Ezberleri bozan iki öğretmenin hikayesi
Hatırlayacaksınız önceki yazımda ‘sınırları çizilmiş’ yaklaşımlarının öğrencinin ‘motivasyonunu’ nasıl düşürdüğüne ilişkin sorulara yanıtlar aramıştım. Bu yazımda ise; bu meseleye ışık tutacak, ezberleri bozan sıra dışı iki öğretmenin hikâyesini anlatarak devam etmek istiyorum.
Bu sınıfta sıra yok, isteyen sınıfta uzanarak ders dinleyebiliyor
Adı Cevat Ayna, 36 yaşında. 14 yıllık öğretmen. Hikayesinin durak noktası Aydın’ın İncirliova ilçesinde bir devlet okulunda geçiyor. Bu okulda 7 yıldır ilkokul öğretmeni olarak görev yapan Cevat Ayna, ‘olumsuzluklara rağmen imkansızın bile imkansız olmadığını’ kanıtlıyor adeta… Tıpkı Çalıkuşu romanındaki Feride gibi. Yüreğini mesleğine adamış bir öğretmen. Onun hikayesi, ilkokul 1. sınıf öğrencilerinin eğitim göreceği sınıfın soğuk taşlarla kaplı zeminini parke döşeyerek başlamış. Sonra velilerin de yardımıyla sınıfın duvarları sil baştan sıcak bir renge boyanması için çabalamış. Ardından sıra ve masalar kaldırılmış. Yerine, şirin büyük minderler getirilmiş. Dileyen, ders dinlemek için minderlerin üzerine oturuyor, dileyen minderi arkasına alarak derse katılabiliyormuş.
Başka dokunuşları da olmuş Cevat öğretmenin. Sorumluluk bilinci, paylaşma, hayvan sevgisi gibi duygularını geliştirebilmek için ilginç bir metot uygulamış. İlkokul 1. Sınıf öğrencilerini, bakımı ve beslenmesini üstlendiği bir anne ve 4 yavru kedilerle tanıştırmış. Kediler sınıfın maskotu, hayatlarının bir parçası olmuş adeta. İnanılmaz gibi, onun sınıfında ceza yok, ödül yok, öğrenme stresi yok. Bu sınıfta herkes mutlu mutlu ders yapıyormuş. Ahmet öğretmenin dokunuşları bu kadarla da bitmiyor.
Sınıfın bir köşesine asma kat kurdurmuş. Bu köşenin yakınına kitap okumayı keyifli hale getiren bir kütüphane yaptırmış. Çocuklar için kitap okumak artık çok keyifli bir aktivite. Çünkü kütüphaneden istediği kitabı seçen öğrenciler, halat yardımıyla destek alıp ranzanın üzerine çıkıyor. İsterlerse kitaplarını bu köşede okuyabiliyormuş.
Sınıfta piyano bile var...
İnanılmaz gibi, hatta abartılı gibi farkındayım. Bir devlet okulunu ait bu sınıfta piyano bile var. Öğrencilerine, bir arkadaşının yardımıyla aldığı piyanoyu çalmasını öğretiyormuş. Bu serüvenine velileri de dahil etmiş. Okul bahçesine davet ettiği velilerle aşçı kıyafeti giyerek, çocuklara yemek eğitimi verilmiş. Ve günün sonunda yerlere saçılan çöpleri okulun görevlisi değil, öğrenciler topluyormuş. Ders bitiminde de ellerine bez ve süpürge alan öğretmen ile öğrenciler, hep birlikte sınıfı temizleyerek okuldan ayrılıyorlarmış.
Derse rap müziğiyle başlıyor
Ve başka öğretmen Adı Ahmet Naç, 11 yıllık sınıf öğretmeni. 5 yıl Siirt’te bir mezrada görev yaptıktan sonra tayini İstanbul’a çıkmış. Eğitim serüvenindeki son durağı olan okul Esenler’de bir devlet ilkokulu. Öğrencinin katılımcı olması için farklı bir metot uygulamış. Sınıfında ders, sıra dışı bir şekilde başlıyor. Nasıl mı? Şaşıracaksınız. Ahmet öğretmen, dersi rap müziğiyle başlatıyor.
Okulun bahçesine tenis filesi kurdurmuş
Başka neler mi yapmış? İlk önce sınıfın griye çalan kasvetli duvarlarını, eline aldığı fırçayla rengârenk çizim ve boyalarla değiştirerek. Bir sınıf düşünün duvardan duvara gökkuşağı ve güneş resim çizili. Bu okulda öğrenciler derse mutlulukla katılıyormuş. Sonra, onları sporla tanıştırmış. Velilerin de desteğiyle önce bahçeye tenis filesi yapmış. Sonra uygun rakamlarla bulduğu raket ve toplar alınmış. İnanılmaz. Özel olmayan bu okulun bahçesinde öğrenciler tenis oynuyor artık. Başka seçenekleri bile var. İsteyen ise Ahmet öğretmeninin çocukların boylarına göre yeniden tasarlayıp ayarladığı basketbol potalarının önünde top da sektirebiliyor.
Okulların dönüşüme ihtiyacı var!
Onlar, ezberi bozan iki öğretmen. Yeterli mi? Değil. Onları hayata hazırlayan eğitim sürecinde öğrencilerine kutup yıldızı olacak, daha çok Ahmet öğretmenlere, Cevat öğretmenlere, çalıkuşlarına ihtiyaç var. Bu sorunla ilgili yorulmadan yazmaya devam edeceğim. Çünkü okullar, yalnız öğrencinin değil öğretmenin de ‘öğrenme ve öğretme’ motivasyonlarını yüksek olduğu, mutlu olacağı, kendini geliştirmesine fırsat veren, değişen yeni dinamiklere uyum sağlayan kurumlara dönüşmeli artık.
Öğrenciler, 'edilgen' değil 'katılımcı' olmalı
Ve bu sistemin parçası olan öğrenciler… Öğrenciler artık, "sınıfta yalnızca soru çözen değil sorun çözen, bilgiyi ezberleyen değil, öğrendiği bilgiyi kullanmayı öğrenen, yalnızca dinleyen, susan değil hatta 'itiraz eden' edilgen’ değil, kendi sorunlarını çözebilme yeteneğini kazanan 'katılımcı’ bireyler olarak hayata hazırlanmalı.
Bir sonraki yazımda, ‘eğitimdeki yeni paradigmalar’ nasıl olmalı arayışıma devam etmek üzere, sevgiyle kalın her zaman.
YORUMLAR