Canına tak eden kadınlar

Nazenin 12 yaşında henüz körpecik bir kızken, beşik kertmesiyle evlenmek istemeyince kendisinden 20 yaş büyük bir adama verildi. Köyünden ayrılıp hiç bilmediği bir şehirde bodrum kattaki küçük evde yaşamaya başladı. Hiç konuşmazdı. Hiç dışarı çıkmazdı. Adam ne derse yapardı.


14’ünde hamile kaldı. Kocası eve geç gelmelere başladı, hatta gün ışıyana dek görünmediği bile oluyordu. Çok içiyordu, pavyona gidiyordu, kumar oynuyordu. Bu yorgunluğu neticesinde bir gün fabrikada parmaklarını makineye kaptırdı. Malulen emekli edildi. Bütün sıkıntısını sabahtan akşama dek içerek, dayak atarak geçiriyordu.


Nazenin 16 yaşına girdiğinde bir sabaha karşı kocası yanında arkadaşıyla eve geldi. Adam Nazenin’e saldırdı. Günlerce evde bebeğiyle birlikte tek başına kaldı. Bir hafta sonra yine geceyarısı kocası bu kez yanında üç kişiyle geldi. Sofra kuruldu. Nazenin meze oldu.


O günden sonra kocası eve başka adamlar getirmeye başladı. Genelde her seferinde “Bugün arkadaşım gelecek” diyordu. Nazenin yatak odasına giren adamların yüzüne hiç bakmazdı, onun gözü hep minderde yatan bebeğindeydi.

Daha sonra evden çıkmalar başladı. Parklarda, arabalarda, başkalarının evlerinde günün hangi saati olursa olsun süren bir zulüm yaşadı Nazenin. İkinci çocuğuna gebe kaldığında da hiçbir şey değişmedi. Üçüncü çocuğunu doğurduğunda da...


Tam on yıl sonra, ellilerinde zengin bir adam, kocasını aylığa bağlayıp Nazenin’in başkalarına gitmesini yasakladı. Bir daire tuttu. Çocuklarını yatılı okullara yazdırdı. Dördüncü çocuğunu da doğuran Nazenin’in hayatı artık daha rahattı. Kocasının yüzünü sadece yatılıdaki çocuklarının izinli ziyaretlerinde görüyordu. Bir tek o zaman, kocasının evine gidiyordu.


Yine böyle günlerden birinde, kızı odasındaydı, Nazenin sabah kahvaltısını hazırlamıştı. Kocası gelip masaya oturdu. Sonra da Nazenin’in bileğini tutup; “Bugün arkadaşım gelecek” dedi. Kızı hala odasındaydı. Nazenin hiddetle kocasına baktı, masanın üstünde ekmek bıçağı vardı.


Nazenin adam öldürme suçundan 24 yıl ceza aldı. Hiç konuşmadığından, savunma yapmadığından dolayı indirim uygulanmadı. Halen cezaevinde.

***


Deneyimli adliye muhabiri Sibel Hürtaş’ın Canına Tak Eden Kadınlar* isimli kitabında yer alıyor özetlediğim bu hikaye. Bunun gibi yedi kadının daha öyküsü var. Hürtaş’ın iki ay boyunca, beş ayrı cezaevinde, 30 kadınla yaptığı görüşmelere dayanarak kaleme aldığı bu öyküler, kadınlara dayatılan çaresizliği gözler önüne seriyor.


Bu kadınlar çocuk yaşta evlendirilmişler, çoğu ilkokula kadar okumuş. Şiddetin her türlüsünü görmüşler. Yoksulluk, şiddet, sapkınlık, çocuklarına yönelik eziyet hayatlarının olağan parçaları haline gelmiş.


Bu durumdan kurtulmak için babaevine gitmişler ama zorla yine kocalarının evlerine dönmüşler çünkü onlara “Gelinlikle çıkan, kefenle girer” denmiş.

Ailesinden yardım göremeyenler şiddet nedeniyle polise sığınmışlar ama “Barışırsınız” diyerek evlerine yollanmışlar.

İntiharı denemişi bile var.

Her yolun sonunda ise yine aynı çileli hayat...

Ve canına tak eden kadınların ellerine bulaşan kan...


Aslında her birinin kaderi değişebilirdi. Eğer onlara yardım edilseydi, eğer toplumda bir farkındalık oluşturulabilseydi ve daha da önemlisi eğer bu kadınlar hayatlarına karar verebilen güce sahip olabilselerdi sonları cezaevi olmazdı.


Hürtaş’ın ziyaretleri sırasında yanında bulunan Yrd. Doç. Dr. Özlem Albayrak şu önemli saptamayı yapıyor mesela: “Eğitim düzeyleri ve iş yaşamında yer almamaları bu kadınları toplumun en zayıf kesimi olarak ortaya çıkarıyor. Eğitim almayan, çalışmayan kadınlar, hayatlarının hiçbir aşamasına yön verme şansını bulamamışlar, ta ki öldürene kadar.”


Çaresizlik içinde kalan, yalnızlaştırılan bu kadınların ortak özelliklerinden biri de çıktıkları duruşmalarda yaşadıklarını anlatmaya çekinmeleri. Çocukları var, aileleri var, akrabaları var, tanıdıkları var çünkü. Kocalarının utanç duymadan yapmış olduğu şeyleri anlatmaya utanıyorlar çünkü. Yalnızlıkları katil damgasını yedikten sonra da devam ediyor ne yazık ki...

Üstelik cezaevine girdikten sonra 100 lira aylıkla çalışmak zorundalar. Evet, sigortaları yapılıyor ama neden bu ucuz işgücü? Çalışmayanlara ise cezaevinde de hayat zulüm!


Sibel Hürtaş “Umarım Canına Tak Eden Kadınlar Türkiye’de ezilen, şiddet gören,



Ben de diyorum ki keşke eğitimli, çalışan, kendi kararlarını verebilen, hiç şiddet görmemiş, sesleri güçlü çıkan kadınlar biraz daha duyarlı olsalar, biraz daha ellerini taşın altına koysalar, hemcinslerinin sessiz çığlıklarına kulak kabartsalar. Şu kitapta yer alan sekiz hikayeyi okuyunca benim fikriyatım ve hissiyatım bu yönde oldu. Böğrüme oturan o koca şeyin tarifini ise gereksiz buluyorum.


*Canına Tak Eden Kadınlar, Kocalarını Neden Öldürdüler?

İletişim Yayınları’ndan çıktı.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.