Rüyalarınızı yazın!
Bana gelen bir videoyu izliyorum. Hayatı, 100 metre koşusu olarak tanımlıyor anlatıcı…
Daha doğrusu pek çok kişinin böyle gördüğünü ve böyle gösterilmeye çalıştığını. Düşünüyorum, hayat yüz metre koşusu mu? Kazanan ve kaybeden mi olmalı mutlaka? Ya da kazanan, arkada bıraktığı yedi kişi için üzülmeli mi? Kaybetmek, kazanmak gibi bir seçim değil mi?
Bilinçli zihnimizle pek çok şeyi isterken, aslında yaşamımız, ruhsal seçimlerimiz, kendimiz için planladığımız yol için adımlar atarız. Bilinçli zihnimizle istediğimiz şeyler olmadığında ki o istediklerimiz her zaman “sahip olmak” üzerine kuruludur ve onlar olmadan olmayacağımızı düşünürüz. Eksik, yetersiz, güçsüz hissederiz kendimizi. Kendinden emin olan ruhumuz, bizim hayat planımızın ne kadar mükemmel işlediğini bilen büyük usta, her zaman sabır ve sevgi içinde izler bizi. Onun en büyük dileği ise tüm bunlar olmadan önce de var olduğumuzu hatırlamamızdır. Onlara sahip olmadan da mutlu ve sevgi dolu olacağımızı bilmemizdir.
Yüz metre yarışı mıdır hayat?
Hayır, hayat bir oyun alanıdır. Hayat, alacaklarımız değil, yaşama vereceklerimizdir. Kaybetmek ve kazanmak yoktur. “Deneyim” ve “öğrenmek” vardır. Yarışsa eğer, bu yarış da kendimiz olmak içindir. Kararlı, inançlı olduğumuz için, hayallerimizi gerçekleştirmek için risk alıp yolda güvenle ilerlediğimiz için sonuçta birinci oluyorsak, bu alkışa değerdir.
Hayat uzun bir rüyadır. Hem uyku, hem uyanık yaşamdan oluşan. İkisi bir bütündür. Ayrılmaz bir parçadır. Güneş ve ay gibi. Kadın ve erkek gibi. Çocuk ve anne gibi. Hava ve su gibi. İç içe birbirini tamamlayandır.
Rüyalar, kendiniz olma yolculuğunda size rehberlik eder. Mutlu olmanızın önüne geçen engelleri gösterir. Değiştirmeniz gereken inançları, güçlenmeniz gereken konulara deniz feneri olurlar.
Ve yorumlayıp hayata geçirdiğiniz her rüya, uyanık yaşamınızda hayatınıza fark katar.
Bu yüzden rüyalarımıza gereken önemi vermeliyiz. Bunun için ilk adım, başucumuzda bir rüya günlüğü oluşturmak. Ve uyanır uyanmaz rüyalarımızı yazmak. Aklımızda olan her neyse. Hikâye katmadan, yorum katmadan. “Aman sonra yazarım” demeyin. Bir bakmışsın çok net hatırladığınız rüya, birkaç dakika içinde uçup gitmiş. Bununla ilgili güzel bir deneyim yaşamıştım.
Yanımda çalışan bir bayan, bir sabah çok güzel üç rüyayı hatırlayarak uyanmıştı. Bir süre sonra rehber rüyalar kitabım için rüyaları istedim. “Abla ben yazmadım ve hatırlamıyorum, unuttum” dedi. “Canın sağ olsun” dedim. Bir kaç gün sonra yanıma geldi. Bana el yazısıyla yazılmış üç rüyayı uzattı. ”Nasıl?” dedim. “Abla sen benden rüyaları istedin, dua ettim hatırlamak için. Dün gece aynı rüyaları tekrar gördüm. Sabah uyanır uyanmaz rüyalarımı yazdım. Ama kafama bir şey takıldı?” “ Nedir o?” diye sorunca, beni de çok etkileyen ve rüyaların hemen yazılması gerektiğinin ne kadar doğru olduğunu bir kere daha teyit etti.
“Rüyamın başında bir ses duydum abla. Bana sana rüyalarını geri vereceğim. Ama bir şartım var. Sabah uyandığında, pencereden dışarı bakmadan rüyalarını yazacaksın.” dedi.
Pencereden dışarı bakmadan, yani hayata karışmadan. Süper bir cevap, süper bir farkındalık.
Bu sayfada, ben de rüyalarınızı ve hayatın işaretlerini yorumlayarak, hayatınıza küçük melek dokunuşlar yapmaya çalışacağım.
Emin olun sizden çok daha heyecanlıyım.
Rüyalarla ilgili sormak istediğiniz her şeyi, ya da rüyalarınızı bana mail atıp, bu güzel heyecanı birlikte paylaşabiliriz.
Aşk’la…
YORUMLAR