Sandıktaki kristal küre
Her şey bende başlıyor. Kendi esenliğim için kendimi gözetmeli, kendim olmanın sorumluluğunu almalıyım. Yanımdakilerin esenliği için, yine, önce kendimi gözetmeli, kendi ihtiyaçlarımı karşılayabilmeliyim. Ve bütünün esenliği için de evet yine, önce kendimi gözetmeli, önce ben diyebilmeliyim.
Klişeleşmiş olmakla birlikte iyi bir örnektir; uçakta oksijen dengesi bozulduğunda ve yukarıdan maskeler düştüğünde önce kendininkini takmanı tembihlerler ki panik olmadan çocuğuna da yardımcı olabilesin. Aklın sıra diğerlerini önceliklendirdiğinde, kendini tehlikeye attığın yetmiyormuş gibi nefes alamadıkça panikleyerek aslında onlara da yardımcı olamazsın. Al başına belayı...
Kendi deneyimime göre; “önce ben” diyerek yaşadıkça “biz”e, çevremdekilere, topluma, dünyaya daha fazla hizmet etmeye başladım. “Ben”i fark ettikçe ve onda derinleşip onu onurlandırdıkça, onu aşarak “biz”in, “bütün”ün, “bir olan”ın daha fazla parçası hissetmeye başladım.
Öyle ki artık kendime rağmen attığım herhangi bir adımın başkasına ya da bütüne hizmet edebileceğini düşünemiyorum bile. Birilerini memnun etmek için inanmadığım bir işte çalışır ya da inanmadığım bir yerde yaşarsam, büyük resimde bunun, memnun etmeye çalıştığım kişiler dahil hiç kimseye fayda getirmediğini görüyorum. Zira en başta ben mutsuz olurum ve içten içe bunun sorumluluğunu, memnun etmeye çalıştığım kişilere yüklerim ve ya açıktan açığa bunun acısını çıkarmaya çalışırım, ya pasif agresife bağlarım ya da farkında bile olmadan içeriden bir yerden çürürüm.
Tabii bunun aksi örneklere sıkça şahit oluyoruz. Ailesi istediği için ilgisi olmayan bölümlerde okuyanlardan veya hiç sevmediği alanlarda çalışanlardan tutun, sevgilisi kıskandığı için çok sevdiği dans kursunu bırakanlara kadar binbir türlü örneği var.
***
Bir insanın kendi özü ile çelişen adımlar atmasının sebebi, olsa olsa ona olan yabancılığı, ona temas edememesidir. Bu temassızlık ise çeşitli sebeplerden dolayı özüne ulaşamamanın sonucundan başka bir şey değil.
Diyelim ki odamda bir sandık var ve sandığın içinde benim için her daim en doğruyu bilen bir kristal küre... Ne zaman bir karar vermem gerekse, sandığı açıp ona şöyle bir bakmam, ihtiyacım olan ile buluşmam için yeterli oluyor. Anında görüyorum ne yapmam, nasıl hareket etmem, hangi yöne yönelmem gerektiğini. Ve asla yanılmıyor, her daim o an'ın gerçeğini en doğru şekilde algılayıp o an'a en uygun cevabı sunuveriyor. Oh ne âlâ!
Bir gün yine sandığı açtım ve kristal küre bir miktar tozlanmış. Cevabı göremiyor, hissedemiyorum. Korkmaya gerek yok! Hemen elime nemli bir bez alırım ve onu güzelce silerim, tertemiz yaparım ve hopp cevap yine orada beni bekliyor. Yani hep oradaymış da ben göremiyormuşum; minik bir temizlik yapmam gerekiyormuş sadece.
Başka bir gün yine sandığı açmaya gittim ve bu sefer durum biraz daha zorlu! Tozlandığı yetmiyormuş gibi, dışı çamurla sıvanmış, kirli mi kirli! Bilmeyen, onun bir kristal küre olduğunu bile anlamaz. Nemli bez yetmez bu sefer; koşup banyoya gider ve bir güzel yıkarım onu; ovalarım, ovalarım ve bir noktada tertemiz ışıltısıyla karşılaşırım ve tabii ki cevapla da. Orada beni bekliyormuş yine ama aramıza birtakım engeller girmiş işte!
Ve başka bir gün sandığı açmaya gittiğimde daha da büyük bir sorunla karşılaşabilirim: Sandığın üstünde bir asma kilit. Kristal içeride! Ne yapmalı? İlk adım, anahtarın nerede olduğunu hatırlamaya çalışmak olabilir. Bulursak ne âlâ da aksi takdirde ne olacak? Elbette bir çilingir çağırmak gerekecek. İşini bilen, bugüne kadar türlü kilitler görmüş ve bunları açmayı öğrenmiş birinden destek almam gerekebilir.
Yalnız dikkati elden bırakmayayım, yardıma çağırdığım çilingir, o kadar usta olmayabilir ve yanlış yöntemlere başvurmaya kalkabilir. Bu durumda da özeni elden bırakmamakta ve emin olmadığım an'da geri çekilmekte, gerekiyorsa onu görevden azletmekte fayda var. Belki de beklemek gerekiyordur bazen; nasıl ki her sorunun cevabına her an ulaşamamak mümkünse, her kilidin o an açılması da mümkün olmayabilir. Henüz hazır olmayabilirim mesela...
Bu arada bir diğer seçenek de kilidin büyüklüğüne ve sağlamlığına göre bir keser, balta vs. ile müdahale etmek olabilir. Çok dikkatli olursak bu da çalışabilir lakin ciddi bir risk alıyor da olabiliriz. Kilidi kırmaya çalışırken sandığa ve hatta küreye zarar vermemiz de olası. Bunu son çare olarak düşünelim bence.
***
Anlamış olduğunuz üzere bu kristal küre bizim özümüz ve kişisel tüm sorularımızın cevabı orada. Yeter ki onla olan bağlantımız açık kalsın; yeter ki üstü başı tozlandığında veya çamura battığında onun hâlen orada olduğunu hatırlayalım; o an göremesek de... Kendi içinde o kadar sağlam ki hiçbir toz, pislik, çamur ona gerçek anlamda etki etmez, hiçbir yabancı madde içine kaçamaz. Olsa olsa biz bağlantımızı kaybetmişiz ve belki varlığını bile unutmuşuzdur. Bunu hatırladığımız ya da bir dost hatırlattığı an'da yapmamız gereken belli: Temizlik!
İş daha ciddiyse ve sandık kilitliyse, işler biraz daha karmaşıklaşabiliyor fakat işin özü aynı: kürenin varlığının ve kendi sınırları içindeki tertemizliğinin, duruluğunun hiç değişmediği. Anahtarı kendim bulamıyorsam yetkin bir çilingire giderim ve bu durumdan çıkmam için yardımını isterim. O olmadı bir diğerine ve bir diğerine... Yardımcı olacak birileri mutlaka vardır. İllaki doğru anahtarı bulmana yardım edip onu sana verecek birileri vardır. Anahtarı alırsın (kimse kilidi senin adına açmayacaktır; bu senin işin!), kilitte döndürürsün ve tıkırrt; işte açıldı. Şimdi gerekiyorsa ufak bir temizlik ve işte aradığın cevaplar dupduru bir şekilde karşında...
Kararlarımız, yönelimlerimiz özümüzden değil de özümüz zannettiklerimizden ya da çevrenin itip kakmalarından geldiğinde ise hep bir bulanıklık, hep bir yanlış yerde olma hissi, hep bir akamama hâlini deneyimliyoruz. Zira bu dünyada benden sadece bir tane var ve benim nasıl olmam ve nasıl eylemem gerektiğini bilebilecek tek mercii kendi merkezim, kendi kalbim, kendi özüm.
O'nu sıfırdan yaratmam gerekmiyor, hep orada; yapmam gereken tek şey varlığını hatırlamak ve ona erişmek için gerekeni yapmak; sonrası kolay, onla birlikte akmak...
***
Son olarak... Daha kolektif, daha karmaşık konularda sadece kendi kürene bakarak çözümü bulamayabilirsin. Sandığın üstünde hiç kilit olmasa da kristalin tertemiz olsa da bazen yeterli olmayabilir. Konular ve sorunlar karmaşıklaştıkça ve kolektifleştikçe cevap tek bir kürede görünmeyebilir. Bu ise voltranı oluşturmamız gereken zamanlardır. Yani kimi zaman iki, kimi zaman üç, kimi zaman yirmi tane küreyi yan yana getirmemiz ve onların sinerjisinden, ortak bilgeliğinden ortaya çıkacak olan görüntüye bakmak gereken zamanlar. Bu ise bambaşka bir yolculuktur ve bir ihtimal başka bir yazıda anlatılır."
YORUMLAR