Ya Haydarpaşa’nın ahı tutarsa?

Son yazıda veda etmiştim. Vakti zamanında uzaklarda kıta keşfetmeyi yasaklamadıklarından, kıta değişti, vardık New York’a.

Gelmeden önce tonla cümle duymuşuz hakkında. Bir ton e-mail cebimizde. ‘Şunu yapın’, ‘buraya muhakkak bir gidin’ Vakit var hepsini yapmaya. 15 günlüğüne gelmiş olsak koşalım da… Yürüyoruz her yere. Yavaşladık.


Jetlag sadece bedenimizi değil ruhumuzu da etkilemiş. Bindiğimiz uçak bizi getirdi de bir sonraki uçak ruhlarımızı getirir mi? Getirir getirir, tek parça kalalım da.


Şehir soğuk, şubat ve marttan nefret etmişler, herkesin gözü nisanda. Fonda hep bir ses. Tamirat sesi. Bazen sirenler, bazen sokaktan gelen kahkahalar. Ya da köpeğini sokağa çıkaran donlu adamın ‘Hey Max’’i.

5 dakkada değişti işler.

İstanbul’da apartman görevlisi ısrarla cola yerine fanta getirirken burda tıpış tıpış markettesin. Bilmemkim efendi gitti, yerine apartman görevlileri Jimmy, Jimmy’nin yardımcısı David ve Mannie geldi.


‘Hey, hello, how are you?’ üçgenindeyiz. İç açıları toplamı 90.


New York’un rüzgarı sert. Paltonun içinde küçültüyor insanı, dedenin paltosunu giymiş de sokaklarda dolaşıyorsun sanki. Bir esiyor ki, Türklerin çocuğunu sevdiği gibi, itilip kakılmaktan anlamazsın ya ya da yanağından makas alırken acıtanlardan. Ama bunlar hep şımarmayalım diye.


Hep bir adrese varmak gerek. 3. caddeyle 55.’in Köşesi, 46. Caddeyle 1.’in köşesi. Hayat yatay ve dikey. Kesiştin kesiştin. İspanyolca, Çince, Arapça, yanından yurtlardan sesler korosu geçiyor hızla.


Bir cafeye çöküyorum. 1975’ten beri tart yaparlarmış. Adı da masal gibi: ‘Bir zamanlar bir tart vardı’ Duvarda bir uyarı: ‘30 dakikadan fazla oturup masayı meşgul etmeyin, başka müşterileri de düşünün.’ Herkes 29. dakika ayakta. Yan masama oturan iki kızın acelesi var. Siparişin ardından önce özetler: Bir tanesi sigarayı iyice abarttığını anlatıyor, diğeri yeni bırakmış. Öyle söylüyor. İkisini acele buluşturan mesele: kalpleri kırık. Birinin kalbini Mohammed kırmış, diğerininkini Neil. Neil hala arıyormuş ama açmıyormuş, lakin gözü de telefonda, telefonuna gelen güncelleme mesajlarına sinirleniyor. ‘Ha, annem arayacaktı da’… Ben onları onlar beni dinliyor. Ben de telefondayım. Dostum bayan Z. ile sökülen kalp tamir edilir mi, kalbin paça boyu alınır mı görüşmelerindeyiz.


Mehmet Erdem’in şarkısı gibi işte, yan masa, ben ve Z., ‘Herkes aynı hayatta’. Z. tam telefonu kapatırken, ‘Dur, dur sana olimpiyat stadı nereye yapılacakmış gör diye fotoğrafını atıyorum’ diyor. Resme bakarken, ruhum da ufaktan intikal ediyor şehre. Sağ olsun. Ancak gelmiş, trafik varmış İstanbul’da.


Makette Haydarpaşa İstasyonu’nu arıyorum heyecanla, önce göremiyorum, hah ilerdeymiş. Ruhumda bir şey kıpırdamıyor. Sevinemiyorum bile. Beni hep beraber köprüler kuracak olmamız, böyle süslü ve altı boş sloganlar hiç ilgilendirmiyor. Selami Öztürk’ün ‘Kadıköy’ün Selami var’ diye (sanıyorum) sol elini salladığı billboardlardan beri küsüm böyle garabetlere.

Şehri 7 yıl içinde nasıl kazacaklarını ve koca bir çukura dönüştüreceklerini tahmin dahi edemiyorum. Ayrıca o maketteki kopyala-yapıştır ağaçlara da inanmıyorum.


NY Times’da bir haber. Şehrin belediye başkanı buyurmuş, ‘Bana bir ekip kurun da şu şehrin durumunu bir rakamlara dökelim. Çünkü New Yorklular ve belediyenin ilişkisi çok derindir, birbirimize bağlıyız, bunu gösterelim’.

Bu şehrin envanterini çıkarmak delilik. Oturup yazmışlar alt alta. Tonla rakam, tonla bilgi. New York kibirli, büyük dataların şehri. Liste uzun da, ibret olsun hepimize diye, Şehrin parklarında 1985 adet su çeşmesi varmış, 9662 ağacı Sandy vakti kaybetmişler, NY polisi bir olay olduğunda olay yerine ortalama 9 dakika 6 saniyede varıyormuş, arka sokağımızda 914 ağaç varmış, vs. vs. Bir sokakta 914 ağaç mı?

Dönüp bir daha bakıyorum makete. Maketi alana tanıtım videosu hediye. Evlere şenlik. Baharatlardan kopup gelen kamera görmeye alışık olmadığımız kadar neşeli kadınların etrafında. Tanıtımdan anlıyoruz ki kadınlarımız mutluymuş da biz abartıyormuşuz, şehrin yüzü olarak yine bir AVM. Ver çayı, ver nazar boncuğunu, iki tane martı kanadı, fonda Galata Kulesi, hacı tamam yahu o iş bizde. Al sana büyük data: 19 milyar dolar harcanakmış sırf bu çileye. Tozun toprağın olimpiyatı, şantiyeler arası rant koşusu, çünkü inanmıyorum o sahte ağaçlara, çiçeklere.


Benden uyarması: O saçlarından tutuşmuş Haydarpaşa’nın ahı bir tutarsa, yamacına dikmeyi planladığınız stadyumdan alır topunuzu keser, o durgun deniz verir kendini tsunamiye de 100 metre koşanları bir bir fırlatır denize!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.