Utanç

Utanç duygusu ile içine kapanan ya da özgüven ile dirençli bir çocuk? Her ikisi de bizim nasıl bir ebeveyn olduğumuzda saklı!


Hep derim. Ve yine söyleyeceğim. Çocuklarımızla aramızda geçen zor anlar, ebeveynlik deneyimimiz ve onların nasıl yetişkinler olacağı adına bir fırsat. Davranışı değiştirmek değil, davranışın altındaki ihtiyacı anlamakla başlıyor ebeveynlik.



Yazının konusu başlığın içinde saklı. Ancak bu yazı sadece çocuklarımızı etiketlemeyelim, yargılamayalım, yoksa onlarda yaratacağımız derin utanç duygusu kendine güven yapılarını derinden etkiler gibi tek taraflı bir bakış açısı içermeyecek. Çünkü her ebeveyn çocuğuna öyle ya da böyle kızar, bağırır, istemediği sözler sarf eder. Yapmak istediğim, bu yazı ile yeni bir suçluluk duygusu yaratmak değil. İstediğim, önce ebeveyn olarak zararlı olduğunu bile bile aynı davranışa neden devam ettiğimizi anlama halini ortaya koymak. Çünkü ancak kendimizi anlar, kendi davranışımıza şefkat gösterirsek içimizde sağlıklı bir merak duygusu yaratabiliriz. Ve değişim işte böyle başlar.


Önce utanç duygusunun nasıl yaratıldığına bakalım!


-3 aylık bebeğin sık uyanmaları karşısında yorgun ebeveyn bağırır: "Niye uyumuyorsun! Yeter artık, ne biçim çocuksun sen".


-2 yaşındaki çocuk uzun araba yolculuğunda ağlamaya başlar ve baba der ki: "Ne mızmız çocuksun. Az kaldı işte... Bir gün de bize rahat bir yolculuk yaptırsan. Şımarıklık bu başka bir şey değil."


-Okul sonrası alışveriş merkezine giden ailenin 7 yaşındaki erkek çocuğu günün yorgunluğu içersinde "Anne şeker" diye kendini yerlere atınca anne bağırmaya başlar: "Almayacağım; sana hiç bir şey almayacağım. Hep olay çıkarıyorsun. Şu kardeşlerine bak. Ailenin en yaramaz, en sorunlu çocuğu sensin. Sus dedim. Sus."


Sabah işe geç kalan anne, çocuğunun bir türlü hazırlanamaması karşısında söylenir: "Ne kadar yavaşsın. Bu yavaşlıkla senden hiçbir şey olmaz. Hadi... Acele et dedim sana."


Bu çocukların hepsinin ortak tecrübesi yaşadıkları utanç, küçük düşme duyguları ve kendilerinde bir gariplik olduğu inancı ile kim olduklarına, onurlarına açılan yaralar. Bazen ebeveynin yukarıdaki söylemleri, davranışı değiştirmek adına bilinçli yapılırken, bazen de ağızdan otomatik olarak çıkan sözler olarak kalıyor.



Bu sabah uyandığımda okula geç kalan kızıma söylediğim sözler, aslında bu yazının motivasyonu. Belki de kendimi anlamaya çalışırken başka ebeveynleri anlıyorum. Ya da başka ebeveynlerin yolculuğu benim kendi içime bir pencere açıyor. Bilemiyorum. Ancak bu sabah Irmağa, "Neden bir sabah da keyifli hazırlanamıyoruz, bağrış çağrış olmasa, senin sorunun ne, yeter artık" gibi suçlamalar yaparken sanırım bana en zor gelen, ne yaptığımı fark etmeme rağmen duramamak. İrite olma duygularım ile hayal kırıklığımın iç içe geçmişliğinde tek istediğim onu kontrol etmek idi. Ve başardım da. "Ben kötü bir kızım, hep seni üzüyorum" diye ağlamaklı bir ses çıktı ağzından. Ve ben sustum. "Bunu ona ben yaptım, ben kötü bir anneyim" düşüncesi ile içimde hissettiğim utanç duygusu, Irmak'ın hissettiğinden pek de farklı değildi o an.



Ebeveyn nasıl oluyor da fark ederken bile suçlama sözlerini söylemeye devam ediyor? Çünkü bu durum bir şekilde ebeveynin kendi hayal kırıklığını öfke ile dışa vurma hali. Bağırma ve suçlama halinin altında bir tatmin var ebeveyn için. Ayrıca çocuk, ebeveynin bu davranışı ile olayı tamamen kendi suçu olarak alarak, ebeveyni mutlu etmek, sevildiğini göstermek adına daha fazla emek veriyor ilişkiye. Davranış değişiyor. Ebeveyn diyor ki "İşte işe yaradı."


Utanç öğreniliyor. Üstelik ebeveynin söylediği sözler değil sadece en zoru, çocuğun kendini en yakın gördüğü anne babasının yüzündeki beğenmeme, hor görme gibi ifadeler.


Peki ya öğretmenler, arkadaşlar tarafından yapılan suçlamalar, ayıplamaların çocuğun üstündeki etkisi? Eğer çocuk evde en yakınlarından bu tür davranışlar görmüyorsa dış çevredeki yargılanma, etiketlenme olayları ile baş edecek direnci olur. Zaten kendine güven de böyle bir şey. Dışarıda kim ne derse desin çocuğun kendi hakkında, kendi içinde böyle olmadığını bilecek bir iç farkındalığının olması. Çocuğun kendine olan güveni, kendi hakkında duyduğu sözler ve ona karşı hissedilen duygular da saklı. İç dinamik şöyle işliyor: Ben en derinde değerli, sevilen biri olduğumu bildiğimde dış çevredeki her tür sorunla baş edebilirim. Ve bu direnci bana verecek kişiler kendi ailem.


Peki, yanlış bir davranış olduğunda ne yapabilir aile? O davranışının, karşısındaki kişide yarattığı duyguyu öğrenmesi gerekmez mi çocuğun? Bu soruların cevabında sağlıklı bir suçluluk duygusu verme becerisi yatıyor.


Çocuk bir davranışta bulunur. Ebeveyn sınır koyar. Çocuk bu davranışım yanlış olgusunu öğrenir, ben yanlışım inancını değil. Yeni olgunlaşan bir beyin çerçevesinden baktığımızda hayır kelimesi çocuk için yeni bir tecrübe. O yüzden hayır kelimesinin arkasından gelen ebeveyn duygusu çocuğa ya sağlıklı bir suçluluk duygusu veriyor ya da utanç yaratıyor. Sağlıklı suçluluk duygusu önemli bir kavram. Çünkü ahlaki konuları, empatiyi destekleyen bu duygu ile çocuk "Davranışım yanlış ama ben temelde iyi bir çocuğum" inancını geliştiriyor.


Utanç, ayıplanma hareket için gerekli gücü çocuğun elinden alıyor. Kimi zaman çocuk ilişkilerden ve ortamlardan kendi içine çekiliyor; kendini söze dökmekten hatta tanımaktan korkuyor. Ve kim olduğunu kimsenin öğrenmemesi için ya kaçıyor ya da başka bir kimlik koyuyor ortaya o olmayan. Konuşamıyor, çünkü konuşursa kim olduğunu karşısındaki görür. Görünmeyen bir ben yaratarak merak etme ya da kendi başına bir şey yapma yetisinden uzaklaşıyor.


İnsanoğlu üzülünce ağlar, kızınca öfkelenir, mutlu olunca güler. Her duygunun fiziki bir dışa vurum hareketi var. Utanç ise böyle değil. Küçük düşme, başkaları tarafından hor görülme ya bizi içe kapatır ya da başkalarını cezalandırma isteği ile düşmanlık, kendini büyük görmek, zorbalık ve obsesif bir mükemmellik yaratır. Hatta bağımlılık, yeme sorunları, fobi gibi konular derin utanç duygusunun bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.


Ayıplama, hor görme davranışı kontrol etme üzerine olduğu için çocuk empati duygusunu öğrenmiyor. İlişki öğrenmiyor. "Sen yaramazsın" dendikçe kendisine; başkalarını mutlu edememenin başarısızlığı dışında kendi hakkında hiçbir şey öğrenmiyor. Sadece kendini etiketlemeyi öğreniyor. O kadar. Tek öğrendiği bu etiketleme karşısında sağlıksız bir savunma mekanizması. Ve bu mekanizma ya kendini suçlayarak ya da başkalarını suçlayarak çalışıyor.


İstanbul'a her yıl gelen oyun terapisti Dr. Byron Norton sağlıklı çocuk yetiştirmenin en temel halini ebeveyn çocuk ilişkisindeki saygı olarak açıklıyor.


Saygı saygıyı doğurur. Evet, 2 yaş gelişim döneminin amacı çocuğun hayır kelimeleri ile kendi sınırını koymayı öğrenmesi, sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini deneyimlemesi. Bizim ebeveyn olarak işimiz bu sınırları saygı ile koymak.


Bu sabah "zorlanan beni" anlamak adına başladım bu yazıya. Şimdi kendi utanç duygumla yüzleşip "Ben iyi bir anneyim ve zor zamanlarım oluyor" diye kendime anlayış göstereceğim. Ve arkasından bunun getirdiği duyguya izin vereceğim.


Akşam ise Irmak'a yatak başı sohbetimizde şöyle diyeceğim: "Bu sabah sen üstünü giymek için biraz zorlandın. Yorgundun ve kolay değildi senin için uyanmak. Ve ben sana bağırdım. Üzgünüm Irmak. Söylediğim şeyler için üzgünüm."


Sonra ne mi olacak? Bilmiyorum. Onun yüz ifadesi, ve ihtiyacına göre aramızdaki diyalog devam edecek. Ve ebeveyn olmanın yolculuğu içinde beraberce başka bir limana yelken açacağız.

Sevgiyle...


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.