Okulsuzluk yolunda (2. Bölüm)

Eğitim, üzerine hep kafa yorduğum bir mesele oldu benim için. Oğlumun doğumuyla birlikte biraz daha derinlemesine eğilmeye başladım bu meselenin üzerine. Karşıma ilk olarak alternatif eğitim yaklaşımları çıktı. Bu yaklaşımlar içerisinden kendime en yakın hissettiğim ise çocuğun duygusal ve ruhsal gelişimini, bilginin öğretiminden önde tutan waldorf yaklaşımı olmuştu. Kuruluş aşamasından itibaren irtibatta olduğum, waldorf esintili bir yuvaya başladı oğlum ilerleyen zaman diliminde. O gün içinde bulunmuş olduğumuz koşulları uzun uzadıya değerlendirmiş ve onun için en iyi seçeneğin bu olabileceğini düşünmüştük. Oğlumun vermiş olduğu karar neticesinde bu deneyim bizim için çok uzun soluklu olmadı. Çünkü çocuklar kendileri için en iyi olanı bilir. Ve ben o günden sonra alternatif bir okul arayışımdan vazgeçtim. Diğer yandan ise aklımda bir sürü soruyla, okulsuzluğa dair araştırmalarımı sürdürüyordum.


Düşüncelerimizi eyleme dönüştürebilecek güce ve cesarete sahip miydik gerçekten?

Okulun vermesi muhtemel olan hasarlardan korumaya çalışırken, kendimizin vermesi muhtemel olan hasarlardan da koruyabilecek miydik çocuğumuzu?

Mevcut aile yaşantımızda, çalışma hayatlarımızda, ev ortamımızda bizi daha iyi hissettirebilecek hangi değişiklikleri yapabilirdik?

Toplumsal ön yargılarla baş edebilecek miydik? Biz baş etsek bile çocuğumuz bu ön yargılardan nasıl etkilenecekti?


Ulaştığım tüm bilgilerin ötesinde, içimde bir yerlerde derin bir bilgi vardı ki; bizim için doğru olan şeyin okulsuzluk olduğunu söylüyordu. Ve oğlumuz bir gün okula gitmek isterse bu kararında da yanında olacak ama hiçbir zaman okulun hayatımızın merkezinde yer almasına müsaade etmeyecektik.


Dilerim; okula gitsin ya da gitmesin her birimiz çocuklarımızı gelecekte sahip olacakları meslekleri, unvanları düşleyerek, geleceğe yönelen bir bakış açısıyla sevmekten vazgeçebilir, birlikte olduğumuz her anın tadını çıkarabiliriz.


Kendi yapıp edemediklerimizi, gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi onların üzerine yüklemekten, bizi gururlandırmaları fikrinden vazgeçebilir, kendilerini keşfedebilecekleri alanı onlara sunabiliriz.

Toplumda kabul gören ve değer verilen yetiler yerine çocuğun mevcut yetilerine kıymet verebiliriz.

Notlar ve sınavlar baz alınarak, tüm hayatımızı kapsayacak şekilde “başarılı” ya da “başarısız” olarak nitelendirilmek kaygısından kurtulabilir, hem çocuklar hem yetişkinler olarak; başarılı olmak için değil, sadece ilgimizi çektiği ve istediğimiz için öğrenebiliriz.


Jiddu Krishnamurti’nin de belirttiği üzere; “… Mezuniyet derecelerine sahip olabilir, olağanüstü işler çıkarabilir, aya gidilmesine veya deniz altında bir ay yaşanabilmesine yardımcı olabilirsiniz. Teknolojik olarak inanılmaz şeyler yapıldı. Ama insan olarak biz neyiz? En kadim insanların yaşadığı türden, üzüntüyle, büyük bir karmaşayla, ölüm kalım korkusuyla, hiçbir güzelliğe sahip olamadan, muhteşem günbatımına, gökyüzüne, yaprağa, ağacın gökyüzüne karşı duruşuna hiç bakmadan, kendi küçük faaliyetlerimizle meşgul, kendimize odaklı, küçük bir ailenin içinde izole edilmiş bir hayat sürüyor, savaşıyor, savaşıyoruz. Tek bildiğimiz bu.”


Başlangıçta okulsuzluk hakkında yazmayı düşünmesem de; bir yerlerde benim gibi kafa karışıklığı yaşamış birilerine “iyi gelebilir, belki…” ihtimaliyle, yazmaya karar verdim. Sanırım bundan sonra ki birkaç yazım da yine okulsuzluğa dair olacak. Bu alanla ilgili yaptığım okumalardan derlediğim bilgileri de paylaşmak niyetindeyim.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.