Lütfen güzel Türkçe!
Slm, nbr? ii sndn?
Sizin için anlamsız 12 harf okudunuz muhtemelen. Yoksa siz de mi bu kelimeleri kısaltma akımına kapıldınız? “Merhaba, bugün nasılsın?’’ demek zor mu geliyor? Bir ses duymaya zamanınız olmadığı için, hali hatrı 12 harfe mi sığdırıyorsunuz?
Yandaş arıyorum, telaşım bundan. Şüphesiz hepimiz bilgisayar kullanıyoruz, gün içinde SMS’lere başvuruyoruz. Yine de ben tüm mail'lerimde, tüm telefon mesajlarımda, noktasına, virgülüne, dil bilgisi kurallarına defalarca bakıp, öyle basıyorum tuşa. Gönderdiğim kişi muhtemelen beni demode buluyor, belki eski kafalı, ama elimde değil, Türkçe’mi seviyorum, onu korumak istiyorum.
Tarihi MÖ 6700’lü yıllara dayanan lisanımızın, dile kolay, Göktürk Alfabesinden, Latin asıllı Türk Alfabesine kadar geçirdiği süreç heyecanlı bir filme konu olmalı bence. Belki de bir TV dizisi olmalı. Amaç dikkat çekmekse…
Geçen hafta çoçuklarla Şehir Tiyatroları’nın Sadabat sahnesinde, 1933 yılında seyirciyi tiyatroya çekmek üzere sipariş edilmiş, Ekrem Reşit Rey ve Cemal Reşit Rey tarafından yazılmış Lüküs Hayat operetini seyrettik. 80 senedir hem ne çok şey değişmiş, hem de değişmemiş, insan hayrete düşüyor. 27 senedir Lüküs Hayat’ın kabadayısı Rıza’yı canlandıran Zihni Göktay bence çok önemli bir iş yapıyor. Doğaçlamalarıyla 11 yaşımdaki oğlumun da, 14 yaşındaki kızımın da, annelerin, anneannelerin ve ninelerin de 3 saat 50 dakika süren 3 perdeden keyif alıp, elleri kızarırcasına alkışlayabileceği bir akış yaratmış. Üstelik Haldun Dormen’in yönettiği oyunun sonunda operetin eski oyuncuları da fotoğraflarla anılıyor. Bedia Muvahhit, Hazım Körmükçü, Halide Pişkin, Semiha Berksoy, Vasfi Rıza Zobu, Kerem Yılmazer… Hepsi oradalar… Sanki çocuklarıma bakıyorlar… Ve en son Suna Pekuysal fotoğrafı geliyor ekrana… Zihni Göktay buğulu bakışlarla ve buseli selamıyla eğiliyor kalbimize işlemiş değerli rol arkadaşının önünde…
Operetin günümüze uyarlanan bölümlerinde bozuk diksiyonlara dikkat çeken pasajlar da var. İnceden inceye yanlış Türkçe’ye göndermeler… Özden uzaklaşmaya, bize ait olmayanı sahiplenmeye, bizim olana yabancılaşmaya, yozlaşmaya her an hazır bir toplumun eleştirisini yapan Lüküs Hayat’ın günümüzde de hala neredeyse kapalı gişe oynaması “huylu huyundan vazgeçmez’’ lafını hatırlatıyor.
Tiyatro sahneleri güzel Türkçe’mizin en doğru ve canlı olduğu için de en etkili kullanıldığı yerler. Ben şahsen daha çok oyuna gitmemiz gerektiğini düşündüm. Çocukların da daha çok tiyatro oyunu seyrederek çarpık günlük konuşma lisanının rahatsız ediciliğinin farkına varacaklarını umuyorum. Benim neden bazı kelimelerin kullanımını yasakladığımı sorgulamamaya başlarlar belki; daha doğrusunu, daha anlamlısını, daha derinini duydukça… 200 kelimeyle sınırlı bir Türkçe’yle yetinmemelerini istiyorum, haksız mıyım?
“Eciş bücüş”, anlamsız kısaltmalar, nezaketsiz tanımlamalar, bana bir gün “Başımız sağolsun, Türkçe’mizi kaybettik’’ duygusu yaşatacak diye çok korkuyorum. Tıpkı ağız tadımızın, geleneksel mutfağımızın kaybolmasından korktuğum gibi.
>> Pazı üzerinde bulgur köfte tarifi için lütfen tıklayın...
YORUMLAR