Neden bir metrekare özgürlük?

Bir yoga matı yaklaşık bir metrekare. Döndüm baktım bu bir metrekarenin üstüne ayak basalı on sekiz yıl olmuş. 39 yıllık ömrümün yarısı, yetişkin hayatımın hemen tümü bir metrekarenin üzerinde geçmiş. Başka işler, koşuşturmalar, para kazanmalar, çoluk çocuk... Aşağı yukarı her ömre neler sığıyorsa 39 oluncaya kadar, o bir metrekarenin etrafında benim günlerim de öyle geçmiş.

Yaşam kendi düzeninde kendi aklıyla akıp gitmiş 18 yıl boyunca... Ne çok şey değişmiş. Her seferinde o bir metrekarenin üzerine geri dönmek değişmemiş.


On sekiz yıl önce o bir metre kareye ayak basan 21 yaşında kız çocuğu gözümün önüne geliyor. Gidip sarılsam, başını okşasam. Kendinden büyük bir kaç arkadaşın peşine takılmış nereye ayak bastığını bilmeden o bir metre kareye ayak basmış. Rahmetli Müheyya İzer’in evinde, gülesi geliyor yapılanlara. Müheyya Hanım, o zamanlar bile bir hayli yaşlı. “Lebalep ciğerlerinizi doldurun” dedikçe küçük kız gülmemek için dudaklarını ısırıyor. Müheyya Hanım’ın tersi ters. Korkudan kıkırdamaları içine akıtıyor. Bir süre sonra grup dağılıyor, dersler bitiyor...


Bir yıl sonra bu sefer ayaklarım değil, sırt ve boyun ağrılarım beni Nişantaşı’nda Yoga Şala’ya götürüyor. Herkesi hep bir vesile mata getirir. En sıkla ağrı elimizden tutar bizi matın üzerine çıkarır.


Zeynep Aksoy karşımda duruyor. Onun derslerine girip çıkmaya başlıyorum ve neyin üzerine adım attığımı anlıyorum. Yaşamın içinde bir metrekarelik bir özgürlük önüme serilmiş. Her zaman geri dönebileceğim kendi içimde bir alan. Kötü yogi olmanın serbest olduğu, hiçbir şeyi “iyi”, “doğru” yapmak zorunda olmadığın, her türlü hissin makbul olduğu bir bir metrekare...


İnsan daha ne ister? Hayatınızda böyle bir bir metrekare olsun istemez miydiniz? Hop üstüne çıkabildiğiniz. Nefesiniz, kalbiniz, zihniniz, bağdokularınız kemikleriniz, kan dolaşımınız , bilinç altınız, üstünüz ve daha neler nelerin tadını çıkarmaktan başkaca bir şeyin sizden beklenmediği bir yerinizin olmasını istemez miydiniz? Sizi olduğunuz gibi alıp bağrına basan, daha uzun, daha ince, daha çalışkan, daha esnek, daha iyi yürekli olmak gerekmeyen. Olduğunuz gibi mükemmel olduğunuz bir bir metre kare özgürlük.


Dünyanın kurallarının terse döndüğü bir yer....


Başlangıç seviyesi derslerin, “ileri seviye” derslerden daha zorlayıcı, daha “ileri” olduğu bir yer.


Bir arkadaşımla hocalık üzerine sohbet ederken Erich Schiffman’ın bir sözünü bana aktardı. “Yoga hocasının işi öğrenciye güvenli bir alan vermek. Ki öğrenci o güvenli alanda kendisini rahatça bırakabilsin.” Ne doğru. Yoga hocasının işi üstüne ayak basılan o bir metrekareyi özgürleştirmek.


Öğrencilerim bana soruyorlar. Yoga ne işime yarayacak? Bana ne faydası olacak?

Dünyanın kurallarının tersine döndüğü bu bir metrekarede buradaki kurallar da tersine işliyor. Büyük eforlar, belirli hedefeler, o hedef uğruna çalışmalar yerini daha az efora, daha çok bırakmaya, belirsizliğe, niyetsizliğe bırakıyor.


Biliyorum, bu sözler havada uçuyor. İnsanın ruhu kolayca içine yerleşemiyor. Bazen rahatsız edip ürkütüyor. Bana göre yoganın size vereceği meyveleri burada bir çırpıda sırlamak o bir metrekarenin özgülüğünü kemirmeye başlar. Sizinkileri size bırakırım, ama kendi yogamdan bana verdiği hediyelerden kolayca bahsedebilirim.


Yoga beni daha zeki bir insan yaptı.

Bir şeyi öğrenmenin bir yolunu vardır sanırdım. Yepyeni bir bilme şeklini keşfettim. Ellerimin matla temasından öğrenmeyi, nefesin burun deliklerinde bıraktığı hisle bilmeyi, bilmek için matın üzerindeki benden başka bir şeye ihtiyaç duymamayı öğrendim. Deneye yanıla, hissede hissede daha dikkatli bakarak, bırakıp tadını çıkararak öğrenmeyi öğrendim. Çocuklaştım bir anlamda. Aslında her çocuğun yapabildiği sonradan zorla unutturulan kadim bilme sekline tekrar temas ettim.


Şimdi mat üzerinde öğrencilerime bakıyorum. En çok çocuk gibi canınızın istediği gibi hareket edin sağa sola sallanın, devrilin, bedeninizle oynayın dediğimde zorlanıyorlar. Biliyorum yeterince kalırlarsa o bir metrekarenin üzerinde çocuklaşıp zekileşecekler. “Doğru mu yapıyorumlar” uçup gidecek.

Meyvenin kendisi zaten aslında bu, ama o meyvede başka meyveler verecek.


Yoga bedenimin yer çekimi ile ilişkisini değiştirdi, bana ağrısız bir hayat verdi.

Tamam kabul ediyorum. Muhtemelen fizik kurallarına göre böyle bir şey olmamıştır. Ama ben oldu gibi hissediyorum. Geçtiğimiz yıl 2 ay kadar yoga yapmadım. Sanki yer çekimi geri geldi. Sanki omuzlarıma çöktü. Bedenim ağırlaşıp katılaştı. Akmadı , durdu. Mata döndüğümde bedenim bambaşkaydı. Bir kedinin karıştırıp bıraktığı yün yumağı gibiydim. Çok vefalıdır yoga. Matın üzerine geri döner dönmez karman karışık yün yumağı çözülüverdi. Öyle yumuşak derin bir güçtür ki yoganın bedeninize verdiği. Kaslarınız muhakkak ki çok güçlenir ama sadece kasların var olduğu anlayışıyla işleyen bir sitemle bulunabilecek bir güç değildir. Yoga anatomisi bilgisi bile hep içeri içeri doğru bakar. Daha derine. Hepsine bütününe. Daha derindeki kaslara, iç organlara, bağ dokulara, kan dolaşımına, kemiklere, sinir sistemine.... Her şeye... Hiçbir şeyi dışarıda bırakmadan.


Yoga bana renkleri ve gökyüzünü verdi.

Durup gökyüzüne bakmayı ben yogadan ve kızımdan öğrendim. Başım önümde düşüne düşüne yürümekten kocaman bulutlara boş boş bakmaya inkişaf ettim. Yogadan önce renk körüymüşüm en az 50-60 yeni rengi/tonu görebilmeye başladım. Ağaç yaprakları sonbaharda sadece kahve kızıl, ilk baharda yeşil değilmiş.


Yoga bana on beş yirmi dakika hiç bir şey yapmadan hareketsizce oturabilmeyi verdi. Ne var bunda demeyin. Bir deneyin. İlk kez meditasyona oturduğumda benim meditasyonum, 15 dakika bile hareketsiz hiçbir şey yapmadan kalamadığımı görmek olmuştu. Yoga bedenimi çalıştırdı, ruhumu dinlendirdi.

Yoga bana ıstırap ile acı arasındaki farkı öğretti.

Çok güzel bir yazı okumuştum. Başlığı; “Yoga hakkında size hiç bir zaman söylenmeyenlerdi”. Söylenenler; “kaslarınız uzayacak, güçlenecek, stres oranınız düşecek, daha sağlıklı, daha huzurlu olacaksınız... “Bunların hepsi doğru. Hepsi oluyor. Söylenmeyen ve o yazıda bahsedilense “hissedeceksiniz” kısmı. Hissetmek en zor anlarda bile yüzünüze bir gülümseme koymak değil, hissetmek hep huzurlu olmak değil. Nasıl acı hissetmemek için kendinizi uyuşturduğunuzda bu sefer hiç bir şey hissetmez oluyorsanız, zevki, sevinci, huzuru hissetmek için kalbinizi açtığınızda hissedilmek üzere acıyı davet etmiş oluyorsunuz.


Bir yoga seansı sonrası kendinizi şavasanada nedensizce ağlarken buluvermek, yoganın neredeyse şanındandır. Acılar iç dünyamızda bekleşir, hissetmeye direnirsek ıstıraba dönüşür. Acının da diğer duygular gibi yüzeye vurup hissedildiği, ıstırabın yok olup gittiği yerdir yoga.


Yoga bana dostlar ve tutkuyla yaptığım bir iş verdi.

Yıllar içinde tanıdığım en şahane insanları yoga derslerinde, inzivalarında tanıdım. Yoga dostlarım oldu. Hepsinden çok şey öğrendim. Birbirimizin gözü önünde büyüdük. Çocuklar yaptık. Bir metrekare özgülükleri yan yana dizdik. Çok metrekare özgürlüklerimiz oldu. Yaşamıma katkısı çok büyük dediğim insanlar sıklıkla yoga matlarında karşıma çıktı. Kendime tutkuyla bağlandığım bir uğraş ve bir iş buldum. İnsan daha ne ister?


Bir yoga hocası olarak öğrencilerime ne vadediyorum? Bende ne varsa onu sunmayı. Elimde olanları paylaşmayı. Bende bu saydıklarım var. Ben de her derste mata bunları döküp heyecanla bakalım başka neler çıkacak diye bakıyorum. Sonra sizlerle karşılıklı seriyoruz birer metrekare özgürlükleri, yan yana, arka arkaya çok metrekare özgürlük oluyor.




facebook.com/1metrekareozgurluk/

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir bu yazıda anlatılmaya çalışılan şey ben hepinizden önce yoga yapıyordum :)) insan görmemiş olmaya görsün.
    CEVAPLA
  • Misafir fesat olmayalim, ilham verici bir yazi bu. kiymetini bilelim, ilham alalim, faydalanmaya calisalim.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.