Omnipotamlar ve yoğunluğa bağımlılık

Merhaba, ben Esra. Ben bir omnipotanım. Google’larsanız “her şeye gücü yeten” diye bir açıklama göreceksiniz. Omnipotan çocuklukta bir dönem. Çocuk bir yaşına kadar “annem olmazsa ben biterim” tadında bir bağımlılık yaşarken, yürümeye başlayınca kendini bir anda çok muktedir hissediyor, her şeye gücünün yettiğine inanıyor ve kimseye ihtiyacı olmadığını düşünüyor. Büyüdükçe bir insan evladı olduğunu ve her zaman başka insanlara ihtiyaç duyacağını idrak ediyor ve sağlıklı bir bağlanma ve ilişkisel olma özelliği göstermeye başlıyor. Tabii hepimiz yolda kırılıp döküldüğümüz için bazen bu gelişim süreçlerinde sıkıntılar çıkıyor ve tüm bu sıkıntılar temcit pilavı gibi yetişkinliğimiz boyunca tekrarlanıyor.


Çoukluğumdan bahsederken amcam Erkan Sert, nasıl sürekli “tendim yapıcam” diye ortada gezdiğimi anlatırdı. 43 yaşındayım hala ortada “tendim yapıcam” diye geziyorum Tahmin edersiniz bir hayli yorgunum. Başka insanların sevgisine ve yardımına ihtiyaç duymak insan olarak en büyük kırılganlığımız. Kendi kendine yetmek çok büyük bir yalan. “Her şeye gücüm yeter” kulağa çok güçlü hisseden birinin duygusu gibi gelse de felakete reçete bir insanlık hali. Çünkü bu dünyada iki seneden daha uzun süre yaşayan herkes her şeye gücümüzün yetmediğini ve başka insanlara ihtiyacımız olduğunu biliyor.


“Sizin için dünyadaki en önemli insan kim?” diye sorduğum bir post vardı. Bazı insanlar bu soruyu “kendimim” diye cevapladı. “İlla başka biri olmak zorunda mı?” diye de sordular. “Dünyadaki en önemli insan şu” demek benim de kalbimi sıkıştırıyor, içimden elektirik akımı geçiyor. Kendimden başka birine bu kadar göbekten bağlı olmak insani kırılganlığın tanımı. Ve ne yazık ki sevginin bir bedeli var. Ama iki yaşını geçtiğimiz için…


Not: Bilgiler Berivan Aslan Sungur’un psikiyatrist Erdoğan Çalak ile düzenlediği kamptan


Yoğunluğa bağımlılık

Peter Levine diyor ki, “İnsanların en büyük fizyolojik ihtiyaçlarından biri bir zorlukla karşılaşmak, o zorluğun üstesinden gelmek ve bunun sonucu olarak rahatlamak. Bu psikolojik değil fizyolozik bir ihtiyaç. Çünkü bir kaplanla karşılaşmak, kaçmak/savaşmak ve kurtulmak sinir sistemimizin yaşamsal bir fizyolojik cevabı.


Yaşam çok hızlı değişti, kaplan falan kalmadı soylarını tükettik. Ama fizyolijimiz hala kaplanla savaşan atalarımızla birebir aynı. Bir zorlukla karşılaşıp üstesinden gelmek için can atıyoruz. Hayat o kaplanı vermeyince bu itki bizi böyle işlere giriştiriyor. Fizyolojimizin üstesinden gelme hazzını yaşaması için inanılmaz yaratıcı yollar buluyoruz. Tahmin edersiniz ki ekstrim sporları ve kendimizi bir tür tehlikeye attığımız her deneyimi bu itkiye borçluyuz.


Bunda elbette hiçbir sakınca yok. Eğer bu itki bir sarmala dönüşürse “yoğunluğa bağımlılık” dediğimiz bir hal gelişiyor. Sadece zorlanma ya da tehdit altında kendimizi canlı hissetme hali. Bir başka durum ise zorlanma ve üstesinden gelme sonrası rahatlama kısmını es geçmek ve döngüyü tamamlamayarak zorlanma-üstesinden gelme kısır döngüsüne sıkışıp kalmak. Beynimizin bilinç düzeyindeki kısımlarının esamesi okunmuyor. İnsan davranışları ve seçimlerindeki en büyük etken hala hayatta kalma dürtüsü ve bilinç dışı varlığımız.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Çok hakli bir yazi.Ama bunu pratiğe dökmek çok zor çünkü bir anne çocuğunu yatırıp dışarı çıkamaz ki?? Bir anne ergen kız gibi arkadaşları ile cafe bar sinema cadde yapamaz ki??? Yapabiliyorsa çocuğundan çalıyordur buna emin olun....
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.