Ruhum daraldı...

Hiçbir şey istediğim gibi değil, haberler ruhumu daraltıyor. Siyaset malum, durum içler acısı, bu yetmezmiş gibi bir de iyi insanların başına gelen çok kötü şeyler var. Erdal Tosun, sabahın köründe hastaneye giderken, üstüne araba düşüp ölüyor. Değerli bir insan, insan hayatının değeri olmayan bir ülkede ziyan olup gidiyor.


Beki İkala kurşunlanarak öldürülüyor. İşi gücü iyilik olan, insanlara umut ve sevgi veren bir insan cani bir şekilde öldürülüyor ve vuran kişi kayıplara karışıyor. “Saadet” apartmanının girişinde gerçekleşmiş bu korkunç olay. Düşündüren bir ironi. İkala meleklerin yanında, ışığa kavuştu, bizler hala şoktayız.


Etraf da tam bir kaos. Sokaklar rezalet ötesi. Şantiyede yaşar gibiyiz, her taraf vinç ve kamyon dolu. Rantsal dönüşümün kurbanıyız. Geçen gün, evdeki bir problem için sigortadan gelen hanıma, rapor tutarken “tabii bu binalar çok eskidi artık” dediğimde,”Öyle söylemeyin, yeni binalar tam rezalet, 3 ay içinde ordan burdan patlıyor her şey, o yerden ısıtmalı,lüks, yeni dairelerin çoğu içler acısı” dedi. Umudumuz da gitti yani. Bunca hengame ve gürültü belki de boşuna.


Yorganı kafama çekip, yataktan çıkmayasım var. Öylesine kararıyor içim bazen. Üstelik ben, antidepresan kullanmayanlardanım, düşünün halimi yani. İşim ise sevgiyi, ışığı, şifayı yaymak, umudu büyütmek, örnek olmak, ilham vermek, motive etmek. Ne yapılır öyleyse bu durumda? İnadına mutlu olunur.


En karanlık günlerimde en önce kendime “Yeter ama, değiş hadi” diyorum. Bakış açımı bir an önce değiştirmem için kendime komut veriyorum.


Kalkıp durup dururken bir güzel giyinip, makyaj yapıyorum, yıkılmadığımı ve hala ayakta olduğumu kendime kanıtlama şekillerimden biri bu, her seferinde de sonuç veriyor.


Kendimi yürüyüşe veriyorum. Gerekli gereksiz, vuruyorum kendimi yollara. Sanki her adımımda sıkıntılardan biraz daha uzaklaşıyormuşum ve hüzünleri geride bırakıyormuşum gibi düşünüyorum. Öyle de oluyor. “En azından biraz yediklerimi yakarım” diye çıktığım yürüyüşler, bazen ağaçların ve sahilin şifasıyla, bazen de vitrinlere bakmanın kafayı dağıtan rahatlatıcılığıyla beni toparlayıveriyor.


Çok daraldığımda bazen de mutfağa girip yemek yapıyorum. Yemek yapmak için “terapi” derlerdi eskiden ve hiç anlamazdım, ben böyle bir tip değildim çünkü ama sonradan değiştim, iyi de oldu. Hem çeşit çeşit yemek çıkıyor ortaya ve sonraki günler rahat ediyorum, hem de kafam dağılıyor. Siz yemek yapmak zorunda değilsiniz ama bir şeyler yaratmanızı öneririm, insanın ruhuna iyi geliyor. Bir şeyler çıkarın ortaya yani, yaratın, bozun, değiştirin. Yemekle olmaz ise, boyayla olur, dikişle olur, tamir ve restorasyonla olur, yazmakla olur. Kendinizi ve her şeyi bir süre unutacağınız bir uğraşınız olsun.


İlla ki dağıtın bulutları. En sevdiğiniz, her zaman size gelen dostunuzu arayın ve iki çift laf edip kapayın, dolabınızı çekmecenizi düzenleyin, eskileri atıp rahatlayın. Güzel bir müzik dinleyin, keyifle çayınızı yudumlayın, ılık bir duş alıp gevşeyin, yumuşacık bir battaniyenin altında büzülüp kitap okuyun. Bir şeyler yapın, silkelenin, yenilenin, inadına mutlu olun.


Hayat güzel çünkü. Nefes alıyorsanız, burdaysanız hala, umutsuzluk içinde kaybolmayın. Ben toparlandım, darısı başınıza.


Sevgiyle kalın…


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Kendimi buldum yine. . Seviyorum yazilarini. .
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.