Hassasiyet yoksa reçeteler var
Bir arkadaşım bana mesaj atmış, “az önce şunu bunu yedim, kaç sene ömrüm kısaldı?” diyor. Bütün bu yeme içme reçetelerine referansı. Yaramazlık yapmış ama sonra koşmuş, bisiklete binmiş, uslu çocuk olmuş, reçetelere uymuş. İki doğru bir yanlışı götürür mü diye soruyor?
Dedim ki “Bilmem… Yarın sabah nasıl uyanacağına bakman gerekiyor. Dinç mi, yorgun mu? Miden şu an nasıl hissediyor? Dikkatin nasıl? Kafan sisli mi berrak mı? Bedenin sıkışık ve ağrılı mı, rahat ve güçlü mü?”
Bütün bunlar bir reçete değil… Bunlar insan olarak bizim hissetme, fark etme kabiliyetimize birer gönderme. Yaklaşık iki bin yıl önce yazılan Yoga Sutra’larda (yoganın ilk yazılı metinleri) hassasiyet diye bir kavram vardır. Hocam Godfrey Devereux, Yoga Sutra’lardaki bu kavramları prensip değil, mercek olarak tanımlar. Onlardan, doğru hayata bakabileceğimiz birer mercek.“Hassasiyet yaşamın temelidir” der Godfrey. Bir hücre neyi içeri alıp neyi dışarı atacağını hassasiyet sayesinde bilir. Bir öğrencim uzmanlık programında Godfrey’nin bu tanımlaması için “şiirsel” demişti. Ben de altına imzamı koyuyorum, yaşamın hücre düzeyindeki bu varoluş mekanizmasının hiç bu kadar şiirsel ve özüne uygun anlatıldığını duymamıştım. Bu yaşamın her yönü için geçerli, bizi hassasiyet hayatta tutuyor.
Peki, onu ye, bunu yeme, onu yap, bunu yapma reçeteleri neden var? Bu reçetelere neden ihtiyaç duyuyoruz? Hala yaşamda olduğumuza göre doğamızda olan ve bizi hayatta kalmaya doğru yönlendiren hassasiyetin varlığına işaret ediyor ama bu kadar çok reçete ve kural olması da yaşamın özü olan hassasiyetle ilişkimizin zayıfladığını…
Sabah uyandığında dinç misin, yorgun mu? Miden şu an nasıl hissediyor? Dikkatin nasıl? Kafan sisli mi berrak mı? Bedenin sıkışık ve ağrılı mı, rahat ve güçlü mü?
Ancak hassasiyetle ilişkin güçlüyse bu soruların cevapları ile ilişkin oluyor. Bedeninden gelen geri bildirimleri alabilmek, bir hassasiyet meselesi. Bu geribildirimler hep oradalar ama onları fark edecek bir hassasiyet olmayınca geriye iki seçenek kalıyor; ya kurallar ve reçetelerle yaşayarak doğru yolu bulmaya gayret etmek ya da bedeninden gelen geri bildirimlere tamamen körleşip bir gün kalp hastası, şeker hastası uyanmak.
Bedeniyle ilişkisi olan, hassasiyet merceğinden bakmaya meyilli insanlar yeme içme gibi hayat tarzı seçimlerinde daha daha özenli oluyorlar. Çünkü gelen geri bildirimleri an be an hissediyorlar ve görmezden gelemiyorlar. Fizyolojinizden gelen geri bildirimleri yeterince uzun süre görmezden gelir, hassasiyetle bağınızı koparırsanız fizyoloji hayatta kalmak için modülasyon moduna giriyor ve daha az hisseder far eder hale geliyorsunuz.
Bir öğrencim, “Hocam, bu farkındalık çok zor bir şey. Eskiden ayağım üşüyor mu, üşümüyor mu, hiç farkında değildim, şimdi çorap giyip çıkarmaktan canım çıkıyor” demişti.
Hassasiyet artıkça, onu yemez, bunu içmez, onu yapmaz, buraya gitmezbir insan haline gelmeniz çok doğal. İnsanların bunu yadırgaması da… Hassasiyet merceği daha net hale gelen insanlar, fiziksel dünyayı ve basitçe yaşamı daha farklı tecrübe etmeye başlarlar. Reçeteler ve kurallar azalır. Bu bana iyi geliyor, bu iyi gelmiyor diye içeriden bir pusula sizi yönlendirir.
YORUMLAR