Gelinliğin yan etkileri

Elmayı yiyip cennetten kovulalı ne kadar çok zaman geçmiş olsa da insanlık olarak bir türlü ilişki kurmayı çözemedik. Yıllardır popülerliğini asla yitirmeyen tek konu hep bu oldu, ilişkiler... Filmler, kitaplar, her şey hala ilişki kurmanın karmaşıklığına kafa yorarken bizler de binlerce yıldır bunu öğrenememiş olmanın en ufak bir rahatsızlığını duymadan ilerleyip gidiyoruz.


Bir şekilde düşe kalka ilişki kurup bu yolda ilerlemeye baş koymuş insanların ortak noktalarından birisi de evlilik. Ülkemizde en önem verilen, en çok ağız kalabalığı yapılan ve en gündemden düşmeyen şey her daim evlilik konusudur. Tüm bu kafa meşguliyetinde ise genelde hep tek bir şey göze çarpar: Gelinler. Damatlar evlilik ve düğün mevzularında konu mankeni olup getir götür işleri yaptırılmaya mahkum edilirler. Ama gelin olmak öyle midir... Gelin olmak ülkemizde çok yüksek bir mertebedir. Evlenmeye karar verildiği andan itibaren ilişkinin kadını anında prenseslik mertebesine yükselir ve 5 yıldızlı Antalya otellerindeki balayı odasına gidene kadar o seviyede kalır. Gelin olmak o kadar mühim bir gerekliliktir ki eğer 30, bilemedin 35 yalından küçük bir kadınsanız ve evlenmeden ölüp giderseniz tabutunuza gelinlik giydirilebilir, en olmadı duvak takılma olasılığı vardır. Çünkü genç bir kadının bu hayattaki en büyük ideali gelin olmaktır ve olamadan ölüp giderse tatlı canı bu hayatta olmadığından değil şu hayatta gelin olamadığı için üzülmek gerekmektedir.


Gelin olmaya verilen bu çılgın önem kızlarımızın da ruhunu karman çorman olmasına sebep olabiliyor. Tarzı, hayatı yaşama şekli en sade olan kız bile gelin olma sıfatını edindiği an birden koket bir kadına dönüşebiliyor. Zaten “gelinlik” denilen o kostümü giyip de normal kalabilen çok az kadına denk geldim diyebilirim. Yani günlük hayatında bir kot bir tişört gezen, geceden geceye süslenen o kızımız gelinliğe gelince birden bir Lady Gaga, bir Bülent Ersoy olup çıkıyor. Her yerden katlar, taşlar, tüller fışkıran ve sadece büyük tropik kuşlarda görülen kabarıklıklarda gelinliklerle gezmek onlara hiç tuhaf gelmiyor... Ülkemizdeki çoğu kadın straplez yakayı sadece düğününde giyme imkanı bulduğu için onun klişeliğini pek değerlendirmeyi gerekli bulmuyorum. Bunun klişeliğini kıyafetleri kısıtlanmadan özgürce büyüyebildikleri halde gidip düğünlerinde yine o straplez yakayı yakışıp yakışmadığına bakmadan kullanan yabancı gelinler düşünsün... Bizi ilgilendirmiyor onların klişeliği. Zaten ben ülkemizden bahsediyorum ama gelin olmak tüm dünyadaki kadınları bir tuhaf yapıyor, sadece bizim ülkemizde daha baskın gibi diyebiliriz. Hatta “Bridezillas” diye yabancı bir reality şov bile vardı bu delirmiş gelinlerle ilgili...


Gelinlik yeterince tuhaf ve yersiz derecede kabarık, taşlı değilmiş gibi saç ve makyaj da bir o kadar kabus olabiliyor. Çok nadir başarılı saç ve makyaja denk geldim... Genelde fondöten değil de alçıpan kullanılıp sıvanmış o bembeyaz yüze yine far, ruj yerine su bazlı iç cephe son kat boyası sürülmüş gibi makyajlarla karşımıza çıkıyor gelinlerimiz. Saçlar ise kuaför değil adeta Edward Scissorhands tarafından zorla yaptırılmış gibi manasız ve her 10 gelinden 9’unda görülebilecek taçlı topuz şeklinde oluyor. Kuaförlerde geçirilen bitmek bilmez o saatler gelinin ve yakın arkadaşlarının yıllar sonra bakıp kendilerinin ne kadar çirkin olduklarını düşünecekleri fotoğrafların temelini oluşturuyor...


Tüm bu abartılı saç, makyaj ve gelinlik doğal olarak insanlarda kişilik bozukluklarına yol açabiliyor. Prenseslik mertebesinin en zirvesini yaşadığını ve gece 12’den sonra eski seviyesine döneceğini bilen gelinimiz yeterince gergin değilmiş gibi bir de rahatsızlığı %100 oranında garanti olan platform ve inci beyazı parlaklığında topukluları da giyince, işte o zaman Dede Korkut hikayeleri başlıyor... O ayakkabı ayakta olduğu sürece sadece altınlar takılırken yalandan gülümseyen gelinimiz sürekli olarak damada çıkışıp etrafındaki kız arkadaşlarına iş buyurarak biraz olsun rahatlamaya çalışıyor. Asıl en önemli detayı unuttum, bütün bu abartılı kostümler sabahın köründe giyilir ve fotoğraf çekimine gidilir... Gelinimizin tuhaflıkları en erken ne zaman başlarsa o kadar iyidir çünkü... Yazın çekilen fotoğraflarda sıcaktan yüzlerdeki alçıpan makyajı ve yeni tıraş olmuş, tombul yanakları ortaya çıkmış damadın yüzü pırıl pırıl parlar. Burada da damadın duruşu, gömleğinin buruşukluğu, sıcaktan perişan olmuşluğun önemi yoktur. Gelinimiz daha önce gördüğü benzer pozları uygular veya herkese aynı pozu verdirmede bir dünya markası olan fotoğrafçının dediklerini seve seve uygular. Gelinin tüm klişe istekleri giderildikten sonra ise düğüne geçilir. Düğünde o platformlar çıkana kadar gelinliğin yan etkileri gürül gürül devam edecektir. En son artık pastalar yenmiş, takılar takılmış ve 25. Kez Damat Halayı çalınırken o inci parlaklığında platformlar çıkar ve gelin kendisinin de eğlenmesi gerektiğini anlar. Bundan sonrası alçıpanın dağılması, topuzun biraz gevşetilmesi (ama tacın asla çıkarılmaması ) ve yaşlı akrabaların yavaştan gitmesi sonucunda arkadaşlarla eğlenilmesi şeklinde ilerler.


Tüm bu gerginliklerin, abartılı süslenmelerin ve çabaların sebebi düğün gününün insanlara “en mutlu gün” olarak kabul ettirilmiş olmasıdır. Eğer tüm hayatınız boyunca en mutlu gününüz sadece 24 saatse o gün sapıtmanız da çok normaldir çünkü. İdama gitmeden önce insanların aynı anda hem hamburger hem pizza hem de yaş pasta yemek istemesi gibi... Tüm isteklerini bir güne sığdırmaya çalışan insanlar doğal olarak düğün günlerini sadece akrabaları memnun etmek için yorulmak olarak algılıyor. Düşünsenize, en mutlu gününüzü düğün gününüzde yaşadınız ve bitti. Bundan sonra asla en mutlu gününüz olmayacak çünkü siz de bunu kabul ettiniz ve o en mutlu gününüzde kendinize içinde her şeyin olduğu bir çorba yaptınız. Sonra zaten bunun ne kadar tuhaf olduğunu görüp en mutlu gününüzü çocuğunuzun doğduğu gün olarak değiştirdiniz. Sonra 2. geldi, 3. geldi... 50 yaşınızda en mutlu gününüz hangisi diye düşününce belki de bahçenizdeki salıncakta sallanıp gazete okuduğunuz o anı hatırladınız...


Şimdi ayağınızdan o inci beyazı platformları çıkarın ve sizi asıl mutlu edecek şeyin üstüne basın.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir evlilik, düğün günü, gelin olmak gibi gereğinden fazla abartılan şeylere istinaden müthiş bir yazı. aklımı okumuşsun resmen!
    CEVAPLA
  • Misafir Yani toprağa.... Allah tamamına erdirsin !
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.