Kalp yolu: Cesaret
Her derdin, sıkıntının içerisinden zarafetle geçen cesur kardeşim, selam olsun sana!
Bu yazıyı bugünlerde en çok cesarete ihtiyacımız olduğunu düşünerek kaleme alıyorum. Hatırlamak için. Şifalanmak için. Senin ve benim için…
Muhtaç olduğumuz asil kanın damarlarımızda olduğunu hatırlatan Atam gibi, ben de kalbindeki güce odaklanmanı isteyeceğim senden sevgili kardeşim. Kalbindeki güç; Cesaret… Titreşimi en yüksek olan duygulardan biri… Ve hatta eski Latince’de “Cor” yani Cesaret, aynı zamanda “Kalp” demek. “Onda o işi yapacak yürek yok” dendiğinde ne demek istendiğini şimdi daha iyi anlıyorsun değil mi kardeşim?
Ahh kardeşim bu bilgileri niye veriyorum sana?
Etrafında çok şey oluyor; biri bitmeden biri başlıyor ve sen zaman zaman duygularını hissedemeden bir acıdan bir acıya koşuyor çoğunlukla da endişelere, korkulara kapılıyorsun, biliyorum. Kalbin sıkışıp, nefes alamaz hissediyorsun. Halbuki tüm korkulardan, endişelerden daha güçlüsün. Çünkü senin cesaretin var. Doyasıya yaşamaya, geleni tevekkül ile karşılamaya dair olan cesaret. Tevekkül derken, cahilce bir kadercilikten bahsetmediğimi bilecek kadar tanıyorsun beni. Niyetim değiştirebileceğin şeylere odaklanmanı sağlamak.
Korkularının, endişelerinin belli frekansları olan duygular olduğunu ve de geçici olduğunu bir hatırlasan belki de içinde kıvranmakta olduğun cehennemden anında kurtulacaksın. Yapamıyorsun bu sıralar, görüyorum. Çok yüklenme kendine, arada olur böyle! Ama bilgi rahatlatır insanı. İşte ben de bu yüzden sana bildiğin ama unuttuğun şeyleri tekrar yazmak ve hatırlatmak istedim.
Bize ne oldu?
Toplumca travmatize olduk canım kardeşim. En duyarsız dediğimiz kardeşimiz bile bu kolektif travmadan payını aldı. Acının ocaklarımıza ilk düştüğü andan itibaren toplumca gösterdiğimiz yardımlaşma, kurtarma çalışmaları bir yana bir taraftan da sürekli olarak acıya maruz bırakıldık. Kendimizi ya afet bölgesinde birinci elden ya da ekran başında bu olayla haddinden fazla özdeşleştirmekten, fazla empatiden kaygı durum bozuklukları yaşamaya başladık. Çünkü insanız! Çünkü duygularımız var ve bu duygusal regülasyon düzenlenemediğinde hastalanıyoruz.
Şimdi de travma sonrası stres bozukluğu gösteriyoruz. Konunun uzmanı değilim sevgili kardeşim. Travma uzmanları daha iyi anlatır ama bu kadarını tespit etmek için alim olmaya da gerek yok, hepimiz öğrendik artık. Büyük toplumsal acılar, toplumları da travmatize ediyor. Ve bu travmaların şifalanması için hem birey hem de toplumsal bazda çalışılması gerekiyor.
Kendi payına düşen ne?
Ben de bu soruyu soruyorum kaç zamandır kendime. Ve inan büyük büyük korku atakları geldiğinde, merkezime gelebilmek için efor harcıyorum. Bundan hiç vazgeçmiyorum kardeşim. Kendime rağmen, boyumu aştığını düşündüğüm endişe ataklarıma rağmen cesaret göstermeye devam ediyorum. (Benim anksiyete bozukluğuyla olan maceramı hatırlamak isteyen kardeşler Endişe ve kişisel tarihim adlı yazımı okuyabilirler)
Ve istiyorum ki birlikte güçlenelim. Senin endişenin, korkunun ne olduğu hiç önemli değil, zihninin hangi senaryoyla çok meşgul olduğu da! Bilmen gereken tek şey, zihnin manipüle edilebildiği, kontrol edilebildiği ve iyi eğitimli bir zihnin yoksa zaman zaman ataklar yaşayabileceğin gerçeği. Hele sosyal medya çağında, ekranlardan kendini koruyamıyorsan zihninin ne kadar çok tehlikeye açık olduğunu sana bir kez daha hatırlatmak istiyorum sevgili kardeşim.
Bana iyi gelen şeyler belki sana da iyi gelir umudumla aşağıya birkaç hatırlatma notu yazıyorum:
- Duyguların hepsi geçicidir ve biz içinde kalmak istediğimiz ve o duyguya tutunup enerji verdiğimiz sürece var olabilirler.
- Endişelerin %85’i asla gerçekleşmez. Yani matematiksel olarak çok yüksek oranı gerçekleşmeyen bu tarz negatif düşüncelere enerji akıtmayı bırakırsak kendimizi daha iyi hissedeceğimiz gibi, pozitif bir gelecek yaratma şansımız da daha çok olabilir. Bu noktada en önemli şey AN’dan çıktığımızı ve endişe üretmeye başladığımızı fark edebilmek ve bilinçli yaratımı seçmek.
- Eğer günün büyük bir kısmını AN’da olan aktivitelerle geçiriyorsak ve titreşimimizi yükseltecek uğraşlarla uğraşıyorsak kardeşim, endişelenmeye pek de vaktimiz olmaz.
- Her endişe veren düşünce kalbimizi sıkıştırdığında elimizi kalbimiz üzerine koyarak oraya derin bir nefes almak sinir sistemimizi sakinleştirir ve bizi hiç ummadığımız kadar cesur kılar.
- Cesaret herkesin kalbinde saklı gizli bir hazinedir ve yardıma çağrıldığında içimizde şahlanır.
Türk halkı olarak bence genetik kodumuzda olan harika bir duygu o. Belki de bu yüzden atalar her yerden bize cesareti hatırlatarak seslenmişler kardeşim, fark et! İstiklal Marşımız bile “Korkma…” kelimesiyle başlıyor. Ve o cesareti içinde bulanların neler başarabildiğini milletçe biliyoruz. Hatırla!
En karanlık zamanlarında bu beş notumu tekrar oku sevgili kardeşim.
Şimdilik sana veda ederken, daha önceki yazımı bitirirken kullandığım cümleleri, bir anlayış haline gelene kadar tekrarlıyorum:
Ve demek istiyorum ki, IŞIK hep bizimle! Göremediğimiz en karanlık zamanlarımızda bile... Üstümüzde kara bulutlar, zihnimizde bir düşünce bataklığıyla dolaştığımızda bile hep başka bir seçeneğimiz var. Görmek nasip olsun dileyen gözlere ve kabulle gelen teslimiyet rahatlatsın tüm yorgun zihinleri, yolunu şaşırmış ruhları!
Yolculuk hep IŞIK’a...
Hatırlayalım,
Kardeşin Nihan
YORUMLAR