Ne saçma bir iş!

Geçen hafta sizleri yeni yıl için topluca onaylamaya davet ettiğim yazımın yayınlandığı gün ilginç bir olay yaşadım.


Oğlumun lisanslı yüzücüsü olduğu spor kulübü her sene abartısız, amacı sadece çocuklara keyifli bir zaman dilimi yaşatmak olan bir yılbaşı partisi düzenler.


Çocuklar partinin mönüsünü de kendileri yapar ve anneler de onlara düşen ne görev varsa pişirmek için mutfağa girer. Benim görevim genelde partinin pastasını yapmaktır.


Bu sene de böyle oldu. Mekin’e düşündüğüm pastayı söyledim, onay aldım ve işe koyuldum.


Temalı bir pasta yapmaya karar verdiyseniz bu öyle bir günlük iş değildir.

Ben önce pastayı bir kâğıda çizerim. Görüntü içime sindiyse işin yaratıcı kısmına geçerim. Genellikle herkes uyur ben mutfağa girerim. İşime konsantre olurum ve bu detaylı çalışma bana meditasyon gibi gelir.


Pastanın servis edilmesinden bir gün önce de mutlaka keki ve kremasını yaparım. Kekin ve kremanın dinlenmesi hem lezzet hem de görüntü için önemlidir.


Yılbaşı zamanı neredeyse her akşam bir davet olduğu için temalı bir pasta yapmak ayrıca bir telaştır. Tıpkı bu sene olduğu gibi.


Mekin’in yüzme takımının pastasında bu sene 30 yüzücüyü temsilen 30 tane yılbaşı geyiği vardı. Bu geyiklerin her biri kulvarda yüzermişçesine aynı yöne doğru bakıyorlardı ve hepsinin boynunda altın madalya vardı. Tek tek şeker hamurundan kurdelelerini yapmak ve altın madalyaları takmak inanın çılgın bir iş. Ama isteyince oluyor işte hem de hiçbir sıkıntı yaratmadan…





Bu sene gezmekten bir gün önceye vakit kalmayınca, pastanın son detayları da son dakikaya kaldı. Cumartesi sabahı Mekin antremana gittikten sonra erkenden işe koyuldum. Nefes almadan çalıştım diyebilirim. Ama 11.00’deki partiye pastayı yetiştirdim.


Hava yağmurluydu elimde koca pasta, çubukların üzerinde sallanan geyikler, aklım çıkıyor ıslanacak ya da kurabiyeler kırılacak diye. Neyse ki zaferle girdim kulüpten içeri.


İçerisi kalabalık, anneler, çocuklar bir de üzerine ben geyiklerle…


Her günkü sakinlik yok pek tabii. Kollarım ağrımış bir şekilde merdivene yöneldiğim an bir baba oğlunun elinden tutmuş biraz da çocuğu çekiştirircesine kalabalığa ve bu durumda bana doğru bakıp ‘’Ne saçma bir iş!’’ diyor. Bir an yanlış duydum sanıyorum ama yok cidden gergin ve ben ister istemez üzerime ve madalyalı geyiklerime alıyorum bu lafı. ‘’Ama ben sabahtan beri bunlarla uğraşıyorum’’ gibi bir şeyler demeye çabalayıp iç sesimle kendimi susturuyorum.


Belli ki adamcağızın içindeki çocuk çoktan ölmüş. Belli ki yılbaşını kutlamak ya da belki de herhangi bir kutlama yapmak onun için külfetten öte değil. Ne yazık; belli ki sıkılmış bu hayattan. Bu durumda empati yapmaktan başka çare yok.


Aslında bir taraftan da haklı tabii. Hiç boynuna madalya takmış geyik gördünüz mü? Basbayağı saçma bir durum. Üstelik belki bilseydi ki bu pasta hazır alınmadı, bir annenin sabırlı ellerinden çıktı belki de ‘’saçma’’ demezdi de ‘’şaşkın’’ filan gibi daha sempatik bir kelime kullanırdı. Ne bileyim işte iyi düşünüyorum.


Bu olayda önemli olan tek şey var; o da oğlumun defalarca teşekkür etmesi. Ben bu içten teşekkürü duymak için hayatımın sonuna kadar tüm saçma işleri yapmaya hazırım. Çocukları mutlu etmenin sonsuz iyiliğine gönülden inanıyorum.


İçimizdeki çocuğun her zaman gülümseyeceği yeni ve mutlu haftalar diliyorum.



Mozaik Pasta tarifi için lütfen tıklayınız…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.