Ali Rıza Bey’in Köşkü vs 2013

Bugünlerde kendimi Alper Canıgüz romanı karakteri ile Wes Anderson karakteri arasında bir yerde hissediyorum okuyucum. Alper Canıgüz karakteri dediysem über fırlama Alper Kamu değil, gayet bildiğin Gizliajans’ın gariban Musa’sından hallice. Sanki dünyayı uzaylılar istila etmiş de bir tek benim haberim yokmuş gibi. 2013 bitti bitecek, ha gayret son dakikalar, uzatmalar oynanıyor, 3 korner 1 penaltı hakkımı 2014’de kullanmak üzere saklıyorum. 90’dan gol olursa değme keyfime.



Bu aralar sıklıkla 2013 sene değil de Ali Rıza Bey’in köşküymüşsün be mübarek diyorum. Yaprak Dökümü misali o, bu, şu, biz, siz, onlar bir koşturma, bir telaş, bir alavere dalavere, bir isyan, bir isyan günlerinde aşk, bir gözyaşı, bir hastalık, bir ölüm, bir park, bir ağaç, bir kızgın toz bulutu vay arkadaş neydi be diyip duruyorum. Gözlerim doluyor, hıçkıra hıçkıra gülüyorum.



Durum değerlenmesi yapmayacağım. Eskiden yapmayı çok severdim ama şimdi hangi durumu değerlendireceğimi şaşırıyorum, zira durmadan bir şeyler oluyor. Takip etmekte zorlanıyorum, vay anam Serhat dilime pelesenk! Bu yazı 2013’ün son yazısı. 2013 iyiydin hoştun ama gıcıklıkların da olmadı değil, bir daha gel der miyim? Düşünmem lazım. Zaten bu günlerde fazla düşünüyorum. Düşün düşün hoş değil işin diyor iç sesim, atasözlerini değiştirmeden kullanalım diyorum.



Dedim ya Musa’dan hallice Margot Tenenbaum’dan bir tutam eklenmiş haldeyim. Ruby Tuesday fon müziğim, omuzlarına yük binmiş Jude gibi, bir nevi Atlas gibi her sabah ve her akşam 15 MB’lık mail yağmuru ile 2013’ü bitiriyorum. Bu yazıyı okurken Hey Jude’u dinliyor size de dinleyin diyorum, bazı şarkılar bazı yazılara çok yakışıyor, çünkü bazı şarkılar çok güzel, tıpkı bazı insanlar gibi.



Mayıs sonundan bugüne kadar geçen günleri hesaplamakta zorlanıyorum. Parmak hesabını küçüklüğümden beri karıştırıyorum, matematikle de aram hiç iyi değil, insanın havuzla ne tür bir problemi olabilir ki zaten? Havuz kirlidir ya da kirli değildir, zaten deniz varken havuz da nedir? Ayrıca Pisagor o teoremleri nasıl bulmuştur? Canı sıkılmış da dur ben bugün bir teorem yapayım mı demiştir? Yoksa hamamda gözüne sabun kaçmış da teorem mi yapmıştır? İşte bunlar hep soru, işte bunlar hep merak. Durmadan tükenmeden merak etme potansiyelim var okuyucum. O neden öyle, bu nasıl olmuş, gemiler nasıl yüzüyor, uçaklar nasıl uçuyor, kediler gerçekten dört ayak üstüne düşüyor mu? Peki ya dokuz can? İşte bütün bunlar cevapsız sorular. Dedim ya çok düşünüyorum, sonra yaya geçidinde yeşili bekleyen kediler ve köpekler görüyorum, gülümsüyorum.



2013 çok lö lö löydün, çok da güzeldin, çok da tuhaftın, gözümü açtım kapadım bittin gittin. Ben bir yaş daha yaşlandım, kaz ayaklarıma bir yenisi daha eklendi, saçımda beyazları zaten boş ver.



Satırlarıma burada son verirken diyeceğim şu, 2013 hadi canım yandan yandan.



Ayrıca herkese güzel yıllar diliyor, büyüklerin ellerinden öpüyor, küçüklerden makas alıyorum. Yakışıklılar siz köşeye ayrılın diyeceklerim var size, güzeller siz işinize dönebilirsiniz.



E’nin bana verdiği gaza ve fazla kahvenin bana verdiği yetkiye dayanarak Berlin’e mi gitsem diyor, yine bir soru ile yazıma noktayı koyuyorum. Gitsem mi acaba? Neyse hadi kaçtım ben.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.