Okulsuzluk yolunda
Ben, insanların mevcut bir potansiyelle dünyaya geldiğine inanıyorum. Uygun koşullar sağlandığı takdirde bu potansiyel açığa çıkabiliyor. Fakat çoğunlukla aile, eğitim kurumları ve toplum aracılığıyla kişi örseleniyor ve kendisi için sonuçları önceden belirlenmiş bir yol haritasını takip etmek zorunda bırakılıyor. Bazen uzun yıllar sonra fark ediliyor bu durum, bazen hiç fark edilmeden bir ömür geçiriliyor.
John Holt, Çocukluktan Kaçış adlı kitabında çocukların yüzlere karşı çok hassas olduğunu ve yüz okuma işini çok iyi becerdiklerini belirtiyor. Ve şöyle devam ediyor: “Baktıkları çoğu yüzde gördükleri işlerini zorlaştırıyor olmalı. Erich Fromm bir keresinde çok satan resimli dergilerden birinde gördüğü büyük bir şehrin sokaklarından birinin köşesinde oturan bir grup insan fotoğrafı üzerine yazmıştı. Fotoğraf uzaktan çekilmişti ve böylece insanlar fotoğraflarının çekildiğini fark etmemişlerdi. Çoğunun yüzünde Fromm’un üzerinde ilk başta henüz gerçekleşmiş korkunç bir kazaya şahit oldukları izlenimini uyandıran dehşet, acı, korku ve tiksinti ifadeleri vardı. Fakat hayır. Onlar sadece yeşil ışığın yanmasını bekleyen insanlardı. Sesler de bundan daha iyi durumda değildi. Hele kahkahalar berbat bir haldeydi.”
Ve bu ifadelerinin ardından şu soruyu soruyor Holt: “Böyle görünen ve böyle sesler çıkaran insanlara kim güvenebilir ya da onlar gibi olmak isteyebilir?”
Öncelikle eğitilmesi gereken kişinin çocuklar değil, kendimiz olduğunu kabul edip, bu yönde eyleme geçmemiz, eğitimin ve çalışmanın anlamını ise yeniden düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Böylelikle çocukları geleceğe yönelen bir bakış açısıyla sevmekten vazgeçebilir, kendi yollarını tayin edebilmeleri adına önlerinden çekilebiliriz belki de.
Bugün dünyanın geldiği noktaya baktığımızda; gençlere aktaracak ve söyleyecek neyimiz olabilir?
Neden kendi yollarını deneye yanıla bulmak yerine, bizim yürüdüğümüz yolları yürüsünler ki?
Alternatif Eğitim (Hayatımızın Okulsuzlaştırılması) adlı kitapta yer alan makalesinde, John Taylor Gatto, modern anlamıyla zorunlu eğitimin, Prusya’da, 1819 yılında çok açık bir biçimde şu beş amacı gerçekleştirmek için oluşturulduğunu belirtiyor:
1- Orduya itaatkâr askerler yetiştirmek.
2- Maden ocaklarında çalıştırılmak üzere itaatkâr işçiler yetiştirmek.
3- Hükümetlere azami düzeyde tabii olacak sivil hizmetliler yetiştirmek.
4- Endüstriyel yapıların emrinde çalışacak memurlar yetiştirmek.
5- Kritik konu ve sorunlarda birbirine yakın düşünen vatandaşlar yetiştirmek.
Mevzu, okula gitmek ya da gitmemekle ilgili değil aslında. Mevzu, başkalarının bizim için önceden belirlediği kaderi, sorgusuz sualsiz kabullenebilmekle ilgili.
Sonuç olarak; eğitim daima toplumsal denetimi elinde bulunduran grupların hizmetinde olmuştur. Bu gruplar ya da öğretmek istedikleri şey değişse de; bizim ve onların eğitimden beklediği şeyler hiçbir zaman aynı olmadı. Ve eğitim adı altında bilgiyle dolup taşan insan, kendilik bilgisi dışında her bilgiye sahip oldu neredeyse.
YORUMLAR