Sayın Hakim

Fırından yeni çıkmış ekmeğimi alıp eve dönmüş, tereyağını güzelce sürmüş, günün ilk keyfini ihmal etmemişim. Üstüne sade kahvemi de içip erkenden adliyeye doğru yola koyuluyorum.


Bazı günler bu yol her defasında ilk sefer gibi. Yıllar önce hukuk fakültesini kazandığımı öğrendikten, avukat olacağımı anladıktan sonra adliyeye ilk gidişimde izlediğim duruşma da yine bir ceza mahkemesindeydi.


O duruşmanın hâkimi, mütevazı şehrimizin en saygı duyulan simalarından ağır ceza reisi Kasım bey adliyeden çıkıp yürümeye başladığında sokaktaki herkes birbirine ‘açılın adalet geçiyor’ der gibi bakardı. O zamana kadar nedense doktor olmaya heves duyardım ve sanırım insana dair anlamadığım o kadar çok şey vardı, merakım her geçen gün öyle artıyordu ki an geliyor, bir türlü çözemediğim insan denen şu mahlukatın karnını yarıp, doğrudan içine bakmak istiyordum. Çocukluk işte. Oysa adliye bana insanların içini yarmadan da tanımak için doktorluktan daha çok olanak sağladı.


Adliyede olmaktan memnun değilsen bir hakime gülümseyemezsin. Sabahın ilk duruşmasına giren avukatların hakimlere gülümsemesi, tut ki gülümsedi karşılık bulması da nadir görülen bir şeydir haddizatında. Ama ben o sabah biraz da üst üste binmiş yaralarımı gizlemek için gülümsüyordum. Canım yanıyor ve o yangın benden gitmesi gereken en kökleşmiş kabukları da alıp götürüyordu. Hayat böyleydi. Acı da böyleydi. Sallıyor, yakıyor ama yakarken iyileştiriyordu. Canımın yandığını benden başka bilen kimse olmasın diye inadına gülümsüyordum.


- Günaydın Sayın Hakim. ( Gülümsüyorum )

- Günaydın Avukat Hanım.


Evet, bir mucize olmamıştı, beklenen o dosya hâlâ dönmemişti Yargıtay’dan.


- Avukat Hanım ne oldu bu dosya yahu, gelmemiş mi hâlâ?

- Gelmemiş Sayın Hakim

- Hmm. Peki, ne yapalım, o zaman yazalım evladım. ( Kâtibe diyor ) Müşteki vekili hazır, dosyanın beklenmesine, bir sonraki duruşmanın… ( Defterini açıyor ) 14 Şubat avukat hanım? ( Uygun muyum diye soran gözlerle gözlüklerinin üstünden bana bakıyor )


14 Şubat’ı duyunca, aklım birkaç saniye için adliyenin ve acıların dışına kaçıp geri geliyor.

Başımı öne eğiyorum, sanki yüzüne baksam ‘Sayın Hakim’ gözlerimden içimi sezecekmiş gibi geliyor, aklımca saklanıyorum.


- Uygunum Sayın Hakim.


Duraklıyor.


- Yahu bu 14 Şubat şey değil miydi? Şey.


Yüzüne bakmadan dillendiriyorum. Gözlerim nedense adalet mülkün temelidir yazısına takılı o anda.


- Sevgililer günü Sayın Hakim.


- Hah evet, değiştirelim yahu, belki işiniz falan olur Avukat Hanım, ne bileyim.

- Olmaz Sayın Hakim, tamamdır, uygunum ben.


Bir an o da duraksıyor, anlamaya çalışıyor, günü değiştirmesini ben de isterim sanıyor ama istemiyorum. Kâtip zaten daha pek de uyanamamış, şaşkın gözlerle bizi süzüyor.


- Bir şey diyeceğim Avukat Hanım, sen şimdi içeri girince bize güzelce gülümsedin ya, böyle sabah sabah bize gayet olumlu yaklaştın, iyi ettin, günümüzü iyi başlattın, böyle başlayınca gün iyi gidiyor, sağ ol var ol.

- Siz de sağ olun Sayın Hakim.


Ön tarafta, aşağıda oturan kâtibe doğru eğiliyor.

- Hasan, evladım, değiştir onu. 9 Şubat. Ne olur ne olmaz Avukat Hanım. Biz o günü yine de boş bırakalım da size, ne olur ne olmaz, gasp etmeyelim.


Dayanamıyor gülmeye başlıyorum.

Hayatın ne getireceğini de bilmiyorum, ne götürüyor olduğunu da. Ama gülüyorum.

Halime gülüyorum. Sayın Hakimin haline gülüyorum. Halimize.

Hasan’ın haline, ülkenin haline, hepimizin haline.


Teşekkür edip çıkıyorum. Upuzun mermer koridorda yürürken gayri ihtiyari bir elimle saçımı arkaya doğru savurup Sezen’den mırıldanmaya başlıyorum.

‘Dillerimi hâkim bey bağlasan durmaz. Gelsin jandarma…’








YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir yine içten yine güzel.tebrikler.
    CEVAPLA
  • Misafir Dilerim Aşk uğrar sana bu 14 Şubat'ta
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.