Kalbimin şarkısı

Bundan yaklaşık bir ay önce arazimizin koruluk tarafında küçük bir resim sergisi düzenledi Cemre. Gerçi "düzenledik" demeliyim. Resimleri ağaçların arasına ben astım. Bahçe kapısına "Cemre'nin Resim Sergisine Hoşgeldiniz" yazısını da Asım.


Resimleri o yapmıştı haliyle. Kordon'da bir resim sergisini ziyaret edip etkilendiğinden beri, bir yılı geçkindir, hazırlanıyordu. Yüzlerce resim yaptı sergisi için. Zaman yaklaştıkça seçti ve sergiden bir hafta önce 84 tanesini kullanmaya karar verdi. Her birinin hikayesini yazdırdı bana, sergide yanlarına asmak için. Sınıflandırdı; tilkili olanlar adını kendi koyduğu bir başlıkta toplandı, aile resimlerimiz başka, arazimizin çiçekleri bir başlıkta, şelale resimleri başka. İçinde kendi hayalleri olan resimlerin adı "Kalbimin Şarkısı" idi, sergiye de aynı ismi vermek istedi. Birlikte süslemeler hazırladık, sonra onun beni yönlendirmesi ile düzenlemeyi yaptık. Onu izledim bütün süreç boyunca. Bir an geliyor ve büyüdüğüne uyanıyorsun daha dünkü bebeğin. Öyle bir şeydi işte.


Sonra bir baktım, misafirler geliyorlar yavaş yavaş. Önce evimize girip iyi dileklerini, güzel enerjilerini bırakıyorlar, mutfakta bize yardım edip, yan araziye geçiyorlar. Onları orada ağaçlar ve üzerlerine belli bir rotada asılmış resimler karşılıyordu. Sessizce ve ilgiyle resimleri incelediklerini, hikayelerini okuduklarını, güldüklerini ve sevgiyle çocuklarla oyun oynayan kızıma baktıklarını ve sonra yer minderlerine oturmuş dostlarla sohbete daldıklarını görmek benim için büyük bir mutluluktu. Varlıklarına, sessiz, nazik, samimi desteklerine şükran duydum. Herkesin katkı koyduğu bir sofradan yemekler yedik birlikte. Cemre, ben, Asım ve annemlerin dışında kimsenin Cemre'nin doğum günü pastası olduğunu bilmediği pastasını yedik. Kendi fikri olan bu sır, Cemre'yi çok eğlendirdi. Bir gün önce 6 yaşını bitirmişti ve bugün de herkese resimli bir piknik hediye etmişti. Aslında gelenlere bir de hediye yapmak istemiştik meşe palamutlarından ama zaman yetmedi. "Onlarla resimlerimi paylaştım doğum günümde. Dünyada oluşumu kutlamak için harika bir hediye!" dedi o gece uyurken. Mutluydu. Mutluyduk.


Yaklaşık dört yaşında severek resim yapmaya başladı Cemre. Öncesinde birkaç denemesi olmuş ama pek ilgilenmemişti. Biz de bu onun güvenliği ve sağlığı ile ilgili konuların dışında kaldığı için onu yönlendirmemiş, neyi seviyorsa onu yapmasını gülümseyerek izlemiştik. Şimdiye kadar okula da gitmediği için zihni de belli bir sanat kalıbına doğru şekillendirilmemişti hiç. Ama kabul etmeliyim, sanki bütün çocuklar resim yapmalıymış, içinde mutlaka olacağına(?) inandığım sanatı ifade etmeliymiş gibi bir düşünce varmış içimde. Eline hiç kalem almayı seçmeyince biraz hüzünlenmiştim önceleri. Sonraları bu düşüncemi dönüştürdüm ve kızımın sürecine teslim oldum. Rahatladım ve olduğu gibi kabul ettim onu.


Kızımın hayalini yaşaması için tamamen onun isteklerine uyduğum bir işçilik dışında hiçbir katkım, müdahalem yoktu bu sergide. Onunla birlikte aktım ben de öylece. Şimdi geriye bakınca eskiye nazaran daha az zorlandığımı fark ediyorum onun hayaline kendi anlamlarımı ve duygularımı boca etmemekte. Eskiden dilimi daha çok ısırırdım. Tepkilerimi dengelemek için kendimi daha çok dinlerdim. Onun kendini ifade etmek, oyun oynamak ve sevdiği şeyi yapmak için seçtiği yollardan birini onun önündeki nihai yolmuş gibi düşünmemek, onu tavır ve davranışlarımla "ressam, sergi, açılış, yetenek, meslek, başarı" hakkındaki his ve fikirlerimle doldurmamak için zihnimi çokça temizlerdim. Onun geleceğini onun yerine hayal etmeye başlamamak için de... Bütün o kavramların hepsi dönüşmüş, kültürün tanımları içimden uçmuş, yerine oyun neşe, kendiliğindenlik, akış gelmiş. Bu benim kendime bakışım için de tamamen böyle olmuş çünkü. Artık bu konuda kendime güvenebilirim. Onun kendini ortaya koymasını desteklemek benim en çok arzu ettiğim şeylerden biri ebeveynliğim için.


Bu yüzden sadece yanında durup dinledim. "Şöyle bir şey yapmak istiyorum" dedi. "Yapabiliriz bence" dedim ve alanı ona bıraktım. İçimde onun herhangi bir şeyi severek, oynayarak yapıyor olmasından aldığım keyif vardı. Neşelendim çokça için için. O neşeliydi çünkü. Hem de ne neşe!


Bazı endişelerim vardı elbet. Kalabalığı pek de sevmeyen, sorularla bunaltılmaktan hoşlanmayan, nedenini anlayamadığı, derinliği ve samimiyeti olmayan, karşılık bekleyen bir ilgiden koşarak kaçan, abartılı doğum günü kutlamalarını, fazlaca övgüyü duyunca tuhaf bulan kızım ne yapacaktı acaba o sırada? Ne hayal ediyordu ve ne bulacaktı?





Resimlerin arasında olan biteni izlerken bütün bu endişelerim öyle boş geldi ki gözüme. Büyümüş ve kalabalığın enerjisini kaldırabilir hale gelmişti işte. Resimlerinin önünde duruyor ve çocuklara hikâyesini anlatıyordu. Zaman zaman sorulan soruları cevaplıyor, insanların duygularını, tepkilerini onlara özgü bir hâl veya fikir olarak duyuyor, sıkılınca "hayır" deyip gidiyor, çocuklarla oyun oynuyordu. Sonra yer sofrasının etrafına gelip arkadaşlarına mandala yapmayı öğretiyordu. Hiç zorlamamıştık sosyalleşmesi ve sosyal kalıplara, beklentilere uyması için. İçindeki duyguları dinlemiş, tercihlerini desteklemiştik. Zamanı gelecek demiştik. Yabancı birinin duygularını, davranışlarını, enerjisini karşılamayı ve ona karşılık kendini dengeleyip cevaplayabilmeyi öğrenecekti. Çok yol katetmiş. Dengelenmiş. Esneklik kazanmış. Benim yeni öğrendiğim bir çok şeyi o zaten biliyor gibiydi. Şaşırdım.




Dengeli olmasına çok sevindim sergideki enerjinin. Abartılmış bir yetenek övgüsü ve alkış, bizim açılışlara, doğum günlerine, gelecekte ona kazanç getireceğini, onu özel kılacağını düşündüğümüz şeylere yüklediğimiz anlamlar, bunlardan bihaber oyun oynayan Cemre'nin kalbini, sadece severek yaptığı için mutlu olduğu bir şeyin altını neyle doldururdu bilmem. Ben onun anlamlarının öyle kendine özgü kalmasını dilemiştim. Öyle de oldu. Yumuşacık aktı her şey. Sakin bir müzik gibiydi. İçten bir dostluk ve kızımın omuzda dost bir el gibi... Bu nedenle gelen herkese bir daha teşekkür ederim.


Bizim hayatımız bir oyun gibi. Hayatımız için en kıymetli bulduğumuz şey, bize anlamlı gelen ve de sevdiğimiz şeyleri yapmak. Sonra da içimizden geliyorsa bunları paylaşmak. Paylaşarak çoğalmak. Aslına bakarsanız o işi metalaştırıp, özsevgimizi, özyeterimizi, özdeğerimizi o işten beslemenin pek de iyi gelmediğini deneyimlemiş iki ebeveyniz biz. Sanırım kızımızın zihin ve kalp özgürlüğünün devamı için değişmiş ve biraz da dikkat kesilmişiz.




Şimdi ressam olduğunu söylüyor kızım. Onun için ressam, mesleklere, paraya, sanata dair tüm tanımlardan, toplumun sanatçıya yüklediği anlam ve etiketlerden uzak.. Çünkü o bunları bilmiyor. "Resim yapmayı seven, renklerle oynayan kişidir ressam" diyor. Bu kadar. Çok seviyorum bu sade, çocuk tanımlarını. Ve hayatıma onları katıyorum ben de. Yeniden çocuk oluyorum, öyle yalın, öyle sade, öyle basit. Meraklı ve oyunbaz. Kendi değerini bilen ve bunu sonuçlarla ölçmeyen birinin tanımları çünkü onlar. Onun kendiliğindenlikle, hayata kendi kalbinden gelen armağanları vererek akan ve karşılığında da sana armağanlar uçuran oyunları...



Bu bahara yeniden sergimiz var gibi görünüyor. Bu defa nasıl oyun oynayacağız bakalım. Eh! Hadi yaşayalım!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.