Hayatın öğrettikleri...

Geçenlerde doğum günümdü. “Koca çocuk” oldum! Şu meşhur sigorta reklamındaki kadınların “bana teyzeeee, teyzeeee dediler” durumuna çeyrek kaldı gibi ama aldırmıyorum. Ruhum hiç büyümeyen heyecanlı,hevesli,yaşam enerjisi dolu bir çocuğun ruhu. Gerçek anlamda sevmeyi bilen bir sürü sevdiğim insan var hayatımda ve sağlıklıyım çok şükür. Daha ne istenir hayatta? Bundan ötesi, illa ki olması gereken şeyler değil, gerçekleşirse sevineceğim dileklerim de var elbet ama mutluluğum onlara bağlı değil...


Yine de biraz düşündüm ve sordum kendime, ışık hızıyla geçen bunca yıl pişmanlıklarım oldu mu hiç, neler öğrendim hayatta diye. Şu bir gerçek ki “küçükken” hayatı çok daha kolay sanıyordum, bin bir çeşit insan karakteri olduğunu, bazılarının kötü ruhlu ve can yakıcı olduğunu, insanın kariyerinin ömrünün çok büyük bir kısmını aldığını ve o yüzden de çok ama çok önemli bir seçim olduğunu falan, yaşadıkça ve tecrübe ettikçe öğrendim. Peki başka neler öğretti bana geçen yıllar? Hemen aklıma gelen şeyleri sizinle paylaşmak istedim:


Bir şeyleri planlarken geçip gidiyormuş hayat. Çok uzun vadeli düşünmek boşmuş, habire bir şeyler değiştiği için bazı şeylerin gidişatını öngörmeye çalışmak zormuş. İnsan anı yaşamayı ne kadar erken yaşta öğrenirse o kadar kardaymış.


Bir ilişki yürümüyorsa “oldurmaya çalışmak” enerji ziyanıymış. Bir çok konuda azmetmek iyiymiş hoşmuş da, gidişi belli ve eksik kalmış bir ilişkiyi yürüteceğim diye azmetmek çok gereksiz bir çabaymış.


Kimseyi yargılamamak gerekirmiş. En ufak bir şey için bile... “Ayıpladığı şeyle ayıplanmadan ölmezmiş insan” derler. Bunun o kadar çok örneğini gördüm ki ağzım açık kaldı...Amerikalıların bir sözü vardır “Asla, asla deme!”. Doğruymuş...


Hayatımızdaki insanlar çoğu zaman bize ayna olurmuş. Gelişmek için önemli olan kişinin kendini sorgulamaya ve eleştirmeye açık olmasıymış.


Önce kendini sevmek sevgiliyi sevmekten daha önemliymiş. Kendini sevmek bir bencillik değilmiş, bilakis önce kendine karşı anlayışlı,verici,şevkatli olmak gerekirmiş.


Mutlu, huzurlu, kendine yeten ve hayatı seven insanlardan öğüt almak en iyisiymiş çünkü herkes iyi niyetli öğütlerinde kendi korku ve inançlarını da yansıtırmış.


Yüreğinin sesini dinlemeliymiş insan. Sonucunda üzülmek bile olsa en azından “kendi” hatası olurmuş yaşanan böylece ve bu “Ah akılsız kafam! Niye onu dinledim ki içimden başka şey yapmak gelirken!”demekten çok daha iyiymiş.


İlişkilerde,insanları olduğu gibi kabul edebilmek, dinlemeyi bilmek, kendimizi karşımızdakinin yerine koyabilmek, önyargılı olmamak ve lüzumsuz inatlaşmamak çok önemliymiş.


Affetmeyi bilmek gerekirmiş. Unutmamakta ve ders almakta zarar yokmuş da bunu affederek ve yürekte o ağır yükü taşımadan yapmak gerekirmiş. Yoksa kişi en çok kendine zarar verirmiş karşısındakine ders vereceğim derken...


İnsanların bizlere karşı yaptığı kabalıkların ve yanlışların çoğu zaman bizimle hiç bir ilgisi yokmuş. O yüzden “bunu bana nasıl yapar?”sorusu genel olarak gereksizmiş. Yaparmış çünkü bu onun normaliymiş ve “normal” çok ama çok göreceli bir kavrammış.


Ve hayat, bazen planlananın tam tersi şekilde gelişse de, arada yorsa ve hırpalasa da, her şeye rağmen çok ama çok güzelmiş. Onu güzel kılan bizlermişiz. Yaptığımız seçimlermiş...İyisiyle kötüsüyle her şey için çok şükür. İyi ki doğmuşum!


Sevgiyle kalın...





YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir içimi aydınlattın .....sağol.....
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.