Şüpheli şahıs: ben…
“Kızlık zarı” makalemi okuyanlar bilir; geçen yaz, Karaburun'da kızım ufak bir kaza geçirmişti.
Şimdi okuduklarında “Ama onun devamı gelecekti!” diye söyleniyor olabilirler.
Unutmadım, merak etmeyin. Sadece bazı gözlemler yapıyorum. Bir sonraki makalemde ya da ikincisinde bu sözümü tutmuş olacağım.
Kaza sonrası o koşuşturma içindeyken bir yandan da karakol ile görüşmeler, polislerin olay yeri soruşturmalarıyla uğraştık. Devletin bu hassasiyeti hoşumuza gitti. Çocuğun başına gelen şeyde anne ya da babanın bir ihmali var mı? Ya da kaza mı değil mi? Çocukların korunması bakımından güzel.
Ben daha çok Ala’nın yanında oldum. Şanal da polislerle görüştü.
Ben karakola gidemediğim için polise ifade verememiştim. Ertesi gün, kaldığımız otele geri döndüğümüzde ziyaretimize geldiler ve benim de ifademi aldılar.
İfademi alan polis ısrarla “Baba ya da bir anne olarak hatamız olup olmadığını, ihmal olup olmadığını” sordu. Veya birbirimizden şikâyetçi miydik?
Orada bulunan kişilerle de konuştuktan sonra neyse içleri rahat, “Protokol bu, kusura bakmayın.” diyerek gittiler.
Buraya kadar her şey çok güzel. Bu deneyim sonrası yaşadığım farkındalık, benim kendi yaşam sürecimde hep tekrar eden bir senaryoyu fark etmemi sağladı.
Benim çok sık kullandığım bazı cümleler vardır: “Neden her şey benim başıma gelir?”, “Birinin başına gökten taş düşse neden benden biliyor, ben günah keçisi miyim?” Haydi, ardından açıkla kendini; öyle değil böyle, böyle değil öyle…
Oğlumla yaptığımız bir sinema keyfi sonrası akşam eve geldiğimizde, güvenlik bana savcılıktan gelen bir kâğıt verdi. Zarfa baktım, “Karaburun savcılığı” yazıyor. Oğlum ne olduğunu sorduğunda, “Ala’nın soruşturması, önemli bir şey değildir.” dedim.
Volkan yine de “Aç oku” deyince kâğıdı açtık. Sonuç: Takipsizlik kararı çıkmış.
“Prosedür gereği” diye oğluma açıkladım.
Satırları okumaya devam edince gülmeye başladım. Oğlum merakla bana bakıp neye güldüğümü anlamaya çalışırken ben çoktan sinir krizine girmiştim.
Elimden kâğıdı alıp okumaya, benim neden güldüğümü anlamaya çalıştı.
Kendime gelince “Bak oğlum şüpheli kimmiş!” dedim. Ardından, bunun bana önemli bir farkındalık kattığını, hayatım boyunca yapmadığım bir şey için sürekli suçlandığımı, bir şekilde olayların içine çekildiğimi söyledim.
Ertesi gün hemen bizim kuantum ekibini topladım. Durumu onlara açıkladım.
Ancak bunun atalar düzleminde olduğunu belirttim. Çünkü bu tekrar eden durum, çok küçük yaşlarımdan hatta anne karnından beri devam ediyordu.
Çalışma başladı ve öyle bir noktaya geldi ki neredeyse yaradılış anındaki seçime kadar gittik. Dünyevi düzlemde ise atalarımın bir hata yaptıklarını ve o hatayı benim ödeme isteğim, kendimi feda etme arzum ortaya çıktı. Tabi ki büyük bir ustalıkla hallettiler. Şunu da belirtmek istiyorum: Şanal Bey teknik konusunda her zaman kendini yeniliyor. Bir ay önceki teknikler bile bir ay sonra başka bir şeye dönüşüyor.
Drama ise o etkin teknikler içinde sadece biri.
Şimdi nasıl mıyım? Çok ama çok rahatım. Şüpheli şahıs damgasından özgürleştim.
Bir deneyimin pek çok sonucu olabiliyor. Bu benim kazanımım. Kızımın süreci ise onun çok önemli bir korkusunu yenmesine sebep oldu. Bir kere daha Tanrı’nın her şeyi en mükemmel şekilde hallettiğini gördüm. Tabi ki sizin isteminiz, iyileşme arzunuz.
Farkındalıklarınızı davranış düzleminde uygulamanız çok önemli çünkü yaratan, biz ondan yardım istediğimizde harekete geçiyor.
Ancak harekete geçmeden önce bize düşen, o yardım noktasında buluşmak için o isteği hayata geçirmek için gereken irade, güç, hamd halini ve niyetin saflığını oluşturmamız.
Yoksa pek çokları gibi kendimizi “Yaa o kadar dua ediyorum neden kabul olmuyor?” derken bulabiliriz.
Hayatınızda sizin de tekrar eden senaryolarınız varsa kendinize şu soruları sorun: “Hep ne oluyor, ya da olmuyor?”
Bulduğunuz cevapları bana mail atın. Niyetinizin saflığı, kararlılığı ölçüsünde, kim bilir belki bir melek dokunuşu yapabilirim!
Sizde rüyalarınızın yorumlanıp sitede yayınlanmasını istiyorsanız ielci@hthayat.com adresine yazabilirsiniz...
Sevgi ve Işık’la.
YORUMLAR