Örtmenim bir şey diyebilir miyim?

Merhaba okuyucum! 9 günlük tatil sonrası işine gücüne dönen sizlere kucak dolusu sevgiler, saygılar, hürmetler! Arzular şelale! Zira kolay değil, hem de hiç kolay değil bünye sermeye mayışmaya alışmışken, uykular ne de güzel derken işe güce dönmek. Ha benim için zor mu kolay mı? Henüz anlayamadım, zaten anlayana kadar Cuma geliverdi.


Güzel ve yalnız ülkemin her bir köşesi tuhaflıklarla dolu okuyucum. Ülkem adeta bir freak show! O beybi gerçekten çok şahane! Mesela geçen gün bir toplantıya giderken – otobüsteyim bak, o derece içimizden biriyim yani, başkası olsa şoför filan yazar, neyse- yanıma oldukça yaşlı bir bey amca oturdu. İstanbul’un mükemmel trafiğinde huleyn erken de çıktım ama yetişemeyecek gibiyim amanın ya derken, amcanın kulağıma “Cep telefonunu cebinde taşıma, rahim kanseri olursun!” diye fısıldaması ile ulu manitu sana geliyorum dedim. Kulağıma fısıldıyor, ses kısık böyle, hani filmlerde olur ya “fırtına öncesi sessizlik” diyip hiçbir şey olmamış gibi işine dönen amcalar, aynen öyle! Ben diyeyim korku gerilim, sen de psikolojik gerilim! Ama sonuçta o sesle gerim gerim gerilim!


Bey amca bunu dedikten sonra şöyle bir baktım, n’oluyor , telefon da cebimde değil diye ama amcacım çoktan uykuya dalmıştı bile. Tabi bu durumun öncesi de var ama şimdi uzatmayayım, özet geçeyim. Bu yanımdaki amca bey ayakta duran bir hanımefendiye göz kırpıp senin yaşında olacaktım ki seni kaçırmazdım diye ona göre iltifat bana göre amanın şeklinde laflar etti. Sonra da dönüp bana cep telefonu, kanser diyip uykuya daldı! Trafik zaten höylöy, kafam olmuş hayvanat bahçesi, sıcak desen bir yandan amcanın kanser, kanser diye fısıldaması ile bünye nahoşlaştı, az biraz sinirler gerildi, yanımda uyuklayan bey amcaya, sevgili amca seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım demek istendi, ancak yaşa hürmet, büyüklere saygıdan susuldu, gözler konuştu.


Halbuki bir iki bir şey diyeydim, bey amca o hanım kız senin evladın yaşında diyeydim, ah diyeydim a dostlar ama olmadı. Bazen böyle söylemek istediklerimi söyleyemiyorum, söylemiyorum ya işte o bana ters etki yapıyor, olmuyor yani. Şimdi sevgili okuyucum, burada anlatmak istediğim, bu haftaki yazımın ana fikri, yani pek tatlı yazarınızın size anlatmaya çalıştığı şey dinlemek, dinlememek, dinlemek istemeyip de dinlemeye maruz kalmak, cevap vermeye zorlanmak, söylemek istediklerini söyleyememek, nasıl söyleyeceğini bilememek. Hayat çok zor bu okuyucum valla, şimdi yukarıda yazdığım cümleyi bir çırpıda okudum da Vay anam Serhat yani.


Bazen insan dinlemek istemediği, cevap vermek istemediği şeyleri dinlemek zorunda kalıyor. Mesela en saçma örneği minibüste çalan Serdar Ortaç. Benim 40 yılda bile aklıma gelmez Serdar Ortaç dinlemek, zira binlerce dansöz var diyen bir şarkıyı ne yapayım, dinlemem ama dinlemek zorunda kalıyorum, kalıyoruz, şoför bey müziği kısar mısınız, kapatır mısınız diyorsunuz beyzadenin ters bakışlarıyla adeta dayak diyorsunuz. Zor yani. Ya da serviste giderken sabah iş arkadaşınız aslında hiç ilginç olmayan, sıkıcı hatta size göre anlatılmaması gereken mahrem bir konuyu, yaşadığını anlatıp duruyor, dinliyormuş gibi yapıyorsunuz, sonra sıkılıp dinlemediğinizi belli ediyorsunuz ama yine olmuyor. Zor dostum zor! Hayat bazen valla zor! Şimdi arkadaşı kırmadan nasıl diyeceksin ki cicim ilgilenmiyorum, ya da bana ne dostum. Olmaz. Olur da olmaz.


Ama olmalı be canlarım. Bir yol olmalı. Serdar Ortaç’lara, servis arkadaşlarının özel hayatlarını anlatmalarına, otobüste kulağınıza fısıldayan bey amcalara ilgilenmiyorum, beni alakadar etmez dostum, hey adamım biraz sakin demenin, bunu anlatabilmenin bir yolu olmalı.


Bulursanız beri gelin dostlar! Zira önemli şey ve de hayat paylaştıkça güzel!






YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.