Taciz
Neden ses çıkartamadım?
Yıl 2015, aylardan nisan ya da mayıs. Nepal-Pokhara'dayım. Nepal, özellikle de Pokhara iyi geliyor; arabeskimden çıkıyor, görünür biçimde parıldıyorum. Hiçbişeye koşturmadığım, tam gönlüme göre günler geçiriyorum. Dağlara bak, göl etrafında yürüyüş yap, pırıl pırıl kafalarla tanış, geçmişle barış vs. Yine benzer günlerden biri. Nepal'den alıp çok sevdiğim bi şalvarım var, her gün onu giyiyorum. Bi şalvar daha alayım diyorum, hem şalvarın yükü hafifler hem de yıkandığında açıkta kalmam. Birkaç dükkana giriyorum, tek tük beğeniyorum, üşenmezsem deniyorum. Hiç de sevmem alışveriş yapmayı bu arada, hemen bitsin isterim. Son bi dükkana daha girip süreci bitirmeye karar veriyorum. Diğerleri gibi ufak bi dükkan. Sürekli mallarını öven bi Nepalli. Boyu posu bana yakın, biraz daha çelimsiz. Bakışları ve konuşması bi acaip. Zaten kaçarım esnaf darlamasından, bunaltıyor iyice, bi an önce gitmek istiyorum. Çok ısrar ettiği için beğendiğim bi şalvarı giyiyorum. Rengi güzel ama bişeleri olmamış, aynada gördüğüm şey tam içime sinmiyor. O sırada darlamaya devam ediyor herif, "şöyle güzel, burasını çekelim, şurasını katla" falan filan. Bi yandan konuşup bi yandan şalvarın belini çekiştiriyor, oradan diz kısmına bişeler yapıyor, kasıkları yokluyor... Derken eli penis ve testislerime gidiyor. Dizime, kasığıma dokunduğu gibi birkaç saniye dokunup, tekrar diğer bölgelere geçiyor. "Şöyle oldu, şimdi iyi, bak böyle güzel" falan gibisinden hiç durmadan hızlı hızlı konuşuyor bu sıralarda. Bi irkiliyorum. Adamın bakışları ve sesi bi acaip, kıllanıyorum. Bi yandan da malını satmaya çalışıyor. O birkaç saniyede kafam sorularla doluyor. "Nepal'de erkeklerin birbirine teması böyle mi acaba?", "Adamın esnaflığına aşırı mı tepki veriyorum?", "Sesi mi öyle yoksa şu an "sapıklaşıyor" mu herif?" Adam dizden, paçadan yine benim takımlara geliyor. Biraz daha uzun kalıp, yine diğer kısımlara geçiyor. Kıllanmam artıyor ama çok hızlı gelişiyor olaylar, kontrol bende diil. "Ya çok yanlış anlamışsam? Yersiz bişe deyip çok utanırsam?" Ve üçüncü kez, artık nefes alışı değişmiş halde "tamam böyle iyi" falan diye malum bölgeye el atınca "Tamam!" diyebilip iki adım geri atıyorum. Adamın yüzü, bakışları kapkaranlık ve pis bi sırıtışı var. Kafamın içinde bi milyon cümle var ama hiçbirini ifade edemeden, sadece hızlıca üstümü değiştirip çıkıyorum dükkandan. Hostele yürürken ve terasta otururken düşünceler akın ediyor. "Neden sesimi çıkartmadım?" "Neden şunu şunu şunu demedim?" "Neden eline ya da ağzına, burnuna vurmadım?" "Yoksa gay miyim, dokunmasını mı istedim?" "Korkak mıyım, nasıl izin verdim dokunmasına?"... Sorular, yargılar havada uçuşuyor. Utanç var, suçluluk var, korku var, öfke var. Hepsi birbirinin yancısı duygular zaten. Kendimi rahatlatmak için adamla konuşma ya da ağzının ortasına bi tane çakma planları yapıyorum. Çok anlamsız ve geç kalmış bulup vazgeçiyorum. Deprem olduğunda da donmuş olduğumu hatırlamam kolay olmuyor. Sevgilim/arkadaşım/anam-babam/ hiç tanımadığım biri beklemediğim anda sert bişe söylediğinde de donduğumu... Korkunca, afallayınca, hiç beklemediğim yerden gelince öyle kalakalıyorum işte. Bi süre sonra sakinliyorum. Nepal'de bissürü yaramı iyileştirmişim, kendimi ve bana kötülük yaptığını varsaydığım kişileri affetmişim; buna takılmıyorum uzun uzun. Arada denk gelen acı fındığı yedim diye poşeti bırakmıyorum; üstüne süt gibi taze fındıkları lüp lüp yemeye devam ediyorum. Aynı olayı kendimi ve dünyayı güzel bulmadığım, karanlık bi dönemimde yaşasaydım, etkisi çok daha fena olabilirdi elbette.
Yıllar geçiyor. Çok sevdiğim bi biraderimle dertleşiyoruz. Başına gelen bi olayı anlatıyor. Yurtdışında bi festivale gidiyor sevgilisiyle. Arkadaşlar, arkadaşların arkadaşları, tanışılan güzel insanlar falan kalabalık takılmaya başlıyorlar. Bi gün bol içki miçki, müzik, dans derken bitik halde yayılıyorlar çimlere. Arkadaşım yatarken bi el hissediyor. El sevgilisinin eli diil. İçki miçkinin etkisiyle önce ortamdaki aşk meşk haline veriyor. Bakıyor el, yeni tanıştıkları adamlardan birinin eli ve cinsel bölgeye doğru ilerliyor. Adamın yüzündeki değişimi görüşünü anlatıyor bana, bakışlarının, gülüşünün dönüşümünü. Kendisinin afallayışını, donuşunu, anında tepki veremeyişini...
Anlattığı tepkiler, sorduğu sorular beni de tekrar kendi hikayeme döndürüyor. Bu defa daha sakin ve başka sorular soruyorum: "Adam teoride (kimseyle kavga etmedim, umarım hayatım boyunca da etmem) vurdum mu yıkamayacağım, iri yarı bi tip olsaydı, yani büyük bi güç eşitsizliği olsaydı "av"gibi hisseder miydim?" "Adam penisime/testislerime diil popoma dokunsaydı "av" gibi hisseder miydim?" "Penisime/testislerime dokunan adam diil de kadın olsaydı, "av" hissini geçtim, herhangi bi olumsuz hisse kapılır mıydım?"... Muhtemel cevaplarım: Evet-evet-hayır. Bu soru-cevaplarla birlikte sevgililerimin/kız kardeşlerimin anlattıkları ve anlatamadıkları taciz hikayelerini düşünüyorum. Aynı donma hissi, ona eklenebilecek olan "av" korkusu, sesini çıkaramadığı için oluşan suçluluk hissi... Kendimi nasıl koruyamadım'dan elalem ne der'e, "yoksa gay miyim?"in muadili olan "yoksa or.... muyum?"a, "kirlendiği" için şiddet görmeye uzanan bi utanç-korku duvarı... Erkek cinsel açlığının nasıl bişe olduğunu biliyorum. Hapise, mezara, yaşarken cehenneme sokabilecek bi içgüdü. Çokça sevdim, sevildim, seviştim; bissürü harika kadınla duygusal ve cinsel tatmini yaşadık. Bu veriler cepte olarak bi anı anlatayım... Sevgilimle tatildeyiz, bomboş bi sahil buluyoruz, bulunca da denize çıplak giriyoruz. Denizde sevgilimin memesinden, poposundan gözlerimi alamıyorum. Hipnotize olmuş haldeyim. Gördüğüm ilk meme ya da popo diiller. Yine o meme ve popoları ilk kez de görmüyorum, defalarca görmüş ve kendileriyle çeşitli "etkileşimlere" girmiş durumdayım. Ama duruma güldürecek, hatta üstüne kafa yorduracak bi açlıkla o hipnoz halini yaşıyorum. Ergenlik döneminin doyurulmamış açlığı mıdır, toplumsal rol ve yasaklar mıdır, erkek olmanın kaderi midir, hangisi baskın bilemiyorum. Başka meme ve popolara da aynı coşkuyla bakmak, uzun uzun incelemek istiyorum ama kendimi alıkoyuyorum. Çünkü ahlakı, toplumu, hukuku falan geçtim, alan duygusunun öneminin farkındayım. Mini etek giydi, kot pantolon giydi, tacizi hak etti falan var hani... Dekolteyi geçtim, çırılçıplak olsa bi kadın, hatta bi orjinin ortasında olsa, kafası bi dünya halde, tanımadığı kadın ve erkeklerle ilişkiye giriyor falan olsa, yine de dokunmak için onayını almayı beklerim. Onayı almadan da dokunmaya hakkım yoktur. Aynı nedenle, canım çok çekse de o memeye-popoya kısacık bakıp hemen gözümü çeviriyorum. Tenhada sadece ben ve bi kadın yürüyorsak kaldırımı değiştiriyorum; değiştiremezsem hızlanıp ya da durup mesafeyi açıyorum. Toplumdaki "av" rolü kadınlara, "avcı" rolü heteroseksüel erkeklere verildiği için kadın üzerinden veriyorum örnekleri. 10-11 yaşlarındayım. Kıllar belirmemiş, sesim kalınlaşmamış, penisim büyümemiş daha. Ama penisimi oraya buraya sürtünce zevk alıyorum. Bi gün kucağıma küçük bi kız çocuğu alıyorum. Zıplatıyorum gülüyor, ben de gülüyorum, mutluyuz. Göbeğimin orada zıplarken penisimin (pipi de diyebiliriz kendisine) hizasına kayıyor. Zıplatırken başka bi zevk almaya da başlıyorum. Yine gülüyoruz ama bu defa içimde yasak olduğunu tahmin ettiğim bişeyi yapmanın gerginliği var. Erkek ve kadın bi araya gelince naparlar ya da vajina nerededir bilmiyorum ama penisimden zevk almamam gerektiğinden haberim var. Dışarıdan anlaşılacak bi görüntümüz olmasa da etrafıma bakınıyorum yakalanmamak için. Birkaç dakikayı öyle geçiriyoruz. Suçluluk duygum ve korkum artıyor, devam etmiyorum daha.
20 yıl kadar kendimi dünyanın en kötü insanı gibi hissediyorum. Bi gün uluorta yazıyorum. Ne yaptığımı, yıllardır nasıl hissettiğimi. Kimse 10-11 yaşlarındaki çocuğu suçlamıyor, yargılamıyor. Bissürü insan kendi hikayesini paylaşıyor. Kendinden küçük kızlara ve erkeklere dokunan, sürtünen meraklı kız çocukları, pipisini sürten, gösteren, elleten meraklı erkek çocukları... Bazen küçükler oluyor hikayelerde, bazen aile üyeleri, nadiren hayvanlar. Cinselliği keşfetme yolculuğu, yani "herkesin bildiği sırlar" bi şekilde, dev utanç, suçluluk, korku, özdeğer yıkımlarıyla gerçekleşmeye devam ediyor. İnsanların yıllarını sakatlıyor. "Suçlular" ve "kurbanlar"ın cinsellikleri de sevgi anlayışları da paramparça oluyor. Sarılamayan, ıslanamayan, erekte olamayan, yakınlaşamayan, güvenemeyen, şiddete, korkuya, utanca teslim yetişkinlerin dünyası...
Hiçbişeyi "aklamaya", haklı çıkarmaya ya da linç etmeye niyetim yok. Olanı, olduğu gibi anlatmaya devam ediyorum sadece. Kadın olsaydım, ya da toplumda cinsel tacize uğrayanlar erkekler olsaydı, kendimi savunmak için teknikler öğrenir, başıma geldiğinde de deneyeni pişman ettirirdim diye varsayıyorum. En çok utanılan konu cinsellik, yine en çok utanılan taciz türü de cinsel taciz olduğu için diğer tacizlerin, alan gasplarının pek adı geçmiyor. Oralar konuşulsa "kendimi korurdum" varsayımım büyük ihtimalle komik kalırdı. Gözetlemenin, yargılamanın, başkasının işine/zamanına/mekanına bulaşmanın, tacizin daniskasının farkında bile diil çoğu insan. Pipi-kuku etrafında döner gibi yapıp dönemiyor mevzular. Azıcık dönse bari, dönse de diğer konular da görünür olsa. Utanç-suçluluk-korku ifade edildikçe kayboluyor; ortaya kocaman, pırıl pırıl, dönüşüme açık bi alan çıkıyor. Uluorta ya da tek bi kişiye... "Herkesin bildiği sırların" patır patır dökülmesini diliyorum.
YORUMLAR