Bir çift eldiven öreniniz var mı?
Küçük kız sevinçle her sene kış aylarında Ankara’dan gelen paketin önüne oturdu. İçinden bakalım bu sene neler çıkacaktı. Emin olduğu bir şey vardı; ne çıkarsa çıksın hepsini çok severek giyecekti. El emeği göz nuruyla atılmış her ilmek, anneannesi, teyzesi, yengesi ve kuzenleri kokacaktı. Hem sıcacık yünlerle, hem de onların sevgisiyle ısınacaktı. Poşetleri tek tek açınca mutfakta yemek yapan annesine seslendi, “Anne bak senin için de şal örmüşler… Hem de en sevdiğin renk; yeşil…’’ Annemin çocukluğundan bir kare okudunuz. Kaldı mı bu adet bilemiyorum. Ailenin çocuklarına el örmesi hediyeler yapıp onları sevindirme… Belki de şöyle sorsam daha doğru olacak: El örmesi hediyenin değerini bilen kaç çocuk kaldı?
Benim içimdeki çocuk hala biliyormuş… Geçtiğimiz hafta bunu öğendim, zira seneler sonra Ankara’dan bu sefer benim için bir paket geldi. İçinden bugüne kadar sahip olduğum en güzel eldivenler çıktı. Düşünebiliyor musunuz ellerim soğuktan korunsun diye benim için eldiven ören akrabalarım var hâlâ benim. Tezhip sanatçıları, Şeküre Ablam ve Canan Ablam karşılıklı oturmuşlar, muhtemelen benim küçüklüğümü konuşup örmüşler, onları hayal ediyorum; belki de “Hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur” şarkısını dinlemişler. Bundan böyle bir elim Şeküre, bir elim Canan… Yakında bu eller hat ve tezhip işine girerse şaşmayın. Yemeklerimin de lezzeti kesin artacak…
Kadını kadın yapan çok önemli bir melekedir el becerisi. Bizim ailenin kadınlarının hepsinde var. Güzel olan genç nesil de değer biliyor. İş hayatının içinde olmanın, ayakları yere basan modern kadınlar olarak yetişmenin, mutfaktan, el ve ev işlerinden uzak kalmak olduğu yanılgısına düşmediler, düşmedik…
Buket Uzuner’in Yemek ve Kültür dergisinde 2008 yılında yayınlanmış ‘Mutfağın Cinsiyeti’ isimli bir yazısı var. İçinden çok can alıcı bir cümleyi paylaşmak isterim: “Yemek pişirmenin kadın işi, kadın işlerinin de önemsiz, değersiz ve manasız sayıldığı bir kültürde yetişen kız çocuklarının ‘önemli işler yapmak’ hayali kuranları gibi ben de bu yüzden mutfağa, iyi yemek yapmanın yaratıcı ve sihirli dünyasına kör ve sağır olarak büyüdüm Türkiye’de.’’ Bu cümleyi okuduğumda “İşte benim en büyük şansım bu” demiştim, ben çok iyi yemek yapan, el becerisi yüksek ve sadece sahip oldukları ünvanlar için değil, evlerini dirlik ve düzen içinde tuttukları için de aşkla sevilen, önemsenen kadınların arasında büyümüştüm. Kadına ait hiçbir şeye kör ve sağır değildim.
Buket Uzuner daha sonra bir dönem yüksek lisans için gittiği, kadın-erkek ilişkilerinin üst düzeyde insan hakları çerçevesinde yaşandığı Norveç’te barışmış mutfakla. Bizim çocuklarımızın Norveç’e yolu düşmeyebilir. Sorumluluk annelerde, bulunduğumuz ülke de Türkiye. Çok güzel anane, gelenek ve göreneklerimiz var. Lütfen yaşarak öğretelim çocuklarımıza. Sonra “Benim bir çift eldiven örenim, bir çorba yapanım yok’’ diyen insanların ülkesi olacak Türkiye.
Not: Sevgili eldivenlerimin fotoğrafının grafik çalışmasını Instagram® programıyla kızım Ece yaptı. Ona çok teşekkür ediyorum. Ece’nin başka bir yaratıcı çalışması da aşağıda. Sevgili arkadaşı Hasan’la bana sürpriz, ayakkabımı boyadılar. El becerisi böyle gelişiyor iste. Yaratıcı eller, sabırlı anneler!
>> Karnabahar çorbası tarifi için lütfen tıklayın...
YORUMLAR