Bizmerkezcilik

Ben-sen-o ayrımlarının olmadığı; herkesin ve her şeyin koskocaman ve akıl almaz bir bütünün parçası olduğu bilgisi, mutlak bir şekilde değilse de büyük oranda içime yerleşik bir süredir. Bunu iliklerimize kadar hissettiğimizde tüm ayrımlar ortadan kayboluyor ve ortada sadece hizmet bilinci kalıyor. Ne yapıyorsak varoluş için, varoluş adına yapıyoruz; "ben"ler kalmıyor, hepsi yanıp gidiyor.


Bu dev organizma ne yapması gerektiğini zaten biliyor; bizse onun birer hücresi olarak oradan gelen bilgi, yönlendirme ve ilhamla üzerimize düşeni yapıyoruz. Düşünmeye gerek yok, tartmaya gerek yok, hesap-kitaba hiç gerek yok; ilahi akıl her birimiz üzerimden tecelli ediyor ve akıp gidiyoruz bir nehir gibi; okyanusa kavuşma hasreti ve heyecanıyla...


Adımlarımızı hizmet bilinciyle atmamız, sürekli olarak ve gelişigüzel birilerine yardım etmemiz, onların işlerine her koşulda koşturmamız, kendimizi paralamamız gerektiği anlamına gelmiyor. Ben ve sen arasında bir fark yoksa eğer, benmerkezcilikten uzaklaşırken yanlışlıkla senmerkezciliğe kapılmanın da anlamı yok. Daha keyifli ve sürdürülebilir olan, her şeyi ve herkesi kapsayan bizmerkezci bir yaşama doğru yelken açabilmekte.


Etrafıma baktığımda ilk ikisini sık, üçüncüsünü daha seyrek görüyorum. Hayata benmerkezci yaklaştığımız çok sık vaki oluyor. Benim isteklerim, benim heveslerim, benim arzularım direksiyona geçtiğinde parçası olduğumuz bu şahane bütüne değil de, ondan ayırdığımız "kendi"lerimize çalışıyoruz sürekli. Bu yaşam şekli, içinde mücadeleyi, rekabeti barındırıyor ve bu şekilde yaşadıkça, sürekli bir itiş-kakış içinde kendimizi, birbirimizi ve bu güzel gezegenin diğer güzel unsurlarını sömürüyoruz ve -geçtim diğer unsurları- kendimize bile sürekli faydamızın dokunmadığı hayatlar yaşıyoruz. Bunun en basit örneği olarak en zenginlerimizin, en varlıklılarımızın, yani sistemin "kazananları"nın bile içinde debelendiği mutsuzluk ve doyumsuzluk hâlleri olabilir...


İkincisini, yani diğer kutbu deneyimlediğimiz zamanlar da az değil. Senmerkezci yaklaştığımızda da -dünkü sohbetimizde- Mehmet dostumun "gelişigüzel hizmet" olarak çok güzel isimlendirdiği kavramın içine düşebiliyoruz. Kendimizi yoksayarak, ona-buna-şuna hizmet etme yolunda enerjimizi tüketip kendimizi harap edebiliyoruz. Bu yaklaşımların arkasında ise farkında olalım ya da olmayalım, art gündemlerimiz, ikincil çıkarlarımız oluyor. Sevilme, kabul görme, takdir edilme, işe yaradığını hissetme gibi ihtiyaçlarımız bizi, kendimizi unutup "diğer" olarak gördüğümüz kişi ve davalara adanmamıza neden olabiliyor. Bu senaryoda ise kendi enerji rezervlerimizden çalıyor, sürdürülebilir olmayan bir şekilde kendimizi harcayabiliyoruz. Kendimizi ıskaladığımız anda ise aslında büyük resimde diğerlerine de faydamız dokunamıyor ve dolayısıyla bütüne de... Çünkü kendimizi şarj etmeyi unutabiliyor ve bitap düşebiliyoruz.


Bu ikisi, yaşamda savrulduğumuz kutuplar ve birilerinin sürekli benmerkezci, birilerinin sürekli senmerkezci kutupta olmadığına dikkat çekmek istiyorum... Zaman zaman oraya, zaman zaman buraya kayabiliyoruz ve ilahi takımın, bütünün, "bir olan"ın oyuncusu olma fırsatını kaçırıyoruz (burada da Hasan Sonsuz'a selam olsun). Neyseki yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi burada da bir üçüncü yol, bir orta yol, bir asil yol, bir bilge yol var; o da bizmerkezcilik.


Bizmerkezcilikte, yazının başında bahsettiğim bilinç söz konusu. Ayrımların yok olduğu ve bütünün nadide bir parçası olduğunu hatırladığımız, kalıcı huzurun onun adına ve onun eli kolu olarak hizmet etmekte olduğu bilinci... Hesapsız kitapsız akıp gittiğimiz, olmamız gereken kişi olduğumuz ve yapmamız gerekeni yapıverdiğimiz bir hâle geçiş... Kutuplarda debelenip kendimize, diğerlerine ve var oluşa hizmet etmeyen kazalara yol açmaktansa, yaşama gelme sebebimizi idrak ettiğimiz ve yalnızca O'nun neferi olduğumuz bir akış... "O"nu ister yaşam olarak isimlendir, ister tanrı, ister "bir ve bütün olan" de, ister Allah, ister evren...


Ve bunun içine girdiğimiz noktada yapmamız gereken, kimi zaman "ben" diye bildiğimiz organizmayı beslemek ve gözetmek oluyor, kimi zaman "diğer" dediğimiz kişilerin işlerine koşabiliyoruz, kimi zaman birtakım davalara, projelere, fikirlere ve hayallere adanabiliyoruz. Kesin olan, bu bilinçte yaşayabildiğimiz her bir an'da şaşmaz bir şekilde yapılması gerekeni yaptığımız, olmamız gereken olduğumuz. Tam bir huzur ve teslimiyet alanı; endişelerin, "acaba"ların uçup gittiği bir yer.


Cennet dedikleri bu olmasın?


Artık hemen her yazının içine sinmiş olan Meryem Hoca'ya (Meryem Suna) selam ederek bitiriyorum.


***


Ve geniş bir not:


Son haftalarda istisnasız her yazıdan sonra bir ya da birkaç kişiden "nasıl?" soruları ile karşılaşıyorum: "İyi diyorsun Emre de nasıl yapacağız bunu?", "Katılıyorum ama hangi adımları atacağımı bilmiyorum ki...", "Nasıl erişeceğiz işaret ettiğin istikamete?" ...


Bu soruların hazırlop cevapları yok. Daha doğrusu cevaplar yazıların içinde mevcut lakin fazla soyut ve genel kalıyor ve zihinlerimiz alt hedefler, kolaylaştıran araçlar, yöntemler arıyor; ki bu çok anlaşılır. Aksi takdirde, karşı karşıya olduğumuz ve kocaman görünen bu lokmaları yutmak epey zor görünüyor.


Buna dair bir şeyler üretme niyetimi bu köşe aracılığıyla duyurmak istiyorum. Bu bir yaşam el kitabı mı olacak; zaman zaman gerçekleştiriyor olduğum atölyeleri, buluşmaları biraz daha sonuç odaklı bir hâle çevirmek mi bilmiyorum... Aslında gönlümde yatan her iki kulvarda da yol almak, ki oluru var. Bu, her şeyden önce benim de ihtiyacım çünkü burada atıp tuttuğuma bakmayın, ben de sıkça tökezliyorum; benim de kafam karışıyor; ben de boşluklara düşüyorum.


Bakalım nelere vesile olacağız. Takipte ve esen kalın...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Erkeklere takmış bir benmerkez var içimde senmerkezcilikten hızlıca kayıp içine düştüğüm.Bu hallerimi aşıyor gibiyim bu sıralar,benzer şeyleri düşünmüşüz.Erkek tarafı olup aslında hiç de öyle kırmızı çizgilerle çizilmiş bir tarafın olmadığını hissetmek çok iyi geldi.2 yazınızı okudum.diğerlerini de eve geçip okurum muhtemelen.Bir de ufak bir sorum var sormadan edemeyeceğim :Ahmet Ertegün ile bir akrabalığınız var mı?
    CEVAPLA
  • Misafir Kalps Emre. O kadar denk düştü ki son zamanlarda söylemeye çalıştıklarıma. Kalemin daim çalışsın.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.