Ne doğal afet ne de kader, kapitalizm bu!
Tarifi mümkün olmayan bir acı oturdu hayatlarımızın tam ortasına. Öyle kolay kolay gideceği de yok. Gitmesin de zaten. Giderse; unuturuz çünkü. Unutmak, en iyi yaptığımız şey değil mi?
Yakın bir zamanda bölgede büyük bir depremin gerçekleşeceğinin ve olası sonuçlarının bilinmesine rağmen herhangi bir önlemin alınmamış olması dolayısıyla bugün; doğal bir afetten değil, toplumsal ve sınıfsal bir meseleden bahsedebiliriz ancak. Ve depremi yaşayan ya da orada yardım için bulunan gönüllülerden ki bana kalırsa bu süreçte en güvenilir kaynaklardı onlar, en başından beri duyduğumuz şey; insanların kaderlerine terk edilmesiydi. O nedenle kaderden bahsedeceksek şayet; bu, insanların kaderlerine terk edilmesi meselesi olabilir ancak.
Dolayısıyla ne doğal afet ne de kader, kapitalizm bu!
Yaşadığımız bu acı dolu günlere dair yazılmayan, çizilmeyen ya da söylenmeyen bir şeyler kaldı mı bilmiyorum. Ancak bildiğim tek bir şey var; kapitalist sistem yıkılmadığı müddetçe hiçbir şey değişmeyecek!
Suçlu listesine; müteahhitleri, devlet ve kurumlarını eklemek yeterli midir sizce? Yoksa çok daha geniş bir perspektiften bakarak; bu listeyi genişletmemiz, kurum ve kişilerin ortak bir amaç doğrultusunda hareket etmesini sağlayan bir üst belirlenimi mi görmemiz gerekir?
Toplumsal denetimi elinde bulunduran gruplar el değiştirdiğinde; elbette bir şeyler değişecek ancak kapitalizm yıkılmadığı müddetçe çoğu şey değişmeyecek. Siyaset meydanına; Hatay’ın bina yıkılmayan tek ilçesi olan Erzin Belediye Başkanı Ökkeş Elmasoğlu’nun; “Kendi adıma vicdanım çok rahat, hiçbir şekilde kaçak inşaata izin vermedik” cümlesi gibi umut dolu cümleler düşecek ve mevcut sistem içerisinde zorda olsa adaletli olmanın mümkün olabileceğini gösterecek. Ama bu adaletli çabalar da tek başına yetmeyecek.
Sonra birileri çıkıp diyecek ki; siyaset yapma!
İnanın ben de edebiyattan, sanattan, felsefeden ya da herhangi başka bir konudan konuşmayı çok isterdim. Ama bizimki gibi yaşamanın değil de hayatta kalmaya çalışmanın mevzubahis olduğu ülkelerde ne yazık ki konuşacak tek bir konu bırakıyorlar insana; o da siyaset!
Ehemmiyeti anlaşılamayan bir konu daha var ki ülkemizde; o da iklim krizi! Gerekli önlem ve tedbirler alınmadığı sürece bu yaşadığımız son felaket olmayacak! Artık bireysel sorumluluğumuzu ele almamız, sorgulamamız, adaletsizlik karşısında sesimizi yükseltmemiz, değiştirmeye ve dönüştürmeye çalışmamız gerekiyor. Bireysel tercih ve eylemlerimizle sürekliliğine katkı sağladığımız bu sistemi, “böyle gelmiş, böyle gider” yaklaşımının hâkimiyetine teslim edemeyiz. Bu hepimizin sorumluluğu!
Kurtulduğu için sevindiğimiz insanların gözlerinden: “Yaşamak bu mudur?” çığlıkları yükseliyor artık ve ne yazık ki ölenler geri gelmiyor…
Ve biz, hepimiz onlara borçluyuz!
YORUMLAR