Utancın adı: Al Yazma…
Geçen yıl, 8 Mart’ta Antalya’da bir anıt dikildi, bir ‘utancın’ anıtı!
‘Al Yazma Anıtı’...
Kadına yönelik şiddetle yüzleşelim diye yapılmış bir anıt! Bırakın Türkiye’yi, dünyada başka örneği yok!
Duydunuz mu? Biliyor musunuz? Haberiniz var mı?
Bakın anlatayım.
Sibel Hasırcıoğlu, Antalya’da yaşayan aydın bir eczacı. Türkiye Üniversiteli Kadınlar Derneği Konyaaltı Şubesi’nin eski başkanı. Yanında Antalyalı beş kadın daha: Sanatçı Filiz Otyam, sosyolog Prof. Gülser Öztunalı Kayır, emekli öğretmen Ayşe Şap, tasarımcı Tülin Sabur, ressam Ferda Pulhan...
İki yıl önce kolları sıvıyorlar. Kadına yönelik şiddet konusunda bilinçlendirme ve duyarlılık yaratmak, kadın cinayetlerinin son bulmasını sağlamak için toplumda kamuoyu oluşturmak istiyorlar. Bunun için de bir anıt dikilmesini öneriyorlar Antalya Kent Konseyi’ne.
Bir sanat eserinin yaşanan çirkinlikleri azaltabileceğine inanıyorlar çünkü. Başka şehirlere örnek olabileceklerini, bu tür eserlerin her yere yayılabileceğini ümit ediyorlar.
Öneri kabul ediliyor, maliyeti yaklaşık 200 bin lira olarak hesaplanıyor. Ama biliyorlar ki, amaç ulvi ve herkes elini cebine atmak için yarışacak, para çarçabuk toparlanacak.
Öyle olmuyor işte!
“Turistler bu anıtı görünce hakkımızda ne düşünür” kaygısına kapılan şapşal zihniyetle karşılaşmaları bir yana...
Kadına şiddete lanet okuyan gittikleri hemen her ‘gösterişli’ kapıda, konu bu şiddetin meşrulaştırılmasının karşısına dikilecek anıt için gerekli paraya gelince, ortak dil hizmete giriyor: Kem küm...
Samimiyetsiz gönüller, lal olur zaten!
Ama başta Sibel Hasırcıoğlu olmak üzere Antalyalı o çağdaş kadınlar vazgeçmiyor! İki sene sürüyor gereken parayı bulma çabası. Sonunda Muratpaşa Belediyesi sahip çıkıyor, inanılmaz destek oluyor bu projeye.
Ve ‘Al Yazma Anıtı’ bütün ihtişamıyla dikiliyor Antalya’da tüm insanlığın karşısına.
İhtişamı neresinde mi? Bakın onu da anlatayım.
Bu anıt; yüz metrekarelik alanda yüksekliği beş metreyi geçen boş, içine girilebilir, çelikten bir al yazma formunda. Bir kadının başında rüzgarla salınıyor gibi... Yazmanın üzerine yüzlerce kadının ismi oyulmuş. Hepsi basından taranarak bulunmuş töre ve namus cinayeti mağduru tam 476 kadının ismi...
Anıtın içine girdiğinizde, oyuklardan süzülen gün ışığı, isimler yansıtıyor üzerinize. Ölümü, karanlığı, kederi simgeleyen kara granit zemine yansıyan isimlerin üzerine ise basmamaya çalışıyorsunuz ama nafile! Gece olduğunda içeriye yerleştirilmiş projektörler sayesinde bütün isimler gökyüzüne yükseliyor bu defa. Yani hepsi olması gerektiği yere çıkıyor! Oyulmuş harflerin arasından geçen esinti, anıtın içinde her daim kadınların isimlerini fısıldıyor. Bu anıt, insan olanı tedirgin ediyor! Utandırıyor!
Şimdi... Böyle bir emek, böyle bir yaratıcılık, böyle bir sanat eseri için ancak ‘muhteşem’ denilebilir.
Bu sanat eserini yaratan kişiyi de yere göğe sığdıramamak az gelir! Heykeltıraş Meriç Hızal’ı yani...
Öyle olmuyor işte!
Ne bu muhteşem anıt, ne de 70 yaşındaki yaratıcısı Meriç Hızal, bir yıl gibi bir zaman geçmesine karşın, yeter ilgiyi göremiyor.
‘Utanç’ anıtı, iki kere utandırıyor kısacası!
Peki, sebep ne?
Felsefi dokunuşlarla eserler yaratma üstadına soracak olursanız, büyük bir nezaketle şöyle özetliyor: “Merak etmediler demeyeyim de, merak uyandıramadık!”
Meriç Hanım kırgın devam ediyor: “Bizde anıtlar yapılır, açılışı yapan kişi bir fotoğraf karesinde yer alır ama o anıtı kimin yaptığı yazılmaz. Oraya kimin geldiği, açılışı kimin yaptığı önemlidir. Onların adları zikredilir. İşin popülist tarafı dillendirilir.”
Büyük bir hassasiyetle şunu da söylüyor; “Bu konu nihayette bir tabu. Toplumun buna tahammülü yok. Duyduğum kadarıyla ‘Bu anıtı yıkacağız, kıracağız’ diyenler bile olmuş. Yüzleşmek istenmiyorlar çünkü. Yüzleşmek büyük bir olgunluk ister çünkü. Bizdeki bu ürkeklik sanırım özür dileme terbiyesine sahip olunamadığı için...”
Meriç Hızal haksız mı? Az bile söylüyor aslında... Ve aslında anlatacak çok şeyi var.
Trajik olan... Antalya, Antalyalı kadınlar ve Meriç Hızal topluma özür dilemesi için bir fırsat vermiş. Ama bunun için kılını kıpırdatmak bile zor geliyor çoğuna. Çünkü görmeyeceksin, duymayacaksın, düşünceni ifade etmeyeceksin, sesini çıkarmayacaksın emirlerine biat edenler hoş karşılanıyor.
Dolayısıyla lafımız, hoş karşılanmaya karşı çıkanlara...
Meriç Hızal’ın “Görülsün istiyorum. Görülmeden tahmin edilmesi çok zor! Görülsün ki, duygularım biraz paylaşılabilsin” sözlerini aklınızın bir köşesine yazın.
Yolunuz Antalya’ya düşerse de mutlaka bu anıtı ziyaret edin. Gerisi size kalmış; ister özür dileyin, ister utanın!
YORUMLAR