Çalakalem of çekmek

İş hayatımızda da, aile hayatımızda da bizi çileden çıkaran şeyler çok oluyor. Kontrol edemediğimiz ve kabullenmek zorunda olduğumuz durumlar, hiç beklemediğimiz zamanlarda ortaya çıkan problemler, geçmişten yüreğimizde taşıdığımız kırgınlıklar bugünün kara bulutları oluveriyor. Paylaşmak, yüreği hafifletmek lazım, aksi takdirde küçücük bir kar tanesi, kafamızdaki kuruntularla koca bir çığa dönüşebiliyor.



Enerjimizin dengeyi bulması ve doğru perspektifi yakalamamız önemli ama bazen insan bunu tek başına başaramayabiliyor. Terapist görevi gören can dostlara dert yanmak iyi hoş da, o da bir yere kadar tabii ki. Bazı şeyleri tam olarak anlatmak, özetlemek de her zaman kolay olmuyor. Peki öyleyse ne yapmak lazım?


Kendi başımıza rahatlıkla uygulayabileceğimiz en basit ve etkili arınma yöntemlerinden biri yazmak olsa gerek. Basit olduğundan mıdır bilmem ama bu yöntemi bilenler çok ama uygulayanlar az nedense. Oysa kafamızdaki kargaşaları, dertleri kağıda aktardığımızda sihirli bir şekilde küçülüveriyorlar bazen. O ana kadar “ölüm kalım meselesi” gibi algılanan bir sıkıntı “o kadar da önemli” görünmeyebiliyor yazınca. Kişi içindekileri kağıda dökerken sadece rahatlamakla kalmıyor, duygularında ve düşüncelerinde netlik kazanmayı da başarıyor. Yazarken “esas” sıkıntısının başka bir şey olduğunu fark edebiliyor, ya da bazı konuları yanlış yorumladığını ıfark edebiliyor mesela. Kelimelere döktüğünde sıkıntısının “adını koyması” kolaylaşıyor. Adı koyulan problemin çözülebilmesi ise daha mümkün hale geliyor.


Yazının başka bir yararı da hayatta yarattığınız bazı “senaryoları” nasıl da tekrar ettiğimizi fark etmemizi sağlaması. Öyle ya, bir dosta bıkmadan usanmadan tekrar ettiğimiz “nakarat”lar biz incinmeyelim diye yüzümüze vurulmazken, kendi satırlarımız bizi derinden sarsabiliyor. Nasıl da “aynı durumlar içinde debelenip durduğumuzu” anlamamız bizi gerçek anlamda “uyandırabiliyor”. Kimsenin bir şey demesine gerek kalmadan, bu halimizden bıkıyor ve sıkılıyoruz bu şekilde. “Bilmem kaç ay önce de aynı hikayeyi anlatıyormuşum ve şimdi de değişen hiç bir şey yok” diyebilmemiz başka türlü bir etki yaratıyor ruhumuzda.


İşte o yüzden yazmak lazım. Yazarak rahatlamak, hafiflemek,özgürleşmek,arınmak.... Ama bu konuda nedense çoğumuz zorlanıyoruz. Bu biraz da mükemmeliyetçilik anlayışımızdan kaynaklanıyor. Sanki “en çok okunanlar” listesine girecek bir kitap yazılması gerekiyormuş gibi, kişi boş sayfanın önüne oturup kalemi eline aldığında donup kalıyor öylece.”Nasıl anlatsam, nerden başlasam” endişesiyle tek kelime yazamama durumları ortaya çıkıyor.


Oysa rahatlamak amacıyla yazılan yazı, giriş, gelişme, sonuç bölümü içermez ki... Bir yarışmaya falan katılmayacak, ana teması aranmayacak, enine boyuna eleştirilmeyecek sonuçta ama yine de kendimizi kelimelere bırakamıyoruz. Başkası tarafından okunsun diye yazılmıyor halbuki böyle bir yazı. Daralan yürek ferahlasın, gece uykular bir şeye benzesin diye yazılan bir hesaplaşma, dertleşme olarak görülmeli aslında. Üstünden bir şeyleri atmak için çalakalem yazmalı insan duygularını. Sesli düşünür gibi, derin bir of çeker gibi, gereğinde söver, küfür eder gibi ya da kafa karışıklığını aynen aktarırcasına “saçma sapan bir düzensizlik içinde” dökmeli hislerini kağıda. İşte o zaman yazmak bir terapi. Yazmak ve yakmak bellki de. Ama illa ki yazmak...


Sevgiyle kalın…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.