Annelikten pişman olmak!
Her ilişkide olumlu olarak nitelendirdiğimiz hisler kadar olumsuz olarak nitelendirdiğimiz hislere de yer vardır. Ancak söz konusu özellikle anne-çocuk ilişkisi ise olumsuz hislerin ifade edilmesinden genellikle kaçınılır. Çünkü bu ilişkide olumsuz hislere yer yoktur. Oysa sebebi her ne olursa olsun; hisler gerçektir. Ve insanlara hemen her konuda nasıl hissetmesi gerektiğinin sürekli olarak salık verildiği bu çağda; hislerini sadece başkalarına değil, kendine itiraf edebilmek de giderek zorlaşıyor ve insanlar hisleriyle ve dolayısıyla kendileriyle ilgili şüphe duymaya meylediyorlar.
Anne ve çocuk ilişkisinde olumsuz olarak nitelendirdiğimiz hislerin hem anne hem de çocuk açısından normalleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu hisleri hissetmemiş olmak, hisseden birilerinin olduğu gerçeğini değiştirmez. Tam aksine bu hislerin kabul edilmesinin, konuşulmasının ve paylaşılmasının ilişkilerimizi daha da iyileştireceğini ve güçlendireceğini düşünüyorum. Ve ben anneliğe dair konuşulmasından imtina edilen her duygunun, her düşüncenin ve her fikrin konuşulmasından yanayım.
Çocukların da, “olumsuz” olarak nitelendirilen duygularını ifade etmesine izin verilmez çoğunlukla. Ve “olumsuz” duygularının ifade edilmesine izin verilmeyen çocuk, bu duyguların yanlış olduğunu düşünerek; bastırır. Oysa çocukluğunda tüm duygularını yaşamasına izin verilen bir çocuk, sevgiyi de gerçek haliyle deneyimleyebilecektir. Üstelik bu korkudan kaynaklanan bir sanrı sevgi olmayacak, gerçek ve özden yükselen bir sevgi olacak. Özgürlüğün ortasında filizlenen çok güçlü bir sevgi.
Annelikte; çocuğa karşı hissedilen “olumsuz” hiçbir duygunun çocuğun üzerine boca edilmesinden yana değilim ancak bu duyguların kabullenilmesinin çok büyük fayda sağladığını düşünüyorum. Her bir duygu doğal ve olası. Ve başka bir kadının hissettiği bu “olumsuz” olarak nitelendirdiğimiz duyguların ifade edilmesi hem ona hem de bize ve dolayısıyla anneliğimize iyi gelecek.
Hem kendi annelik yolculuğum, hem okuduklarım ve dinlediklerim hem de şahit olduklarım ve gözlemlediklerim; anne olmanın kadınlara farklı duygularla geldiğini gösteriyor. Annelik bir kadın için hayatının en olağanüstü deneyimiyken bir başka kadın için hüsran ya da pişmanlık olabiliyor.
Anne olmaktan pişman olmak mı?
Yoksa anne olmaktan pişman ettirilmek mi? Çünkü anne olduklarında toplumsal koşullar dolayısıyla kadınlar hayatlarındaki pek çok şeyden mahrum hale geliyorlar. Ve ebeveynlik konusunda da destekten yoksun hatta çoğunlukla tek başlarına bırakılıyorlar.
Ancak Orna Donath, Annelikten Pişman Olmak adlı kitabında ebeveynliği süresince yeterli desteğe sahip olan kadınların da annelikten pişman olduğunu belirtiyor. Donath, Annelikten Pişman Olmak adlı kitabında; 2008-2013 yılları arasında anne olmaktan duyduğu pişmanlığı dile getiren farklı sınıflardan, yaşları 26-73 arasında değişen 23 kadın ile derinlemesine görüşmeler yapıyor. Ve Donath; “Anneliğin bizim için kıymetli olup olmadığına karar verme hakkına sahip olan sadece biziz” diyor. Derdinin tek başına anne olmaktan pişman olunabildiğini teyit etmek olmadığını belirten Donath, buna odaklandığımız takdirde pişman olmayı, anneliğe uyum gösterememiş birinin hatası olarak şahsileştireceğimizi ve ilgili kişinin daha çok çaba göstermesi gerektiğini kabul ederek; toplumu rahatlatmış olacağımızı belirtiyor ve toplumun kadınlara nasıl davrandığını ıskalamış olacağımızı vurguluyor.
Ben anne olmayı çok sevdim. Annelik; devrim niteliğinde değişimler yarattı bedenimde, aklımda ve ruhumda. Yaratmaya da devam ediyor. Ancak anneliğim süresince bitmiş ve tükenmiş hissettiğim zamanlarım da oldu. Peki, her geçen gün daha büyük bir şevkle sürdürdüğüm annelikten, pişman olma ihtimalim var mı? Elbette, var.
Bugün vardığım noktada konu her ne olursa olsun kesin ve net konuşmaktan imtina etmeye çalışıyorum. Bazen başaramasam da... Annelikte buna dâhil. Bugün annelikten pişman olmamam yarın pişman olmayacağım anlamına gelmiyor. Ve bu duyguyu hissetmemiş olmak, hisseden birisini anlamama ve ona sarılmama engel değil.
YORUMLAR