Hiçbir çocuk yaramaz değildir!

Günümüzde, insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar çok ebeveynlik kitabına sahibiz. Uyku eğitimi, tuvalet eğitimi gibi pek çok konuda onlarca seminerin düzenlendiği bir dönemdeyiz. Ve tüm bunların içinde hiç olmadığı kadar çok davranış problemleri ile karşı karşıyayız. Öte yandan, "çocuğum yemek yemiyor, saldırgan, hiperaktif, konsantre olamıyor, öfke nöbetleri bitmiyor, tırnak yiyor, çalışmıyor" ile başlayan ve kaka tutmaktan kendini acıtmaya kadar devam eden pek çok sorunlu davranış konuları aileleri çaresizliğe sürüklemeye devam ediyor.


Hiç sordunuz mu kendinize "acaba neden" diye? Acaba neden, bu kadar çok bilgi bombardımanı içinde bu kadar sorunlu davranış ile karşı karşıyayız? Hele ki bu kadar titizlenirken! Hele ki çocuğunu seven ve onu en iyi şekilde yetiştirmek isteyen bir ebeveyn olarak her tür kitabı okumuş, bir sürü seminere bile katılmışken!


Bu yazı işte bunun cevabını beraber aradığımız bir yazı olacak. Evet, yeterince dikkatinizi çektiğime göre, beraberce konuşmaya başlayabiliriz.


Çocuklar ilk 3 yıl hayata ilkel ve duygusal beyin olgunluğundan bakarlar. Beynin üst sistemlerinin gelişmesi ebeveynin bu ilkel sistemlerin gelişimini anlayıp desteklemesi ile gerçekleşir. Diyeceksiniz ki, “büyükannelerimiz bu sistemi biliyor muydu!” Haklısınız, bilmiyordu. Ancak bilmeden kendi iç sezgilerini dinleyerek yanıt vermeyi biliyorlardı. Biz doğru davranışı bulmak adına sezgilerimizi dinlemeyi unuttuk. İlk 3 yıl bize en çok yardım eden, destek olan sezgilerimizi tamamen göz ardı eder olduk.


İlkel ve duygusal beyin sistemini memeli hayvanlara benzetebiliriz. Kurt gibi memeli bir hayvan yavrusunu kaybettiğinde nasıl ulur ise, bebek de konuşma kapasitesine ulaştığı zaman bile beyin sistemi hala duygusal olarak taşmaya devam eder. O yüzden çocuk "anne ağlamak istemiyorum ama kendimi durduramıyorum" der. Biz ise "kelimelerini kullan, tuvaletin geldi mi bana cevap ver, sana yemeğini ye dedim" gibi sistemi strese sokan davranışlara devam ederiz. Çünkü doğru davranış setlerine ulaşmak adına onlara bir şeyler öğretmemiz gerektiğini düşünürüz. Oysa sistemin bir şey öğrenmeye değil, anlaşılmaya ihtiyacı vardır bu dönemde. Çünkü beyin böyle olgunlaşır.


Çocuk düşer ve ağlar. "Yok yok, bir şey yok" demek ya da görmezden gelmek ya da aşırı tepki vermek hep beynin üst katmanları olgunlaşmamış bir çocuk için kendini kırık bir aynadan görmeye benzer. Çocuk kendini sadece ebeveyni ile görür ilk çocukluk dönemlerinde. Mimiklerimle beraber ona "oh, hü hü” gibi anlamsız kelimelerle bile yaşadığı duyguyu gösteren bir yerden geri bildirim vermem, onun kendini düzgün bir aynadan görmesi gibidir.


Davranışı değiştirmeye çalıştığım her an onun kendisini kırık ya da çarpık bir aynadan görmesine sebep olurum. "Çok yaramazsın, neden yemiyorsun, kendi başına uyumayı öğrenmelisin" gibi söylemlerimizi düşünelim. Oysa yaramazlık diye bir şey yok. Önce, davranışı etiketlemeden, konunun biraz daha derinine inelim. Yaramazlık nasıl görünüyor size? "Çok hareketli, hiç durmuyor" diye cevap verdiğinizi duyar gibiyim. Uslu olmayı öğrenmediği ya da siz öğretemediğiniz için böyle davranmıyor çocuk. Beyin açısından baktığımızda, şımarıklık ya da yaramazlık gibi görünen halin, aslında sakinleşemeyen bir sinir sistemi olduğunu anlıyoruz. Çocuğa bu durumda ebeveynin bağırıp çağırması ise sistemi daha da strese sokarak saldırganlığa yol açacak şekilde daha fazla stres doğurabiliyor. Ya da sistem, eğer korku var ise, donmaya ve kusmaya yola açan başka bir uca gidebiliyor. Hele ki çocuğu yalnız bırakır ya da odasına yollarsam, sistem kendi başına sakinleşme adına bir şey öğrenemediği gibi, ona gösterdiğim ayna "sende bir gariplik var" benlik algısından başka bir şey olmuyor.


Devamlı birilerine çarpan, koşturan, düşen bir çocuğa "sakar" etiketini koymadan önce kendimize burada ne oluyor diye sorsak? Ya bu çocuğun sinir sistemi çok az hissediyor ve çarpma diye gördüğümüz şey, onun sistemi için dokunma kadar hafif bir algıya sahip ise? Sakinleşmek adına en zorlandığı zamanlarda kendini kavga ve itiş kakış süreçlerinde buluyor; çünkü başka türlü nasıl sakinleşeceğini hiç öğrenmemiş ise? Kakasını tutan bir çocuk stres sistemi ile tüm beden kasıldığında ya gerçekten yapamıyor ya da sadece kakasını tutma hali onu sakinleştiriyorsa?


Yemek yemiyor, uyumuyor çünkü stres sistemi iyi çalışmadığında sistem bu sinyalleri gerçekten duymuyorsa? Onu zorlayan ebeveyn ise davranışı düzeltmek adına sadece sisteme daha fazla stres vermekten başka bir şey yapmıyor ve çocuk için yine ebeveyn aynasının ona gösterdiği şey "sende sorun var" duygusu ise?


Çocuğun sakinleşme sistemi iki uca da gidebilir. Kusma, motivasyonsuzluk, aşırı utanç gibi haller de yaramazlık etiketinin bir diğer ucu. Burada da sistem donmaya kadar gidebiliyor. Ve yine davranış olarak yemek yemeyen, acıkmayan çocuklar görebiliyoruz.


Yemek, tuvalet, uyku öğretilebilen davranışlar olsaydı sanırım hiçbir yetişkinin uyku ya da şişmanlık/zayıflık sorunu olmazdı. Bunları öğretmeye çalışırken çocuklara, sisteme daha fazla stres vermek ve onların kendilerini çarpık aynalardan görmelerinden başka bir işe yaramıyoruz.


Onlara denge, sakinlik anlamına gelen regüle kelimesini öğretebiliriz. Biraz İngilizceden alınan bir kelime de olduğu için sadece bu konu için bu şekilde kullanılmasını seviyorum bu kelimenin. Çocuk zorlanmaya başladığında ebeveyn "sanırım regüle değilsin, hadi sakin bir aktivite yapalım" gibi geçişi sağlayan söylemlerde bulunabilir. Kimi zaman ise ebeveyn sakin kalarak çocuğun kendini düzgün bir aynadan görmesine yardımcı olabilir. Kelimelerin önemi yok aslında, nasıl yansıttığımız önemli. "Bakar mısın, bir oraya bir buraya zıplıyorsun, bayağı zorlanıyorsun, eveeet, regüle değil benim sevgili oğlum, ben yanındayım" gibi bir yansıtma, çocuğun davranışını etiketlemeden, zor anlarında yanında olan bir ebeveyni gösteriyor. Ve bu süreçte çocuk sakinleşir. Bazen bu gözyaşları ile beraber gelir. O zaman ebeveyn bekler. Sistemin kendi içinde dinginleşmesini bekler... Çünkü ebeveynin işi gözyaşlarının ne kadar süreceğine karar vermek değil. Ağlama ile çocuğun sistemi kendini entegre eder. Ebeveyn bu arada kendi regülasyonunu izler.


"Evet, bazen kaka yapmakta zorlanıyorsun, sen de yapmak istiyorsun ama kimi zaman çoook zor" gibi gerçekten anlayan bir yerden yansıtma yapabilmek için onların beyin yapılarının üst katmanlarının henüz inşa halinde olduğunu kendimize hatırlatmak gerekiyor. Hiçbir çocuk ebeveynini manipüle edecek, kullanacak bir beyin yapısına sahip değil. Bunlar sadece bizim etiketlemelerimiz. Çocuklar uygunsuz görünen davranışları ile bize bir şeylerin yolunda gitmediğini gösteriyor. Bizim ebeveyn olarak işimiz onların kendilerini anlamalarına yardımcı olmak.


Ancak anlayışla ve sakin bir ebeveyn beyni ile çocuk regüle olabilir. Ve ancak regüle bir beyin ebeveyni dinler, öğrenir, keşfeder ve gelişir. Eğer çocuğunuzun sizi dinlemediğini düşünüyorsanız önce beyni regüle edin, sonra deneyin konuşmayı… Bakalım neler olacak!


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir bana bunlarla gel
    CEVAPLA
  • Misafir hergün okuyarak güne başla
    CEVAPLA
  • Misafir elinize sağlık. daha sık yazsaniz, gündelik hayattan daha çok örnekler verseniz keşke..
    CEVAPLA
  • Misafir çok güzel bir yazı. çok aydınlandım teşekkürler
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.