' demek yerine…
Şunu söylemeye çalışıyorum. “Çocuğum kitap oku, bırak elindeki telefonu, bilgisayarı, çocuğum kitap oku…” Bu sözlerin bir hükmü yok. Ne yaparsanız yapın, İnanın sayısız nakarat hatta çığlık atsanız bile işe yaramayacaktır. Hatta, çocuğun okuyacağı varsa okumayacaktır. Kimse hayatı bir kitapla değişen Oktay Çetinkaya’ya kitap oku demedi. O nedenle işe çocuk değil önce siz kitap okuyarak başlamalısınız. Birlikte kütüphaneye gidebilirsiniz. Biz bu sene yaz tatilinde yaptık. Çok keyifli bir deneyimdi, öneriyorum.
Ve yine araştırmalar gösteriyor ki; çocuklar ebeveynlerinin anlattıklarını değil sözlerini değil davranışlarını taklit ediyor önce. Sonra o davranışları zamanla kendi deneyimlerini ekleyerek içselleştiriyor ve yaşam şekline dönüştürüyor.
Keyifle kitap okuyan çocuklar daha başarılı!
Londra Üniversitesi Eğitim Enstitüsü (IOE) tarafından yapılan çalışmada, yaşları 5, 10 ve 16 olan çocukların kitap okuma alışkanlıkları incelendi. Çalışmanın sonunda isteyerek mutlulukla keyif alarak kitap okuyan çocukların, nadiren kitap okuyanlara kıyasla matematikte ve dil kullanımında daha başarılı olduğu tespit edildi. Projeyi yöneten Alice Sullivan, araştırmanın en ilginç sonucunun kitap okumanın matematik dersine olumlu yansıması olduğunu fark etti.
Kitap okumak nasıl keyifli hale getirilebilir…
Kabul ettik, kitap okuma alışkanlığı kronik bir sorunsal ülkemizde. Türkiye’de kaç kişi kitap okuyor, kimler okuyor, okumuyor, kütüphaneye gitmeyenlerin oranı v.s. Öğrencilerin sınav odakları bir sistemin içinde okumaya vakit ayırmadığı tartışmasına da girmeden, tüm istatistik verilerini verip moralleri bozmak da işe yaramıyor.
"Kitabın özetini çıkar, zamiri, sıfatı bul getir” ödevlerine itirazım var…
İşin özü sözü şu. Kitap okumak ebeveynler hatta öğretmenleri tarafından bir görev gibi değil de, keyifli bir deneyim olarak aktarıldığı sürece işe yarıyor. Örneğin; okullarda verilen “adı verilen şu kitabın özetini çıkar, zamirini, sıfatını bul, getir çocuğum…’ ödevleriyle göreve dönüşüyor. O nedenle bu nitelikte ödevlere ayrıca bir itirazım var.
Kitap okumanın yürekle yapılan bir eylem olduğunu öğretmek lazım. Bunun için günün sonunda ne kadar yorgun olunursanız olsun okuma eylemi dinlendiren bir ritüele dönüştürülebilir. Evde bir saat de olsa birlikte ve tüm teknolojik aletlerin kısa bir süreliğine de olsa nadasa yatırıldığı vakitlerde kitap okumak inanın işe yarıyor. Bir süre sonra fark ediyorsunuz ki; çocuk bir süre sonra anne babasının elinde gördüğü keyifle okuduğunu gözlemlediği kitapları önce merak ediyor, sonra iyi bir dost hatta bir kitap kurdu bile olabiliyor.
Sevgiyle kalın her zaman...
YORUMLAR