Benimle oynar mısın?
Bugünün ebeveynleri, çocukluklarında kendileriyle çok fazla oyun oynanmamış dünün çocukları. Çocuklarımızla oyun oynama konusunda bazen zorluklar yaşamamızın nedenlerinden birisi de bu, belki de… Bu zorlanmayı da, -mış gibi yapma halini de çocuklar seziyor. Bu konuda çocuklara dürüst olmak, oyun oynarken yaşadığımız bu zorlukların üzerine düşünmek ve bu konuda ortaya bir irade koymak ise asıl mesele sanırım.
Geçmişte hayat daha fazla akışında ilerliyor gibiydi. Yetişkinlerin gündelik hayatlarının içerisine dâhil olan çocuklar, bu hayatın bir parçası gibiydiler. Oyunda, bu akışın içerisinde kendiliğinden var oluyordu. Ama bahsettiğim bu oyunda; çocuk, bir yetişkin gözetimine ya da yönlendirmesine maruz kalmıyor, sınırları da, kuralları da kendisi belirliyordu. Çocuğun bu şekilde; kendi kendine ve bazen de diğer çocuklarla serbest bir şekilde oyun oynama halini, çok kıymetli buluyorum. O zamanlar ebeveynler bu serbest oyun oynama imkânını çocuklara bilinçli olarak sunmuyorlardı elbette olması gereken şey, bu gibiydi. Çocuğun ve çocukluğun günümüzdeki kadar önem arz etmediği o günlerde belki de çocuğun yaşadığı tüm olumsuzlukları sağaltabilmesinin de en etkili aracıydı, bu şekilde oyun oynayabilmek. Çocuklar oyun oynama konusunda daha fazla özgürlüğe ve alana sahiplerdi. Aileler, çocuklarının sokağa çıkması konusunda kaygı duymuyorlardı ve belki de dünya şimdi olduğundan daha güvenli bir yerdi.
Şimdilerde ise yetişkinler tarafından planlanmış, kuralları ve sınırları net bir şekilde belirlenmiş ve adına da oyun denilen bir şeyler var. Oyun, çocuğun kendisini ve dünyayı keşfetmesi amacıyla değil de, yetişkinlerin öğretme kaygısıyla oynanıyor çoğunlukla. Sanırım "Çocuk, oyunla öğrenir" cümlesini yanlış anlıyoruz. Evet, çocuk oyunla öğrenir ama oyunun amacı çocuğa bir şeyler öğretmek olmamalıdır ya da bu yapılan şeyin adının; oyun oynamak olmadığını kabul etmeliyiz. Ekranın ise çocuğun elinden oyun oynama hakkını, yani sahip olduğu en kıymetli şeyi aldığı konusunda ise sanırım çoğunlukla hem fikiriz.
Winnicot; “Çocuk oyunu ciddi bir iştir” der. Cogito’nun annelik sayısında yazdığı ve benim bu konuda yazılmış en iyi içeriklerden biri olduğunu düşündüğüm “Annelik ve Oyun” isimli makalesinde Nilüfer Erdem; oyunun sadece çocuk için değil, anne için de ciddi bir iş olduğu meselesini ele alıyor.
Erdem; o vakte kadar tarihin derinliklerine gömülmüş gibi duran oyun meselesinin, bebekle birlikte kadınların hayatında yeniden belirdiğini ve çoğu zaman yıllar sonra kapıyı çalan, adı sanı unutulmuş, münasebetsiz bir misafir gibi algılandığını belirtiyor.
Sonraki satırlarda ise; “Annenin bebekle oyun dünyasına girmeyi başarıp, daha sonra üretebilen ve bundan zevk alan biri haline gelmesi, bir sanat eseri yaratmakla kıyaslanabilecek nitelikte bir yaratıcılığın harekete geçtiği anlamına geliyor, biliyorum” diyor.
Oğlumla oynamaktan en keyif aldığım oyunları düşünüyorum; dışarıda kirlenmenin ve etraftaki bakışların umurumuzda olmadığı ve çoğunlukla onun uydurduğu ve içerisinde bolca saçmalama imkânımızın olduğu oyunlar geliyor aklıma. O anlar geçiyor ve ben o anların bende yarattığı hissi tekrar düşündüğümde; “yaşamak bu!” diyorum.
YORUMLAR