Dişil olana uyanmak

İnsanın içinde güçlü yaralar ve kendi duyguları/ihtiyaçları/öz'ü ile bağlantıda olmasını engelleyen inançlar var ise dışarıdan gelen herhangi bir tetiklenmede içerisi öyle güçlü sarsılıyor, öyle fırtınalar ya da -hiçbir şey hissetmemesine(bağ kuramamasına) yardımcı- öyle baskılamalar yaşanıyor ki, içinde olan bitenden farklı bir dinamiği tespit etmesi oldukça zorlaşıyor(muş). Son altı yıllık süreçte yaralarımı anlayıp, şefkatle şifalandırdıkça, inanç kalıplarımı dönüştürüp öz değerim ve "Sevgi" ile bağlantı kurdukça, gücümü fark edip özyeterime sahip çıktıkça etrafımda dolaşan, salt içimle açıklayamayacağım başka dinamikler de görünür olmaya başladı.


İlki iki hafta önceki yazımda bahsettiğim insanlar arası ilişki, yani "bağ" idi. İkincisi bugün bahsetmek istediğim herkesin içinde farklı bir dengede var olan eril ve dişi enerjisi. Üçüncüsü ve fark etmesi en zor olanı ise anlatıp anlatamayacağımdan, hatta tam olarak anladığımdan/sezgilerimin gücünden de emin olmadığım için muhtemelen hakkında yaz(a)mayacağım bir konu; günün enerjisi (bedenin enerjisi/hormonal değişiklikler, ayın ve gezegenlerin konumu, yağmurun/rüzgarın/evrendeki gama ışını patlamalarının vs uzaklardan ne tür bir haber/enerji getirdiği, mekânın/yerin taşıdığı enerji vs).


Daha önce kadın ve erkek arasındaki eşitliğe o denli odaklanmıştım ki içimdeki baskın enerjinin, eril bir sistemde hayatta kalmak ve kabul görmek/hak ettiğini alabilmek için zorunlu ve daimi bir eril enerjiye dönüştüğünü ve benim de bu tek yönlü enerjiyi karakterim olarak benimsediğimi fark etmemiştim. İçimde dişil olanı göz ardı ettiğimi ve hatta eril sistemin dişiye yönelik açık küçümsemesini gizli bir gündemle kendi dişil ihtiyaçlarıma (parlamak, görmek/görülmek, akışa/eril enerjinin yönlendirmesine teslim olmak, aşka/yaşama/hissetmeye/çekime davet etmek vb) yönelttiğimi. Bu, bedenimin sağ ve sol taraflarında güçlü enerji dengesizlikleri ve ağrılar olarak kendini gösterdi. Bu dengesizliklere odaklandığımda bir köşede durmuş görülmeyi ve kabul edilmeyi bekleyen dişil enerjiyi fark ettim.


Onu güçlendirmeye, dişiliğimi kabul etmeye niyet ettiğimde son derece güçlü bir takım nitelikleriyle şaşırmaya ve kendimde daha önce açıklayamadığım yönlerime ışık tutmaya başladım. Onunla akmayı öğreniyorum şimdi. Bende/Evrende dişi olanla tanışıyorum.


İçimdeki dişinin duyguları ile davrandığını görmek en az şaşırtıcı olanıydı. Bu, beklediğim ve toplumdaki "kadın" imajının bir parçası olan kısımdı. Asıl şaşırtıcı olan içimdeki erilin dişiyi, aynı bir erkeğin kadını anlamaya çalışırken yaptığı gibi, zihinle anlamaya çalışması idi. Ona "neden böyle yapıyorsun" diye soruyordum. Oysa o ancak "ne hissediyorsun" diye sorulduğunda gevşiyor, anlatmaya başlıyor, şifalanıyor, sonrasında derdine bir çözüm bulmaya hazır oluyordu. Erilin, zihin aracılığı ile ona sürekli "düzeltilmesi gereken bir duygusal mesele" gibi bakmasından yorgun, kırgın ve umutsuzdu, savunmada ve saldırgandı. (Şimdi anlıyordum neden ancak kendimi şefkatle dinleyip, kabul ettiğimde şifalandığımı. Kabul ihtiyacım, şifa ve şefkat benim dişil yanımdı.) Dişi; "kalbi" anlatmayı biliyor ama her zaman "nedenleri" açıklayamıyordu.


Neden mi?


Özellikle öz'ümle bağımın güçlü olduğu günlerde fark ediyorum ki dişi yanım, günün enerjisiyle (yaşam enerjisi ile) akıyor. Onu istemsizce, sezgisel olarak duyuyor ve hemen uyumlanıyor. Akışını yatağının belirlediği bir ırmak gibi... Ve aynı anda yaşama şekil de veriyor, aktıkça yatağını değiştiren bir ırmak gibi. Günün enerjisine olan hassasiyeti o gün ne hissedeceği ve dolayısı ile de nasıl davranacağı üzerinde etkili oluyor. Ve bunu açıklaması, nedenini saptaması, fark etmesi gerçekten çok çok zor.


Benim için en çarpıcı olanı dişil yanımın ilişkilerimde sözlere ya da davranışlara değil onunla gelen enerjiye yanıt verdiğini görmek oldu. Başka bir deyişle sözün/davranışın geldiği yere; kaynağa, yaraya, inanca... Asım'ın bir davranışına bir yerde gülümserken, aynı davranışı -tonlamasında veya tavrında bir değişiklik olmaksızın- benim ailemin yanında da sergilediğinde kırıldığımda fark etmiştim bunu aniden. O davranışını defalarca gördüğüm halde o gün şok olmuş, yüzüne şaşkınca bakakalmıştım ve aynı anda şaşırmama da şaşırmıştım. Üzerine birlikte konuşup düşününce ailemin yanında onun canını acıtan bir yarasının bana olan tavrını sevgi kaynağından koparıp, yaranın sevgisiz ve acı dolu kaynağına taşıdığını fark etmiştik birlikte. Ve sonra benim görünüşte nedensizce olan tepkilerimin bir çoğunun bu kaynağa yönelik olduğunu görmüştük, tabi o sırada kendi öz'ümle bir derdim yoksa bunu açıkça görebiliyorduk. Eğer kendi yaralarım işe karışırsa her şey karmakarışık oluyor önce kendimle bağlantı kurmam gerekiyordu.


Şimdi biliyorum ki ikimizin/insanların arasındaki sevgi akışına/enerjinin kaynağına çok duyarlı içimdeki dişi. Asım da güveniyor artık buna ve bu sezginin izinde kalp açıklığını korumaya çalışıyoruz ikimiz de. Eril ve dişinin birlikteliğini, omuz omuzalığını, birbirini tamamlayışını keyifle deneyimleme sürecine girdik birlikte; ötekini görememekle suçlamak yerine doğamızdan gelenin liderliğine izin vermeye ve güvenmeye alışıyoruz ikimiz de.


İlişkilerimde mevcut enerjinin akışıyla dalgalandığımı ve akışa uyumlanma eğiliminde olduğumu fark etmek çok büyük fark yarattı bende. (Biri paniklediyse panikle yükselmek, özel bir nedenim olmaksızın ortamdaki aceleye kendimi kaptırmak, benimle alakası olmayan bir gerilime duygusal olarak kapılmak, daralıp bunalmak vs) Ortamdaki enerjiyle yükselip alçalma ya da dalgalanıp savrularak tepkisel davranmak yerine daha çok gözlemci olmaya, karşılıklı ihtiyaçları ve hatta yaraları daha çok sezmeye başladım. O vakit dişilin kendiliğinden şifacı olan yönüyle tanıştım. Sessizce onarıyordum artık, kalp açıklığımı koruyor, kendimi ifade ediyor ve kabul içinde can kulağımı yüzeysel konulara değil, acının kaynağına yöneltiyordum. İlişkilerde şifalanıyor, ilişkilerde şifalandırıyordum.


Dünya'da yükselen bir ses var son zamanlarda "kadınlar şifadır" diyen. Şimdi onları iyi anlıyorum ama ekliyorum; "dişil enerji şifadır ve bu her insanın içinde vardır."


Dişilin bağ kurma arzusunu, çok yönlülüğünü, akmaktaki becerisini, kontrol etmeden, düşünmeden akmak (yönlendirilmek) arzusunu ve içimdeki erilin özerklik ve kontrol arayışını, hedef odaklılığını, yön vermekteki kabiliyetini ve arzusunu birlikte kullanmayı öğreniyorum bir yandan şimdi. Evdeki eril dişil dengesini de gözlemliyorum ve bu kutupların doğasını anladıkça ilişkimize de başka bir gözle bakabiliyorum. Birbirimizi toplumsal cinsiyet kodları ile etiketlemeden bakabilmeye başlıyorum. Kutuplaşmanın çekiciliğini hissediyor, yaşamın ve sevginin akışındaki önemini görüyorum. Eril ve dişil kutupların, insan bedenindeki ve doğadaki çalışmasını izliyorum. Ay'ı ve Güneş'i, Toprağı ve Gökleri... Henüz acemiyim; özellikle doğada gördüklerimden emin bile değilim... Sanıyorum dişil olanı anlamak için zihinden çok kalbin ve sezgilerin çalışması gerekiyor. "Yapmak"tan çok "akmak" ve "alıcı olmak/duyar" halde kalmak. Söz konusu içim değil "dışarısı" olduğunda bunu yapmak benim için çok yeni ve çok çalışmam gerekli.


Erili ve dişili idrak ettiğimden beri eşimle aynı anda eril veya dişil olduğumuz durumlarda nelere ihtiyacımız olduğunu da daha çok kestirebiliyorum. Aramızdaki çekim ve akış azalıyor, denge şaşıyor ve yeniden ayarlamak gerekiyor. Daha çok dinlemek, daha çok anlamak ve daha çok konuşmak ihtiyaçlara daha çok odaklanmak ve kalp açıklığını daha çok önemsemek; öfkeliyken daha çok sarılmak...


Daha önce takmadığım bir gözlük bu. Şimdilerde oldukça eğleniyor ve bol bol şaşırıyorum.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.