Gül, Bülbül ve Poyraz Ali
Gönül bazen mutlu şeyler, güzel şeyler, aşk, meşk, buluşma, kavuşma da yazalım istiyor.
Mesela kalem, bir Yıldız Tilbe şarkısında, kalpten kalbe uçan bir kuş olsun. Biz de onunla yürekler dayanmaz bir hikayenin kanadına takılalım da uçalım diyor.
Ama çarşının hesabı pazara uymuyor. Aşk gül ile bülbüle, ayrılıklar yine bize düşüyor.
İlk cümle kınından çekilirken, canın çok acımasa elini götürmeyeceğin, mecbur olmadıkça ortalığa çıkarmak istemediğin bir hançer gibi parlıyor.
Otizmli bir çocuk, Poyraz Ali 4. yaşını Bakırköy Cezaevi’nde kalan annesinden çok uzaklarda kutluyor.
Poyraz Ali.
İsmiyle yaşasın.
Gecenin bir yarısı onu yazacakken yüzleştiğim vicdansız dünyada yaşamaktan o kadar yorgunum ki, sızıp kalıyorum karşısında. Kalem kağıda kavuşamadan sabah oluyor.
Bir pastırma yazındayız. Güneş pırıl pırıl gökyüzünden gülümsüyor. Kuşlar sanki sen onları duy da, yüreğin aşkla kabarsın diye o gün başka şakıyor. Dönüp ters ters bakıyorum camdan dışarı. Hiç sırası mı diyorum. İnsanlar ölüyor, canlar yanıyor, yine de geceler güne dönüyor ve Poyraz Ali büyüyor. Şimdi hiç sırası mı?
Bana sorsalar, şu hayatta bildiğin en tatlı şey nedir diye.
Evlat derim. Annesi Zeynep’i içeride ziyarete gittiğimde, karşısında utançla kafamı önüme eğmiştim. Onu orada bırakıp çıkmak, tutup kolundan oğluna kavuşturamamak göçüp gitsem aklımı arkada bırakacak bir şeydi. Orada ne avukatlığım kalmıştı, ne çenebazlığım, ne ucuz kahramanlığım. Akşam evime gelince oğlumun başını okşamak bana çok ağır gelmişti.
Günün devamında oğlumla parkta can cana coşup, ağaçların altında salınıyoruz. Çevremizde koşuşan çocuklara, yemyeşil çimenlerin arasında bir yürek gibi titreyen yonca yapraklarına baktıkça, onun hayali gözümün önüne geliyor. Böylesi bir çaresizlik benim boğazımı düğümlüyor.
Çünkü yanında başka kim olursa olsun, bir çocuk anasından böylesine uzaksa eğer, yalnızdır. Yuvasından düşmüş bir yavru kuş gibi ürkek ve korunmasızdır. Kalbi de o yoncalar gibi tir tir titrer.
Poyraz Ali anasını çok özleyip yanına vardığında aynı zamanda hükümlü olmayı da kabul etmek zorunda. Öyle zamanlarda, onun yaşında bir sabi için olabilecek en zor yerde büyüyor. Kim bilir ne kadar zamandır annesiyle o parka çıkamayan, 4 yaşının ikisini şimdiden hapishanede geçirmiş otizmli bir çocuk o. Kaderin değil, adaletsizliğin kurbanı bir çilekeş.
Biz günlerin kıymetini bilmeden bir bir devirirken, o ya içeride anasında, ya dışarıda annesizliğin kupkuru bozkırında. Yani onca çabaya rağmen, o küçük meleğe koca adalet sisteminden çıka çıka ‘kırk satır mı kırk katır mı’ misali bir karar denk geldi .
Poyraz Ali, şimdi 4 yaşında ama aslında o günden sonra ne büyüdü, ne büyümedi...
NOT: Yaklaşık 2 yıl önce atipik otizm teşhisi koyulan ve %40 engelli raporu verilen Poyraz Ali, annesi Zeynep Bakır ile birlikte Bakırköy Kadın Cezaevi'nde yaşıyor. Eğitimi sebebiyle ya da babasıyla görüşebilsin diye dışarı alındığında ise annesinden uzak kalıyor.
Poyraz Ali'nin özel durumu, annenin çocuk ile birlikte, özgür bir hayatta varlığını, çocuğun gereken özel eğitim imkanlarına ulaşmasını ve bu eğitimlere düzenli olarak katılmasını şart koşuyor.
YORUMLAR