Tatil çılgınlığı

Nihayet bir tatilin daha sonuna geldik. Ama ne tatildi! Daha haftalar öncesinden başladı dokuz gün olsun mu olmasın mı tartışması. Milletçe hepimizin gerçekten sıkı bir tatile ihtiyacı olduğu aşikârdı. Malum; patlayan canlı bombalar, şehit haberleri, düşük yoğunluklu savaştan, savaşa dönüşen iç çatışma, birilerinin kışlayı yapacağız da yapacağız demeci üzerinden “Gezici”leri kışkırtma çabası, Suriyeliler’e vatandaşlık verilmesi tartışması falan derken bir baktık, çıkıverdi dokuz günlük bayram tatili kararı. Ama öğrendik ki, bizim için değilmiş meğerse bu tatil. Rusya ile çıkan uçak krizinden sonra turizmcilerimiz kan ağlıyormuş. Hani yangına avuçla su taşımak da olsa, dokuz gün tatil iç turizme katkıymış.


Milletçe üzüldük tabii turizmcilerin haline. Hemen valizimizi, bohçamızı topladık, daha iki gün önce saldırılan havaalanlarına, otogarlara koştuk, araçlarımızla yollara döküldük. Peki, ne için? Bir lahmacuna 80 TL, kanunen halka ait olan plajlara 100 TL, iki kişilik sıradan bir akşam yemeğine 550 TL ödeyip kan ağlayan turizmcilere destek olmak için.


Aslında daha haziran başında Vedat Milor çakmıştı işaret fişeğini. Bu yaz güneylere inmeyeceğim, fiyatlar alım gücümü aşıyor, demişti. Adam bizim gibi sonradan gurme olmadığı için Avrupa ile Türkiye fiyatlarını kafadan kıyaslayabiliyordu. İspanya’da kaldığım bir otelle Bodrum’da aynı kalitede bir butik otelin günlüğü arasında on kat fark var diyordu (İspanya Asturias 75 Euro, Bodrum-Torba 750 Euro). Şarap ve yemekleri anlatırkense içi açıyordu adamın. Avrupa’daki kalitesini ve fiyatını bildiği için, yediği kazığın daha da içine oturduğundan bahsediyordu. Parayı bulmuş mekânların kötü hizmeti ve insan seçen kaba davranışları da cabası.


Böyle olunca bizim yerli turist de ufaktan Yunan adalarına kaçmaya başladı, bu bayram da dahil olmak üzere. Tamam, turizmcimiz canımız ciğerimizdi ama iç turizm kan ağlıyor diye birilerinin totomuzdan kan almasına da gerek yoktu. Sonuçta kimse parayı sokaktan toplamıyordu. Vay efendim, sen misin böyle düşünen! Beklenen tepki Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği (ETİK) Başkanı Mehmet İşler’den geldi. Tatilini yurtdışında, üstelik çok daha uygun fiyatlarla geçirenlerin ne düşüncesizliği kaldı, ne vatan hainliği.


Bu tatilde şunu da anladık ki, Osman Gazi Köprüsü, biz güneylere bir an önce inelim de turizmci para kazansın diye yapılmış meğerse. Yoksa öyle konfetiler yağdırıp, Atatürk Havalimanı patlamasını ve ölen onca insanı es geçip acilen yapmazdık açılışı. Ha n’oldu, köprü açılır açılmaz bayram trafiği taa Bursa’ya kadar uzandı.


Bazıları dedi ki, geçiş bedavaydı da ondan. Ama ba(ğ)zıları da dedi ki, yahu bedavayken bile günde 87 bin araç geçmiş. Bizim hükümet yüklenici firmaya günde 135 bin aracın geçeceğini garanti etmiş. Geçmezse, 135 binin altında kalan her toplam için araç başına Hazine’den 3 dolar ödeneceğini taahhüt etmiş. E kimin cebinden çıkacak bu para? Tabii ki turizmcilerin cebinden. Şaka şaka! Fena fikir de değil aslında. Mademki köprü onlar için yapıldı…


Körfez’i kullanmayıp Çanakkale Eceabat hattı üzerinden tatile çıkanlar da pek keyifli sayılmazdı bu bayram. En akıllıları, gece yola çıkıp üç, üç buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Eceabat’a vardı. Ama orada kendileri gibi en akıllıların oluşturduğu 15 kilometrelik bir kuyruğun sonuna eklendiler. Karşıya geçmek için on küsur saat beklemek üzere. Neyse ki turizmi canlandırmak gibi kutsal bir görevleri vardı da fazla ses etmediler.


Ha o kuyruklarda delirenler oldu mu? E olmadı değil. Kuyrukta başlayan kavgalar arabalı vapurun içinde de devam etti. Kavgayla ilgisi olmayanlar bile birbirine girdi. Vahşi Batı’daki bar kavgaları nasılsa tıpkı öyle. Kaptan, çaresiz jandarmaya haber vermek zorunda kaldı ve kıyıya varır varmaz suçluları adalete teslim etti. Adalet de birkaç Hulusi Kentmen nasihatinden sonra hepsini yeniden yollara salıverdi. Ne de olsa adalet turizmin temeliydi.


Peki, sonra ne oldu o yollarda? Yüzlerce insan maalesef trafik kazalarında hayatını kaybetti. Sinirden, stresten, gidilecek yere bir an öce ulaşma ya da eve daha erken varma telaşı yüzünden birbirimizi ezdik.


Aynı telaş bazı adalarımızda da yaşandı. Kış nüfusu 2 bin 500 olan Avşa Adası, 130 bin tatilciye hizmet vermek zorunda kalınca kıtlık sıkıntısı yaşandı ve insanlar bakkallarda, marketlerde ve fırınlarda uzun kuyruklar oluşturdular.


Akçay ise bu sıkıntıyı tatilcileri başka yerlere yönlendirerek çözdü. Zira iç turizmi hareketlendirmek için yola çıkan tatilciler Akçay şehir merkezinin trafiğini hareket etmemek üzere durdurdu.


Derken günler günleri kovaladı, çekirgeler gibi yurdun dört bir yanına yayıldığımız dokuz günlük tatil bitti ve hepimiz evlerimize geri döndük. İçimizde ülke turizmine yaptığımız katkının ve turizmcileri cüzdanımız pahasına kurtarmanın haklı gururu ile. Ama bütün havamız yaptığımız anlaşma gereği ilk Rus kafilesinin Antalya’ya gelişiyle son buldu. O güzel insanlar o güzel uçaklardan indiler, güneyin en güzel otellerine yerleştiler. Bize de bir sonraki dokuz günlük tatilde turizmcilerle görüşünceye dek esen kalmak, hoşça kalmak kaldı.


Artık Kurban Bayramı’nda yüzümüze bakarlar mı bilmiyorum.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.