Birlik BİZ’i çağırıyor
Ayırıyorlar BİZ’i...
Hiç istemesek de bölünmüş durumda, kopuğuz birbirimizden. Hemen hemen herkes insan topluluklarını gruplara ayırarak yönetmeye çalışıyor. Siyasetçiler, üreticiler, pazarlamacılar, psikologlar, sosyologlar, antropologlar ve daha niceleri... Her bilim dalı, insanı inceleyen, konusu insana dokunan her bilim dalı gruplardan bahsediyor. Hem de evrenin biricik kanunu “BİRLİK” i unuturcasına. İnsanın SEVGİ’de buluştuğunu yok sayarcasına.
Ve ayırıyorlar BİZ’i... Yaşımıza, rengimize, ırkımıza, dilimize, dinimize, eğitim düzeyimize, alım gücümüze, alışkanlıklarımıza, zayıflıklarımıza ve güçlü yanlarımıza göre...
Birçok bilim dalı, yönetim mekanizması ve siyaset bunu böyle yapmak zorunda çünkü binlerce yıldır yerleşmiş, BÖL, PARÇALA, YÖNET düsturunu bir türlü ÇEŞİTLİLİĞE SAYGI DUY, BİRLEŞTİR, BİRLİĞİ ONURLANDIR ile değiştiremiyorlar henüz... Ama göreceli olarak yakın bir zamanda değişecek her şey, bilmiyorlar.
Birlik’i bilenler ve bilmeyenler olarak...
Peki Birlik nedir? Sorun kendinize! Eminim içerlerden bir yerlerden zaten biliyorsunuz. Aidiyet muhakkak ki her insanın en güçlü ihtiyaçlarından biri. Hepimiz dünyaya yalnız, çıplak ve birçok sıfattan özgür olarak geliyoruz. Bu dünyadan göçerken de burada kazandığımız maddi, manevi her şeyi geride bırakarak çırılçıplak ait olduğumuz toprağa dönüyoruz. Evrende varolan her şeyle bir BÜTÜN’ü oluşturduğumuzu hissetmek için daha yalın bir örneğe ihtiyaç var mı? Öyleyse neden dünyada varoluşunu deneyimleyen her insan bu BİRLİK’ten kopup başka gruplarda birleşmek ister? Peki hiçbir topluluğa ait hissetmeyenler? Onlar ne yapar merak ettiniz mi? Bence onlar biraz daha özgür düşünebilenlerimiz. Sistemin dışına çıkabilenler... Kimine göre münzevileşip dağlara çıkanlar, kimine göre uçuk kaçık düşünceleriyle uyumsuz, sistem bozucular... Ama kim ne derse desin farklı düşündükleri, var olanı eleştirip geliştirmek istedikleri kesin.
Uyumlular, uyumsuzlar olarak...
Sanayi Devrimi ile başlayan toplumdaki aşırı kapitalist yapı tüketimi artırıp, gezegeni doğal halinden çıkararak bir tımarhaneye dönüştürmekten başka bir işe yaramadı. İnsanlar maddi varlıkları tükettiği gibi, duyguları ve maneviyatı da aynı hızla tüketebileceklerini sandılar. Kadim kültürlerin doğayla bütün olmak üzerine kurulu maneviyat öğretileri, tektanrılı dinlerin ”Cezalandırıcı Tanrı ve vaad ettiği cennet” anlayışı ile kapitalizmin “Ne kadar çok çalışırsan, o kadar tüketmeye hakkın olur” anlayışı arasında sıkışarak kaybolup gitti. Görünürde sisteme uyumlu insan, gezerek, tozarak, yiyip içerek, dünya zevklerine fazlaca dalarak zenginleştiğini zannederken gitgide yalnızlaştı. Hiçbir yere tam olarak ait olamadıkça uyumsuzlaştı. Böyle olunca da toplumdaki derin ayrımlar, -son yıllarda daha da çok belki de- sadece yönetilmesi gereken sorunlar olarak görülüyor. Hangi metoda, hangi görüşe, hangi değerlendirmeye göre bir gruba dahil oluyoruz? Hangi gruba ait olduğunuzu biliyor musunuz? Onlarca sistem ve kategori sayabilirim BİZ’i ayıran...Ama sonra bir kesişim kümesi adı veririm ki hepimiz onun altında birleşiriz. İşte o kümenin adı İNSAN OLMAK!
O zaman insan, yaşayanların en onurlusu olabilecek, özgür iradeyle taçlandırılmış kutsal(!) varlık, mevcudiyetinin hakkını vermeden mi gitmeli bu renkli dünyadan? Sürekli tüketerek, etrafımızda yaşayan on binlerce türü yok sayarak, bencil ve zevk odaklı bir yaşam anlayışı, ne dinlerin ne sosyolojinin ne de bireysel tekamül yolunun istediği şey! Bunu sadece bu sistemlerden adaletsizce beslenen bencil varlıklar ister ve bunun da değişimi göreceli olarak yakın, inanın!
AYIRAMAYACAKLAR BİZ’i…
Yeni bir çağ ve yeni insan kapıda!
Sevgimle,
YORUMLAR